Son zamanlarda artan kadına, çocuğa şiddet ve genel olarak şiddet olayları üzerine yeni bir kavram ortaya atıldı: “Cezasızlık algısı”.
Önce muhalefetin kullandığı bu kavram, görüyoruz ki çok hızlı ve kolay bir şekilde AKP’nin silahına dönüştü.
“Cezasızlık algısı” ile ne kastediliyor? Toplumda suç işlemeye meyilli insanlar var. Bunlar ceza kanunundaki yaptırımların ve infaz rejiminin çok hafif olduğunu düşünüyor. “Nasılsa cezasız kalırım” diye bir algıları var. Bu “cezasızlık algısı” yüzünden çok kolay şiddet uygulayıp, insanları öldürebiliyorlar. Özellikle de kadınları… O zaman doğal olarak bir numaralı talep ne olmalı? Ceza kanundaki yaptırımlar ve infaz rejimi ağırlaştırılsın!
Tamamıyla yanlış ve pek çok açıdan dikta işbirlikçisi olan bu siyasi mantığı, AKP ve MHP bugüne kadar çok iyi kullandı. Ne zaman şiddet gündemi zirve yapsa AKP-MHP, güle oynaya infaz rejimini ağırlaştırdı. İşlerine geldiğinde de en olmadık “infaz aflarıyla” kendi tutuklularını ve hükümlülerini dışarı saldılar.
AKP ve MHP koalisyonu, kadın cinayetlerini nasıl araçsallaştıracağını anladığı anda bu alanda yayın ve muhalefet serbest kaldı. “Erkekler kadın öldürse bile takım elbise giyerlerse mahkemeden salınıyor” gibi inanılmaz bir argüman, “feminist avukatların” girişimiyle TBMM’ye götürüldü. Hiçbir konuda muhalefeti ve halkın taleplerini dinlemeyen AKP ve MHP ise bir hafta içinde feminist kesildi, bütün heyetleri kabul etti ve böylelikle kanunda “iyi hal indirim” olarak geçen indirim, gerekçe şartına bağlandı.
Hemen etkisini gördük. Cumhurbaşkanı’na hakaret, iftira ve bunlara benzer düşünce-ifade suçlarında ve diğer politik yargılamalarda “iyi hal indirimi” almak neredeyse imkânsız hâle geldi. Kolaysa hâkim yazsın politik “suçlu” için iyi hal indirimi gerekçesi! Buna da “kadın hakları” reformu dendi. Oysa fiilen yaşanan politik “suçlular” için ceza artırımı reformuydu.
Son bir aydır kasırga gibi şiddet haberlerine boğulduk. Her dosyanın en küçük detaylarını öğreniyoruz. Emniyetin sızdırdığı bilgilerle hazırlanan haberlerde özellikle faillerin “geçmiş suç kaydı” meselesi çokça işleniyor. Emniyet “biz yakalıyoruz yargı bırakıyor” propagandası için bazen bu tarz haberler yaptırır. Ancak bu sefer çok organize bir kampanya vardı ki; ilk bakışta AKP iktidarını zayıf gösterecek bir rüzgâr gibi algılanabilirdi bu haberler.
Oysa tam tersi oldu. AKP, muhalefetin iktidarı zayıflatan ve nihayet deviren değil de talepçi ve Özgür Özel’in ifadesiyle “müzakereci” bir siyasi stratejide ısrar edeceğini biliyordu. Saray’dan talep ve ricada bulunmak, bu ülkede muhalefeti saran en büyük çürüme ve mikroptur. Bu iş ilk başta “Yetmez Ama Evet”çi liberaller ve Kürt şovenistlerin taktiğiydi. Feministler bile bu taktiği kullanarak Sümeyye Erdoğan ile birlikte İstanbul Sözleşmesi’ni yazmıştı. Sonra paşa babasından o da fırçayı yedi. Sözleşmeyi kurtaramadılar. Sonra Bahçeli Ülkücüleri ve sözde ulusalcılar saray kapısına yamandı. Onlar da “yerli ve milli” sürecin “Yetmez Ama Evet”çileriydi.
