Diyarbakır’da katledilen Narin’in cansız bedeninin bulunması, tüm Türkiye’yi acıya boğdu.
Ulus olmanın bir yönü de budur işte; ortak acı çekebilmek…
Yaşadığımız üzüntü kendisini savunamayacak kadar minik bir kız çocuğunu geri getiremese bile, ortaya çıkan “ortak duygular” acıları bir nebze hafifletir, yaraları sarar ve topluma ayakta kalma gücü verir.
Soruşturmanın derinleşmesiyle birlikte ortaya çıkan deliller, yaşananların sıradan bir cinayet olmadığını; Kürt İslamcılıktan kaynaklanan aşiret-tarikat yapısının toplumu nasıl bir kıskaca soktuğunu gözler önüne seriyor.
Bu baskıcı yapıyı “doğal bir düzen” olarak görerek sahiplenen; ancak Cumhuriyet’i “faşist ve ceberrut” olmakla suçlayan zihniyet, Narin’in katline ortaktır.
Kürt İslamcılık öldürür, Cumhuriyet ise yaşatır. Cumhuriyet “kimsesizlerin kimsesidir”. Ses çıkaramayan, çığlık atamayan ve kendisini savunmayan her yaştan vatandaşına sahip çıkar. Cumhuriyet, şimdilerde çok popüler olan bir ifadeyle “dezavantajlı bireyleri” kollama sorumluluğunu doğrudan üstlenmiştir.
Narin’i katleden “düzen”; siyasi iktidarla işbirliği içinde olan bir muhtarı, bu muhtarın aşiret ilişkisiyle kurduğu derebeyliği ve derebeyinin cinayetine ortak olduktan sonra “namaz kılmak” suretiyle “günahlarından arınan” serf psikolojisini de günyüzüne çıkarıyor.
Açıklamalarıyla tepki toplayan AKP milletvekili Galip Ensarioğlu’nun esas suçu “aileyi yakından tanıması” değildir; kurulan bu derebeylik düzenini “doğal” görmesi ve bu düzenin siyasi hamiliğini üstlenmesidir.
Diğer taraftan geleneksel Kürtçü çizginin de Narin olayı üzerinden AKP’ye saldırması ve kendisini “çocuk savunucusu” olarak göstermeye çalışması trajikomik bir durum.
PKK gibi bir terör örgütünü “terör örgütü” olarak görmeyen, “Bize oy vermeyenlerin tavuklarını bile öldürün!” emrini verecek kadar vahşileşmiş Öcalan’ı “önder” olarak gören bir zihniyetin böylesi bir olayla politik çıkar sağlamaya çalıştığı da ortada.
On binlerce insanı katleden bir terör örgütünü savunanlar, katillerin Hüda-Par bağlantısını vurgulayarak kendi kanlı geçmişlerini unutturamazlar!
Kürtçü hareket, Narin cinayetini kendi iç hesaplaşmasına alet etmekte bir sakınca görmemektedir.
DEM Parti’nin milletvekili görünümlü militanlarının olayın tüm sorumluluğunu devlete yıkmaya çalışması, AKP karşıtlığından değildir, Cumhuriyet düşmanlığındandır.
DEM Parti de Hüda-Par da AKP de temeli Kürt İslamcılık olan bir kaynaktan beslenmekte.
Çocuk cinayetlerinin de kadın cinayetlerinin de ülkenin her yerini teslim almış mafya düzeninin de kökenlerini burada bulabiliriz.
Terörü bir mücadele aracı olarak gören bu kanlı zihniyet aslında mağduru savunmamaktadır; istedikleri şey kendisini koruyamayan halka yönelik şiddetin kendi tekellerinde olmasıdır.
DEM Parti milletvekillerinin kökenlerine bakıldığında, pek çoğunun aşiret mensubu olduğu, bu aşiretlerin de tarikatlarla yakın ilişki içinde oldukları görülecektir.
Fillerin tepiştiği, küçük çocukların altında ezildiği bir derebeylik düzeniyle karşı karşıyayız.
Gücünü “ulus olmaktan” alan bir Cumhuriyet rejimine karşı çıkmak ise katillerle ortaklık yapmaktır.