Bakan Nebati, enflasyonun aralıktan sonra düşeceğini açıkladı. Cümleyi böyle ifade edince kulağa hoş geliyor olabilir ama anlatılan şey aslında aralığa kadar enflasyonun artmaya devam edeceği.
Böylece Nebati’nin “enflasyonun ocakta pik yapıp düşüşe geçeceğine” ilişkin öngörüsü de revize edilmiş oluyor. Ama epey büyük bir sapma oranıyla!
İktidar bu sapmanın sebebi olarak Ukrayna Savaşı’nı gerekçe göstermek kolaycılığına kaçıyor; dış gelişmeler elbette önemli ancak Türkiye ekonomisi zaten çok uzun zamandır alarm veriyordu, kurdaki olağanüstü artış AKP politikalarının çöktüğünün en belirgin göstergesiydi. Çare olarak 20 Aralık’ta açıklanan “kur korumalı mevduat”, dövize karşı kazanılan geçici bir “pirus zaferi”nden başka bir anlam taşımıyordu.
Gelinen noktada örtülmeye çalışılan gerçekler her gün daha fazla açığa çıkıyor. Günü kurtarmaya yönelik hamlelerin hükümetin imajını anlık olarak kurtardığı ancak uzun vadede kalıcı olmayacağı Nebati’nin açıklamalarıyla ortaya çıktı. Yaşanan sıkıntılar ise çok daha yakıcı. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının açıkladığı resmi rakamlara göre 2021’de faturasını ödeyemediği için 3,4 milyon elektrik abonesinin ve 1,1 milyon doğalgaz abonesinin aboneliği askıya alındı.
Bunun sadece hane sayısı olduğu düşünüldüğünde, milyonlarca insanın faturası ödeyemediği korkunç bir tabloyla karşılaşıyoruz. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, geçtiğimiz aylarda yaptığı bir açıklamada 2,1 milyon haneye elektrik tüketim desteği verildiğini “övünerek” anlatıyordu. Belediyelerin sağladığı sosyal yardımlara başvuru sayısı çığ gibi artıyor. Her ne kadar işsizlik oranlarında bir düşüş olduğu söylense bile, sanayi kullanım kapasitesinin azaldığı düşünüldüğünde rakamların gerçeği ifade ettiğini söylemek mümkün değil.
Hükümetin güvence olarak gördüğü, turizm gelirlerinin ise bu şartlar altında istenilen düzeyde olmayacağı ortada. İhracat artışı ve buna bağlı olarak beklenilen cari açıktaki azalma beklentisi ise “hayal” oldu. “Yeni ekonomik model” daha başlamadan çöp oldu. Bakan Nebati’yi ağzından artık kerpetenle laf alınıyor. Gözlerdeki “ışıltı” gitti, yerine önümüzdeki süreçte “her şeyin olumlu olacağına dair” temelsiz beklentiler gelmiş durumda.
Böylesi bir durumda herkesin ortak gördüğü şey ise enflasyonun kalıcı hale gelmesi. Örneğin akaryakıt fiyatları düşünüldüğünde, enflasyon sabit kalsa bile eski fiyatlara dönmek asla mümkün olmayacak. Tükettiğimiz hiçbir şeyi daha ucuza alamayacağımız, fiyatlar sabit kalırsa buna “şükredeceğimiz” bir ekonomik düzen oluştu.
“Belirli gıda fiyatlarının sabitlenmesi” gibi bir seçeneğin konuşulması tam da bu dönemin ruhuna uygun bir çözüm. Marketlere baskın yaparak enflasyonla mücadele eden bir iktidardan beklenen bir hamle olabilir. Baskılanan kurun maliyetinin halka ödetilmesi gibi, gıda fiyatları üzerinden de bu tür bir yönelime girilmesi muhtemel. İstatistiğin hükümetin emrine amade olduğu, gerçeklerin değil algıların önemsendiği bir ülkede, vatandaşın gerçek maliyetlerini bilmediği bu tarz çözümlerin peşinden gitmesi mümkündür.
Türkiye, enflasyon rakamlarında AKP’nin iktidara geldiği 2002’ye dönmüş durumda. Ancak bu aşamadan sonra “iyi gitmesi beklenilen şeylerin aksaması” gibi bir durum söz konusu olduğunda, 90’lı yıllardaki hiperenflasyonlu günleri tekrar yaşamak da çok uzak bir ihtimal değil.