Okul değil, AKP propaganda bürosu
Geçtiğimiz pazartesi günü okullar açıldı. Ancak açılan gerçekten okul mu, yoksa AKP’nin propaganda bürosu mu karar vermek güç.
Bu dönem, aynı zamanda AKP’nin “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” dediği ucube eğitim sistemi de çocuklarımız üzerinde ilk kez denenecek. İşte tam da bu nedenle okulların artık AKP’nin propaganda bürosu haline geleceğini üzülerek belirtmek zorundayım.
Zaten uzun süredir okullar, MEB’in vakıf adı altındaki tarikatlarla yaptığı ‘protokol’ler gereğince gericiliğe teslim edilmiş durumda. Gerçi bakan Yusuf Tekin’e sorsanız onlar tarikat veya cemaat değil, STK (Sivil Toplum Kuruluşu)! O sözde STK’ların Türkiye Cumhuriyeti’nin başına ne işler açtığını, çok değil birkaç sene öncesinden hepimiz hatırlıyoruz.
MEB, Gençlik ve Spor Bakanlığı ve Diyanet’in ortak yürüttüğü ÇEDES (Çevreme Duyarlıyım Değerlerime Sahip Çıkıyorum) ise tam bir skandallar silsilesi. Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük çevre düşmanı iktidarının çevre ile ilgili okullarda proje yürütmesi saçmalıksa bu projeyi Diyanet ile birlikte yürütmesi de sanırım saçmalığa tüy dikmek oluyor.
Skandallar silsilesini ise sözde projenin uygulama kısmı oluşturuyor. Basına yansıyan seçme haberlerin başlıkları bile bu projenin hangi amaca hizmet ettiğini ortaya koymaktadır:
“ÇEDES kapsamında okulda ‘sabır’ etkinliği: Mezar maketi başında ölen anneye ağıt sahnelendi!”
“ÇEDES kapsamında öğrencileri sabah namazına götürdüler!”
“ÇEDES Projesi: Okulda ‘şeytan taşlama’ dersi”
“Yine ÇEDES marifeti: Kermes paraları Diyanet Vakfı’na aktarıldı”
“ÇEDES skandalları çığ gibi büyüyor… Okulda tavaf, camide tekbir dersi!”
“Bir ÇEDES skandalı daha: İzmir’de çocukları Şehit Kubilay’ın katilinin türbesine götürdüler.”
“ÇEDES’ten bir skandal daha! Çocuklar yıl sonu etkinliği için okul yerine camiye çağrıldı.”
“ÇEDES skandalları bitmiyor…Çocukların eline bıçak verip maket hayvanı kestirdiler!”
Yukarıdaki başlıklar, bu konuyla ilgili çıkan haberlerin çok küçük bir kısmı. Eminim siz de çevrenizde onlarca benzer skandala şahit olmuşsunuzdur.
Tüm okulları İmam Hatip’e çevirerek “dindar ve kindar nesiller” yetiştirmeyi amaçlayan ancak bunda başarıya ulaşamayan AKP, artık gerici emellerini anaokullarına kadar indirmiş durumda. Dinin, diyanetin ne demek olduğunu anlayamayacak kadar küçük çocukların bile zihinleriyle oynamaktan çekinmiyorlar.
İşte geçtiğimiz dönemin sonunda mezuniyet törenlerine katılan kız öğrencilerin kıyafetlerinden dolayı törenlere alınmadıklarına da şahit olduk.
İlk ders: Çanakkale’den Gazze’ye…
Tüm bu skandalların üstüne MEB, okullar açılmadan önce yayınladığı genelge ile yeni dönemin açılış dersinin ‘Çanakkale’den Gazze’ye Vatan Savunması ve Bağımsızlık Mücadelesi’ başlığıyla işleneceğini duyurdu.
HAMAS’ın 7 Ekim 2023’te İsrail’e yönelik ve sivilleri hedef alan terör saldırısından sonra AKP her zaman olduğu gibi sözde ümmet liderliği adı altında bu kez HAMAS, Filistin ve Gazze’yi ülkenin temel gündemi haline getirdi. AKP, aylardır tabiri caizse, Gazze’nin ekmeğini yiyor. Kitlesini bir arada tutuyor ve yine Gazze ve Filistin meselesi dolayısıyla ucu İngiltere’ye varan Şeriatçı gruplar rahatça hilafet çağrıları yapabiliyor.
Okulların açılış dersinin Çanakkale ve Gazze konulu olması oldukça manidar. MEB’in ilk ders için hazırladığı bir video var. Meraklısı Youtube’da bulup izleyebilir. İzlenme sayısının 150 binlerde olması ve MEB’in videoyu yorumlara kapatması, videodan beklenen verimin alınamadığını gösteriyor.
