“Bebek yanir, bebek hasda, bebek ataş içinde
Ben fakiro,
Ben hakiro
Dohdor ilaç, çarşı bazar tam – takiro
Gurban olam bu ne işdir hooy babooov!”
Çoçiğ ağliir, çoçiğ öliir, geçit vermiy Zap suyu
Parasizo,
Çaresizo
Ben halsizo, ben dilsizo, şeher uzah, yolsizo
Bu ne haldır, bu ne iştir hooy babooov!”
Yıl 1969’dur.
Türkiye siyaseti, boğazın iki yakasını birbirine bağlayacak, İstanbul’u birleştirecek bir köprünün yapılmasıyla ilgilenmektedir. Şehrin bir yakasından diğerine geçiş vapurlarla mümkündür 1969 Türkiye’sinde. Bir yandan ise tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sol fırtına esmektedir tüm hızıyla. Hareketliliğin zirvede olduğu bu dönemde Türkiye’yi ayağa kaldıracak olan “Anayasso” adlı bir şiir yayımlanır.Yayımlanır ama şairi kimdir bilinmez, nerede yaşar bilinmez, ne yer ne içer bilinmez; sadece bu şiir ve bu şiirde anlatılan insanların dramları vardır bilinen.
Yer ise Hakkari’dir.
Tıpkı İstanbul gibi Hakkari’yi de ikiye ayıran bir nehir geçmektedir şehrin ortasından.
Adı: Zap Suyu.
Hastane bu taraftaysa hasta karşı tarafta; okul öte yakadaysa öğrenci beri yakada.
Şehri ikiye ayırdığı gibi yaşamla ölüm arasında da adeta bir sınırdır bu nehir.
Ölümü atlatıp yaşama adım atmak için nehrin geçilmesi şarttır ama nehri geçmek için de köprü şarttır.
Hastasını hastaneye yetiştirmeye çalışan nice canları alıp götürmüştür Zap Suyu. Bu şiir ortaya çıkar çıkmaz bir taraftan şairinin kim olduğu araştırılmaya başlanır ama bir taraftan da Zap Suyu’na köprü yapılması için seferber olunur.
Seferber olunur dediğime bakmayın; dönemin başbakanı Süleyman Demirel’den önce 1968’in o feda kuşağı Devrimci Gençlik harekete geçer. Deniz Gezmiş, her eylemde olduğu gibi burada da en öndedir. Devletin olmadığı yerde Devrimci Gençlik; Mustafa Kemal Paşa’nın Bursu Nutku’nda tarif ettiği Türk gençliği vardır.
Kampanyalar düzenlenir, imzalar toplanır, üniversite hocalarıyla projeler hazırlanır; hazırlıklar biter ve Dev-Genç, Zap Suyu’na doğru yola koyulur.
Tek dertleri insanlar nehirde can vermesin; hasta hastaneye, talebe okuluna, seven sevdiğine ulaşsın, insanlar rahata ersindir.
1969’dan bugüne o köprü Zap Suyu’nun üzerinde hâlâ vardır ve Dev-Genç Köprüsü olarak bilindiği gibi Deniz Gezmiş Köprüsü olarak da anılmaktadır.
***
Bugün Deniz Gezmiş’in doğum günü.
Bu yıl her yıl olduğundan daha farklı duygularla anıyorum Deniz’i ve Deniz’in simgesi olduğu68 Kuşağı’nı. Tam bağımsız Türkiye için yirmili yaşlarının başlarında ölüme giden; ömrünün baharında dağlarda vurulan, şehirlerde vurulan, işkencelerde can veren, darağaçlarına gönderilen o feda kuşağını…
Bugün Deniz Gezmiş’in doğum günü. Deniz doğalı 76 yıl olmuş, Kahramanmaraş depremi olalı ise 22 gün.
Bugün çok daha farklı duygularla anıyorum Deniz’i ve 68Kuşağı’nı.
Kimdi onlar?
Avukattılar, mühendistiler, mimardılar, doktordular… Kimi de Mülkiyeliydi…
Bu ülkenin parlak beyinleri; namuslu, vicdanlı gençleriydiler. Candan önce canan diyen, “ben” yok “biz” var diyen, “Yârin yanağından gayrı her şeyde her yerde hep beraber” diyen bir kahramanlar kuşağıydı onlar.
