Merhum Rauf Denktaş ve yoldaşlarının Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni “tarih ve tüm dünya önünde” ilan ettikleri günün üzerinden kırk bir yıl geçti. Büyük acılar ve olağanüstü gayretler neticesinde kurulan bu genç cumhuriyeti koruyup onu daha iyi yerlere taşımaksa tarihi birer vazife olarak bizlere kalmıştır.
…
Bizlere kalan bu vazifenin gereği olarak her 15 Kasım’larda olduğu gibi yine soralım;
Bugün için KKTC’nin bekasını tehdit edebilecek hangi sorunlarla karşı karşıyayız? Ve Kıbrıs Türk toplumunun yaşadığı zorluklar ne boyuttadır?
Öncelikle hiç unutulmaması gereken bir hakikatin altını çizelim. 1974’deki müdahale, adayı bir bütün olarak felaketin eşiğinden çekip kurtarırken bugünlere kadar süregelen bir ateşkesi de ada halkına hediye etmiştir. Evet, Kıbrıs sorunu üzerinde elli yıllık süre zarfında sayısız müzakereler oldu ve belki çözüme varılamadı fakat birkaç istisna dışında kan akmamış olması bile insanlık adına onur vericidir bir durumdur; Yurtta Sulh Cihanda Sulh şiarıyla siyaset yapan Türkiye Cumhuriyeti devleti içinse burada haklı bir gurur vardır.
1960’da üçlü garantörlükle kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin öncesinde yaşananlara bakıldığında bile başlı başına bağımsızlık kararının nasıl bir tarihi zorunluluk olarak yolun sonunda karşımıza çıktığı anlaşılır. 1931’deki Büyük Rum isyanı, 1950 Referandumu, EOKA’nın kuruluşu gibi büyük eylemlerin hepsi de henüz daha İngiliz mandası döneminde ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla beka sorunu Kıbrıs Cumhuriyeti bile kurulmadan çok öncesinde mevcuttu. Sonrasında Türk askerinin varlığı sayesinde güvenlik endişeleri geri kaldı. Nitekim bugün dahi topraklarının Türkiye tarafından işgal edildiğini iddia eden Rumların ve dolaylı olarak Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye savaş açacak gücü yoktur. Şimdiye kadar nasıl geldiyse o şekilde devam edecek gibidir ancak ağır ambargo ve izolasyonlar yüzünden de Kıbrıs Türkü bir türlü hak ettiği seviyeye gelememiştir…
…
Esasen harekâtın ardından 1975 itibarıyla Kıbrıs Türk Federe Devleti olarak yine de bir anlaşma zemini zorlanmaya çalışıldı. Buna göre, Rumlar da kendi federe devletlerini kuracak ve bir federasyon yoluna gidilecekti. Tüm çabalara rağmen bu mümkün olmayınca federe devlet 15 Kasım 1983’de KKTC olarak kendi bağımsızlığını ilan etmek zorunda kaldı.
Bir diğer yandan, Türkiye’de dahi bazı çevrelerde Kıbrıs sorunu ve KKTC’nin statüsü konuşulurken Hatay’ın Türkiye’ye katılması örneği verilir ve konu tamamen farklı ve çok sakıncalı yerlere gelirdi. Oysa konu oldukça nettir; Türk devletinin de tanındığı bir konfederasyon çözümü dışında konuşulacak bir şey yoktur. Aslında Kıbrıs Türklerinin acelesi de yoktur. En modern bir Batı Avrupa ülkesi kadar toplumsal gelişmişliğe ve nitelikli demokrasiye sahip bir KKTC için durum her geçen zaman daha lehtedir. Sadece trafiğe çıktığınızda bile bunu anlarsınız. Zamanın aleyhe işlediği taraflar Rum Kesimi ve Avrupa Birliği’dir.
KKTC halkının demokratik olgunluğuna ve ferasetine güveniyorum. Önündeki engelleri aşarak hak ettiği yerlere geleceğine de inancım tamdır.
Bu vesileyle tüm KKTC halkının ve Kıbrıs davası gönüllülerinin 15 Kasım Cumhuriyet Bayramı’nı kutlar, esenlikler dilerim.