Zaten Türk’e Arap propagandası yaparak hangi akılla verim almayı düşünüyorlarsa…
Videonun içeriğine gelince, ana fikir şu; Çanakkale’de Türk, Kürt, Arap, Çerkes nasıl birlikte savaştıysak, Gazze için de dayanışma göstermeliyiz. Öyle miydi, değil miydi tartışmasını biraz sonraya bırakalım ve öncelikle videonun içeriğine bakalım.
Öncelikle Çanakkale denince hemen herkesin aklına ilk gelen şey Atatürk’tür! AKP’nin yıllardır Atatürk’süz bir Çanakkale yaratma çabasını hepimiz biliyoruz. Bu video da bu çabanın bir ürünü olarak görülebilir.
11 dakika 54 saniyelik videoda Atatürk sadece 7 kez görülüyor ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk ismi 2 ya da 3 kez telaffuz ediliyor. Burada Atatürk’ün telaffuz edilmesinin tek bir sebebi var; o da Atatürk’ün Gazze için, Filistin için, Arapçılık için, AKP propagandası için kullanılmak istenmesidir.
Çanakkale’de Türk, Kürt, Çerkes, Arap vatan ve iman sevgisiyle direnmiş, bugün Gazze’de de bu ruhla direnmeliymişiz. Tabi tüm AKP propagandaları gibi bu da büyük bir yalan!
Videoda “gönül coğrafyası”ndan gelen askerlerden bahsediyorlar. Gönül coğrafyası dedikleri de aslında Ortadoğu, Arap coğrafyası. Yani Türk’ün gönlünde olmayan coğrafya.
AKP propaganda videosu olur da sözde ‘15 Temmuz destanından’ bahsedilmez olunur mu? Olmaz elbet. 15 Temmuz’da direnen millet (Türk milleti değil ama bunlarınki başka bir millet herhalde) bugün Gazze’de direniyormuş.
Çanakkale’de şehit olan Gazzeli kahramanlar ise videodaki belki de gerçeğe en uzak şey. 100 yıl önce Çanakkale’de Gazzeli kahramanlar şehit oluyormuş, bugün de o şehitlerin torunları Gazze’yle dayanışma gösteriyormuş.
AKP, okulların açılış dersinde genç dimağları işte bu yalanlarla ve saçma sapan ideolojik hezeyanlarla doldurmaya çalıştı.
Çanakkale’de Araplar var mıydı?
AKP daha önce aynı yalan propagandayı, PKK ile ortak olduğu “açılım” döneminde de Kürtler için yapmıştı. Güya Çanakkale’de Türk-Kürt omuz omuza savaşmıştık. AKP’nin bu yalanı bizzat Türk Solu Başyazarı Gökçe Fırat tarafından çürütüldü.
Ama AKP hâlâ aynı yalanı bu kez Malazgirt üzerinden söylemeye devam etmektedir. Güya Anadolu’nun kapılarını da Kürtlerle birlikte açmışız!
Oysa Çanakkale’de şehit olan Mehmetçiğimizin sayısı da, nereli oldukları da, yaşları da bilinmektedir. Kayıtlar ortadadır, isteyen gidip şehitlikte Kürt, Arap arayabilir. Bulacakları, tüm şehitlerin %1 ila 2’sidir.
İşin tuhafı bu yalanları Anadolu Ajansı, TRT gibi devletin basın yayın organlarının söylemesi. Anadolu Ajansı’nda bir haber çıkıyor, “Çanakkale Savaşları’nda şehit olan 10 Gazzelinin ismi yaşatılıyor” diye. Haberde ne bir isim geçiyor, ne bir mezar taşının fotoğrafı var. Peki, bu 10 Gazzeli şehidin ismi nerede yaşatılıyor? “Sembolik” mezarlarda! On binlerce Türk’ün mezar taşı var ama ne hikmetse o 10 Gazzelinin mezar taşı yok!
Filistin, Gazze, Arap hezeyanının bu kadar yüksek olduğu bir dönemde, şayet Çanakkale’de Gazzeli şehitler olsaydı, sizce AKP bu şehitlerin mezar taşlarını bayrak gibi sallamaz mıydı?
Biliyoruz ki AKP’nin propaganda için kullanamayacağı hiçbir değer, kutsal yok. Eğer Çanakkale’de dedikleri gibi Gazzelilerle omuz omuza savaşsaydık, o şehitleri de çekinmeden kullanırlardı.
