Trudeau Hükümetinin aşı zorunluluğu kararından sonra Başkent Ottawa’daki “kamyoncu eylemi”nin yankıları sürüyor. Kamyoncu eylemi diye bahsediliyor fakat buna “kamyonlu eylem” demek daha doğru olacak.
Kanada Kamyoncular Birliği, eylemi kesin bir dille kınadı ve protestocu grup içerisinde çok ufak bir azınlığın gerçek kamyoncu olduğunu belirten bir açıklama yayınladı. Sınır ötesi çalışan tüm Kanadalı nakliye şoförleri aşı zorunluluğuna uymuşken Ottawa’daki aşı karşıtı grupların eylemi ısrarla “kamyoncu eylemi” olarak lanse ediliyor.
Kanada’daki meslek birliğinin açıklamasını ciddiye almamızı gerektiren en önemli sebep ABD medyası. ABD’de Fox başta olmak üzere Trump yanlısı medyada bu eylem çok geniş destek buldu. Hatta Trump bizzat katıldığı bir toplantıda “Kanunsuz zorunluluğa direnen Kanadalı kamyoncuların yanındayız” mesajı verdi. Oysa Kanada-ABD kamyon taşımacılığı tıkır tıkır işliyor. Çünkü kamyoncular aşılı.
Nitekim katılımcı profili, Kanada Kamyoncular Birliği’ni haklı çıkarır biçimde herhangi bir sosyal paydadan uzak bir görünüm arz ediyordu. Kanada bayrağı taşıyarak vatansever milliyetçi bir meşruiyet zemini arayan göstericilerin aralara serpiştirdiği Nazi bayrakları gündeme oturdu. Nazi bayrağının yanı sıra ABD bayrağı, Trump flamaları, hatta ABD aşırı sağının sahiplendiği Gadsden bayrağı bile vardı.
Ottawa halkı hiçbir protestoda görülmeyen bir tavır takındı ve bu “kamyonlu eylem” için şehre girenlere restoranlarını ve marketlerini kapattı. Bunun üzerine protestocular, kentin evsiz barınaklarını yağmaladılar. Protesto için kente doluşanların ABD sınırına giden karayolunu tıkaması, “biz geçemiyorsak kimse geçmesin” tavrı sergilemesi bir başka vandallık oldu.
Fakat sözde özgürlük sloganlarıyla harekete geçen grupların Meçhul Asker Anıt Mezarı üzerinde dans etmesi ve Kanada halkının kalbinde manevi değeri çok büyük olan Terry Fox heykelini de vandalize etmesi bu eylemin Kanada kamuoyunun gözünde hepten bitmesine sebep oldu.
Muhafazakar ve milliyetçi simgeler üzerinden meşruiyet kapısı aralamaya çalışan ve “özgürlük” söylemine sığınan bu kitlenin aslında 6 Ocak Kongre baskınını gerçekleştiren kopuk lümpen kitle ile aynı olduğu böylece anlaşılmış oldu.
Trump’ın 6 Ocak’ta topladığı kalabalık da aynı anda hem çok vatansever ve özgürlükçü görünüyor hem de meydana kurdukları darağacında Kongre liderleri Mike Pence ve Nancy Pelosi’yi asmaya hazırlanıyorlardı.
İki gün içinde ortaya çıktı ki, Ottawa eylemi aslında aşıya, zorunlu aşı uygulamasına veya herhangi bir özgürlük meselesine bile yönelik değildi. Kanada’nın başkenti Ottawa’da yaşanan eylem, ırkçı, gerici, Trumpçı olduğunu doğrudan ifade edemeyen aşırı sağcıların “aşı karşıtlığı” etiketiyle bir araya gelme çabasıydı.
Ottawa’daki eylem Kanada halkının gözünde mahkûm olsa da Kanada’daki sağcı gruplar yeni eylemlerin olacağı duyurdu. Trudeau ve ailesinin Başkent dışına çıkarılması, aşı karşıtı çevrelerce zafer gibi sunuldu ama görüldüğü gibi işin özü farklı.
Kanada devleti aşı zorunluluğuna karşı protesto eyleminin anayasal güvencesini tanıyor ama eylemlerde aşırı sağcı terör ihtimalini değerlendirmiş görünüyor. Bir soruşturma açıldı bile. İlerleyen günlerde, Trudeau’ya “küreselci” yaftasıyla yüklenen Ottawa eylemcilerinin ABD’deki Trumpçılarla organik bağı bulunursa buna kimse şaşırmamalı. Gücünü tekrar toplamaya başlayan Trump’ın Kanada’da eylem organize etmesine de.
Türk Solu’nun tam bir yıl önceki sayısında ABD’deki Kongre baskınını ele almıştık. Kaya Ataberk, tüm dünyada ardıllar yaratan Amerikan aşırı sağcılığının Kongre baskını ile bitmiş olmayabileceği, 6 Ocak’ın tıpkı Hitler’in Birahane Baskını gibi çok daha ağır bir faşist dalganın öncüsü olabileceği konusunda uyarıyordu. Ottawa eylemleri bu açıdan önemli bir işaret.
Kaya Ataberk’in yazısı:
“Hitler’in Birahane Darbesinden Trump’ın Kongre Baskınına”