Acaba diyorum, onlar yaşasalardı bugün Türkiye ne olurdu, onların yönettiği bir ülkede nerede olurduk?
Devrimci Türkiye’nin devrimci kadrolarıyla ülke yönetilir, insanın insanca yaşadığı ve hatta insanca öldüğü bir memleketin özgür vatandaşları olurduk.
“Gara dağda, gar altında ufağ ufağ mezerler
Yeddi ceset hetim hetim Zap Suyunda yüzerler
Hökümata arz eylesem azarlar
Ben ketimo
Ben hetimo
Ben ne biçim vatandaşım hooy babooov?”
Zap Suyu bugün Kahramanmaraş olmuş, Adıyaman olmuş; Hatay, Gaziantep olmuş…
Dün Zap Suyu’na gidemeyen Demirel’in Türkiye’si gitmiş, yerine Kahramanmaraş’ın feryadına yetişemeyen Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’si gelmiş.
Canlarını Zap Suyu’na kurban veren çaresizlerin çığlığı, Hatay’da bir enkazın başında duyulur olmuş.
Demirel hükümetinin azarladığı Hasso’nun yerini, Tayyip Erdoğan’ın “namussuzlar” dediği “devlet nerede?” diye soran, bu devlete yıllarca hizmet etmiş depremzedeler almış.
Bu tablo yeni değil. 1950’den bugüne uzanan73 yıllık sağ iktidarların ortak eseridir bu tablo.
Sağcılık rantçılıktır. Rantın olduğu yerde insan yoktur, insana ait hiçbir değer yoktur, meta vardır; metaya biçilen rol ise“sırça köşk”ler için çalışmak ve gerektiğinde de ölmektir.
Peki, değişmez mi bu düzen?
Elbette değişir.
Zap Suyu’na giden devrimcileri düşünün! Astılar, vurdular, katlettiler ama Türk milletinin içindeki devrimci potansiyel, Kahramanmaraş’a, Gaziantep’e, Adıyaman’a, Hatay’a yetişmeye çalışan sende, bende, onda yani “biz”de ortaya çıktı işte.
Belki de bazılarımız karşıydı Deniz’e ve kuşağına, belki de hiç benimsememişlerdi ideolojilerini ama işte Dev-Genç’in Zap Suyu’na koştuğu gibi koştu insanlarımız deprem bölgesine.
Nedendi?
Dev-Genç’i Zap Suyu’na köprü yapmaya götüren ideolojileri miydi, eğer ideolojileriyse hangisiydi?
Evet, onlar devrimciydi ve bir ideolojileri vardı ama biliyorlardı ki, ideolojiler insanlar içindi ve yine biliyorlardı ki devrimcilik, her şeyden ama her şeyden önce insan olabilmekti. Devrimcilik, milletin bir ferdi olduğunu bilerek, insan ayırt etmeden millete hizmet etmekti.
Bugün Maraş’ta, Hatay’da, Antep’te yaşananlar, insan olmanın, millet olmanın gereğiydi.
Ekmeğimizi bölüştük, üstümüzden verdik, cebimizdeki üç kuruşu paylaştık, gözyaşlarımıza ortak olduk.
“Ya hep beraber ya hiçbirimiz” dedik… Millet olduğumuzu ortaya çıkardık, içimizdeki devrimci potansiyelin varlığını hissettik.
***
Bugün Deniz Gezmiş’in doğum günü.
Bu yıl, çok daha farklı, çok daha derin, çok daha güzel duygularla anıyor ve selamlıyorum Deniz’i ve 68 Kuşağı’nı.
Onlardan bizlere miras kalan devrimci değerlere daha sıkı sarılıyor; insanın insanca yaşadığı, yarının tam bağımsız Türkiye’sini kuracağımıza sarsılmaz bir iradeyle inanıyorum.
İyi ki doğdun Deniz…
İyi ki doğdun idolüm…
İyi ki doğdun Mustafa Kemal’in askeri…