Türkiye günlerdir Cuma’yı Cumartesi’ye bağlayan gece Resmi Gazete’de yayınlanan Adalet Bakanı değişimini konuşuyor. Konuşulan şeyler ise hemen herkesin bildiği ve üzerinde hemfikir olduğu şeyler. Ancak esas konuşulması gereken şeyse bir türlü konuşulmuyor.
Burada asıl konuşmamız gereken şey, bu değişikliklerin Türkiye’ye etkisinin ne olacağı olmalı. Yani Bahçeli’nin deyişiyle “iktidar ne yapmak, nereye varmak istemektedir” sorusunu sormamız gerekiyor.
Ancak günlerdir çıkan haber ve yorumlarda bunun yerine bambaşka konular tartışılıyor: Bekir Bozdağ’ın FETÖ’cülüğü ve Bekir Bozdağ’ın çocuk istismarını aklamaya çalışması. Elbette ki bunlar da konuşulmalı, neticede Adalet Bakanı yapılan kişi, zamanında Fethullah’a övgüler düzen, çocuk istismarını aklayan birisi. Ancak bu olgulardan birine bakarak mesela AKP’nin yeniden FETÖ’yle kol kola girdiği sonucunu mu çıkarmalıyız?
Ama diğer taraftan, FETÖ’cülerin Bekir Bozdağ’ın atanmasına gösterdikleri tepkilere bakacak olursak yukarıdaki tezimiz yanlışlanmış olmuyor mu?
17/25 Aralık süreci dediğimiz süreçte, 25 Aralık 2013’te Adalet Bakanı yapılan Bozdağ, yargının FETÖ’cülerden temizlenmesinde ve bugünkü AKP yargısının oluşturulmasında kritik bir rol oynadı. FETÖ’cülerin Bozdağ’ı sevmemesinin nedenlerinden birisi budur.
Yine bununla ilgili ortaya atılan yeni bir iddia da eski bakan Gül zamanında Hakyol ve Menzilcilerin yargı içinde yapılandığı ve Erdoğan’ın Bozdağ’ı bu yapıları temizlemesi için göreve getirdiği. Eğer öyleyse Bozdağ yargıyı cemaat ve tarikatlardan temizleyen bir kahraman mı? Ama öyle olmadığını hepimiz biliyoruz.
Bozdağ aynı zamanda PKK açılımının da önemli figürlerinden biri. Bugün yeniden Ermenistan’la açılım yapılırken, İmralı Türkiye’nin gündemine yeniden taşınırken Bekir Bozdağ’ın yeniden Adalet Bakanı yapılması, haklı olarak açılımlar yeniden mi başlıyor sorusunu gündeme getiriyor.
Anlayacağınız konu sadece Bozdağ’ın FETÖ’cülüğü, çocuk istismarını aklaması veya Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine bakan dayanmaması değil. İktidar kendince belli bir program çerçevesinde birtakım adımlar atıyor. Ekonomideki model değişiklikleri, dış politikadaki değişiklikler, en son olarak da Adalet Bakanının değişmesi hep bu çerçeve içinde ele alınmalı.
Türk Solu’nun 15 Ocak 2022 tarihli sayısında Başyazarımız Gökçe Fırat, ekonomik gelişmelerden yola çıkarak AKP’nin adım adım oligarşik bir düzene geçtiğinin altını çizmiş ve yazısını şöyle bitirmişti: “Bu defa işimiz gerçekten zor, artık karşımızda oligarşik bir faşizm var!”
Erdoğan’ın kabinede olsun, bürokraside olsun, yaptığı hiçbir değişiklik öylesine değil. Hele hele kontrolü kaybettiği için toparlamak adına yapılmış değişiklikler hiç değil. Ne Nebati’nin Hazine ve Maliye Bakanı olması, Ne Bozdağ’ın Adalet Bakanı olması, ne TÜİK Başkanının değişmesi. Türkiye her şeyiyle faşizme hazırlanıyor. Baskının şiddetin ve tehdidin daha da artacağı bir dönem bizi bekliyor.
Son dönemde yaşadığımız dil kopartmalar, Sedef Kabaş’ın tutuklanması, linç kültürünün hiç olmadığı kadar artması da AKP’nin yeni rejiminin habercisi olarak görülmesi gereken gelişmelerdir.
Bakanlar Kurulu değişikliklerinin Türkiye’nin geleceğine yansımasını bu şekilde yorumlamak gerekir.