Dönüş yolundayız. Hafriyat kamyonlarının temizlediği Maraş’tan ayrılıyoruz. Yollar tıklım tıklım. Yollarda enkaz altından çıkmış araçlar da var. Alabilecek eşyalarını toplayanlar yollara dökülmüş, şehirleri terk ediyor. Daha sonra tekrar gelmeyi planlıyoruz ama aynı Hatay’ı, aynı Maraş’ı bulacağımızı sanmıyorum.
Yaşadığımız bir ayrılıştan çok bir terk ediş…
***
Aklıma yüz yıl önce yaşananlar geliyor.
Ülkenin farklı bir coğrafyasında farklı sebeplerle benzer bir terk edişi yaşıyor bu millet.
Balkanlarda…
Bundan 110 yıl önce Türkler yine yollarda…
Canlarını kurtarmak için alabildiklerini alıp yollara düşüyor.
Kimisi at arabasıyla, kimisi yaya olarak çıkıyor yola.
O gün canını kurtarmanın sevinci,
Kaybettiği canların hüznü,
Bir anda her şeyini yitirmenin ve yurtsuz kalmanın acısını aynı anda yaşıyor bu insanlar.
Ama belki de bu duyguların hepsinden çok şaşkınlığı…
Anadolu’ya göç başladığı zaman Balkan Türk’ü o çok güvendiği devletinin artık arkasında olmadığını görüyor.
Aslında artık devletin olmadığını görüyor…
Ve büyük bir belirsizlik…
Bundan sonra biz ne yapacağız?
Bize kim sahip çıkacak?
İşte devletin olmadığı o günlerde milletin yardımına yine bu millet koşuyor.
Yediğinden veriyor, içtiğinden veriyor…
Kendisi doymuyor ama geleni de aç bırakmıyor…
Anadolu bağrına basıyor muhacirleri.
***
Kayseri’nin girişinde birden trafik duruyor.
Hava eksi 10…
Neden durduk diye bakınırken ileriden bir genç geliyor. Elinde dolu bir tepsiyle cama tıklıyor.
“Abi açsındır, nohut pilavım var.”
Elime bir tabak tutuşturuyor ve ben teşekkür dahi edemeden arkadaki arabaya gidiyor.
Sonra biri daha geliyor. Elinde börekler var, evde hanımı yapmış…
Ardından termos ile kahve dağıtanlar geliyor…
“Vaktiniz varsa hemen şurada yerimiz var, bir soluklanırsınız.”
Ve böyle devam ediyor…
“Bizde yeterince var. Diğerlerine dağıtın” diyoruz
Şaşkınım, boğazım düğümleniyor.
***
Aslında yiyecek içecekten çok en çok ihtiyacımız olan şeyi veriyorlar bize:
Umut…
Bir hafta sonra ilk kez gülen gözler görüyoruz.
İçimiz ısınıyor.
O gözlerle sanki “Devlet yoksa biz varız, hep birlikte bunları da aşacağız” der gibiler.
Tarih tekerrür ediyor.
Devletin olmadığı yerde millet kendi yaralarını sarıyor, kendi insanına sahip çıkıyor.
***
Öfke, acı, terk edilmişlik, umut…
Sayısız hislerle dolu olarak dönüyoruz bölgeden.
Dönüyoruz ama aklımız ve kalbimiz orada…
Hepimizin aklında aynı soru var:
Bir dahaki gidişimizde buralar yine bizim mi olacak?
HAZAR ARISOY