Almanların I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı ile müttefik olmasının en önemli sebeplerinden biri, Osmanlı Padişahı’nın aynı zamanda halife olmasıydı. Halife, cihat ilan edecek, tüm Müslüman âlemi ayağa kalkıp savaşacak ve Almanlara zafer getirecekti.
Almanların beklediği gibi 14 Kasım 1914’te de Fatih Camii’nde okunan fetvayla Cihad-ı Ekber ilan edildi ve o zamanki nüfusu 300 milyon olan Müslüman âlemi kutsal savaşa çağırıldı.
Araplar çağrıyı duymazdan geldi, Hintli Müslümanlar ise İngiliz ordusundaydı. Bu çağrının asıl muhatabı Rusya Müslümanları ise Osmanlı, Rusya karşısında bir varlık gösteremediği için etkili olamadılar ve Rusya’nın baskı ve soykırımlarına maruz kaldılar.
Çanakkale’de Türkler şehit olurken Araplar ne yapıyordu?
Başlıktaki sorunun tarihsel gerçeklere dayalı tek bir açıklaması var: İngilizler eliyle isyan etmek için hazırlık yapıyorlardı.
I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte milliyetçilik ve ayrı devlet fikirleri Araplar arasında da yayılmaya başladı. Bu yayılmanın arkasında elbette İngilizler, yani emperyalizm vardı.
Öyle MEB’in yalanlarla dolu videosunda anlatıldığı gibi ‘Arap kardeşlerimizle’ emperyalizme karşı omuz omuza savaşmıyorduk. Türkler Çanakkale’de emperyalizme “iman dolu göğüslerini” siper ederken, Araplar İngilizlerin oyuncağı haline gelmiş, isyan hazırlığındaydılar.
Bu demek değil ki Çanakkale’de hiç Arap veya Kürt yoktu. Vardı elbette. 72. ve 77. Alaylar, Arap, Kürt vs. Türk olmayan askerlerden kurulmuş iki alaydı. Peki bunlar ne mi yapmışlardı? Fahrettin Altay, “10 Yıl Savaş ve Sonrası” adlı anılarında, Mustafa Kemal’in emrine verilen bu alaylara güvenmediğini anlatır:
“Mustafa Kemal Bey, Gelibolu’dan geçerken bize uğradı. Kendisini ilk defa görmüş oluyordum. Enerjik, muhatabına itimat telkin eden, tok sözlü, sarı saçlı, mavi gözlü, düzgün endamlı genç bir komutan. Görüştükten sonra kendisini uğurladık. Eceabat’a gider gitmez beni telefonla aradı. ‘Aman Reis Bey, Kumandan Paşa’dan rica edelim, bana verilen 72 ve 77 numaralı alaylar Arap’tır. Bir kısmı Yezidi, Nusayri gibi savaşa karşı insanlardır. Eğitimleri de azdır. Bunları geri alsınlar. Halis Türk delikanlılar olan ve eğitimleri oldukça ilerlemiş bulunan benim eski iki depo alayımı geri göndersinler.”
Peki bu iki alay Arap, Çanakkale’de ne yapıyorlardı?
Onun da cevabını Fahrettin Altay Paşa versin:
“Arıburnu önlerinde deniz yüzlerce gemiyle örtülmüştü. Top sesleri aralıksız devam ediyordu. Aramızdaki vadi cepheden gelen yaralılarla dolmaya başladı. İlerimizdeki 72. Arap Alayı’nın çadırlı ordugahında alaydan kaçan birçok Arap erlerin çadırlarda saklandıklarını ve nargile içmekte olduklarını gördük.”
100 yıldır Arap’ın fıtratı değişmemiş demek ki. Çanakkale’de de savaştan kaçıp nargile içiyorlardı, bugün de ülkesindeki savaştan kaçan Araplar, sığındıkları ülkelerde nargile içiyorlar.
Çanakkale’den iki yıl sonra Sina-Filistin Cephesi’nde görev yapacak olan Mustafa Kemal Paşa, Araplara güvenmemekte ne kadar haklı olduğunu kendisi görecekti. İngilizlerin kışkırtmasıyla Osmanlı’yı arkadan vuran Araplar, Halep)’te Mustafa Kemal Paşa’yı ele geçirmeye çalışacak ama Mustafa Kemal Paşa bu soytarıları kırbacıyla dağıtacaktı ve Türk’e düşmanlık eden Arap topraklarından Türk ordusunu gözünü bile kırpmadan çekecekti.
Çanakkale Cephesi, Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’nda en büyük zaferi kazandığı cepheydi.
Çanakkale Zaferi, Atatürk’ün komutanlığında Türk milletine aittir. Kimse bu zaferden Çanakkale’de olmayanlara pay vermeye çalışmasın!