Bu yüzden AKP, kendi eliyle “cezasızlık algısını” körüklemekten gocunmadı. Sonra da kamuoyunun hazır olmasını bekledi. Madem “cezasızlık algısı” var. O zaman “Reis” soruna el atsın tadına herkes geldi. Nihayet yeni yargı paketinde infaz rejimini ağırlaştırmaya yönelik adımlar açıklandı. Dün ise sözde muhalefetin ve sözde kadın hakları savunucularının merakla beklediği müjdeyi AKP lideri Tayyip Erdoğan verdi. Aynen aktarıyorum:
“Milletimizde serzenişlere sebep olan cezasızlık algısının ortadan kaldırılması için gereken kanuni düzenlemeleri mutlaka hayata geçireceğiz. Bununla ilgili genel çerçeveyi zaten çizmiştik. Bugün kabine üyelerimize gerekli talimatları verdik. İlgili bakanlarımız, Cumhur İttifakı’ndaki ortaklarımızla beraber çalışarak hukuki adımların atılmasını sağlayacak.”
Bir aydır devam eden “üçüncü sayfa” ve şiddet haberleri fırtınasının hasadı toplanıyor. Tayyip’in kastettiği “reform”, infaz rejiminde önemli bir değişiklik getiriyor. En hafif suçun cezası bile halkın tabiriyle “yatarı olan” bir infaza tabii olacak. Bazı kaynaklar, cezanın en az dörtte birinin, bazıları ise onda birinin hapiste geçmesini sağlayacak bir düzenlemeden bahsediyor.
Örnek vermek gerekirse, halkı susturmak için peydahlanan sahte CB’na hakaret dosyalarını ele alalım. Yargıçlar sürgün yememek için 11 ay hapis cezası verip, kendilerince meseleyi tatlıya bağlıyordu. 11 ayın yatarı yok. Ayşe Teyze evine gider, Facebook hesabını falan kapatır. Hâkim de içi rahat, dosyayı üstünden atar. Yeni “reform” ile öyle olmayacak. Ayşe Teyze en az 1 ay hapiste yatacak.
Dünyada “dikta” dediği iktidardan daha ağır ceza kanunları ve infaz rejimi isteyen tek muhalefet herhalde Türkiye’dedir. Uzun süredir devam eden “cezasızlık algısı” bu yüzden AKP propagandası olmaktan öteye geçemedi.
Özellikle feminist arkadaşlara sesleniyorum. Lütfen biraz kafanızı çalıştırın. “Erkek” AKP iktidarından talep ettiğiniz daha ağır infaz rejimi, sadece erkek ve kadın siyasi “suçlu”ları vuracak! “Politiktir” dediğiniz kadın cinayetlerine asıl siz üçüncü sayfa haberi muamelesi yapıyorsunuz.
“Cezasızlık algısı” diye bir sorun varsa da bu politik bir sorundur. Örneğin Ali İsmail Korkmaz katledilir. Cezasız kalır. 17 Aralık’ta yolsuzluk olur. Cezasız kalır. Ankara’da bombalar patlar. Cezasız kalır. PKK ile terör açılımı yapılır. Cezasız kalır.
Bunun TCK veya CMK veya infaz kanunları ile hiçbir alakası yok. Yukarıda yazdıklarımızın hepsinin cezası da var, yaptırımı da kanunlarımızda. Mesele sadece ve sadece 22 yıllık yozlaşmış rejime son verip hukuku işletmekle ilgilidir.
Aksi takdirde AKP’den daha ağır ceza kanunları ve infaz rejimi dilenen türden bir “cezasızlık algısı” propagandası, kimse kusura bakmasın ama ne muhalefettir ne kadın hakları savunuculuğu ne de feminizm! Sadece ve sadece Saray ricacılığıdır.