Yerel seçimlere çok az bir süre kaldı. Ana muhalefet partisi lideri Özgür Özel yeni bir açıklama yaptı; “Atatürkçüler bir tane fire vermeden oylarını bize verecek.” Acaba böyle olabilir mi, seçim sonuçlarında göreceğiz. CHP’nin izlediği politikayı yerel seçim sürecinde incelediğimizde, böyle net bir açıklama yapmanın ne kadar yanlış olduğunu görüyoruz.
Aday belirleme süreci
CHP kurultayında seçilen yeni Genel Başkan Özgür Özel, ana muhalefet partisini farklı bir rotaya, daha doğrusu rotasızlığa sürükledi. Şu anda ne yaptıklarını kendileri bile bilmiyor. Bunu en net şekilde Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı adayı belirlenirken gördük. Son ana kadar Lütfü Savaş ismi tartışıldı.
Depremde en büyük yıkıma uğrayan şehrin belediye başkanı, hangi partiden olursa olsun, değişmelidir. Bu basit gerçekliği bile göremeyen CHP yönetimi, aynı adayı tekrar gösterdi. Yapılan anket sonuçlarına göre bu kararı aldıklarını söylemeleri kimseyi ikna etmedi. Depremin yıl dönümünde, Lütfü Savaş’a gösterilen haklı tepki karşısında adaylıktan çektirileceği konuşuldu. Özgür Özel, Lütfü Savaş’a boyun eğdi. Partinin genel başkanı ama “özgül ağırlığı” olmayan bir genel başkan. Daha önce AKP’den belediye başkanı olan Lütfü Savaş, tekrar CHP’den aday oldu. Hatay adaylığı için partiden bir tane isim bulamadılar, bulmak istemediler.
Özgür Özel’in bu konuyla ilgili açıklaması da içler acısı: “Pek çok siyasi parti ile görüşme yaptım, başkan da yaptı. Lütfü Savaş’ı dışarıda bırakmayacak bir formüle ihtiyaç vardı. Biz sadece kendi oyumuzla yüzde 25 alırız. Önceki gece Lütfü Savaş ile bir kez daha oturduk. Devam kararı verdik. AKP’nin karşısında en güçlü seçenek olarak bir başka alternatif yok orada. Önümüzdeki günlerde Hatay’da kent uzlaşısını yapacak temasları da yaptık. Birkaç adım ve süreç içinde semerelerini alacağız.”Özel, bu kadar basit bir hesapla seçmeni ikna edebileceğini düşünüyor. Seçmenin adalet talebini yok sayarak yapılan bu hesap tutar mı bilemeyiz. Ama seçmende yarattığı hayal kırıklığı net bir şekilde ortada. Atatürk’ün kurduğu partiyle ilgisi kalmayan bir siyasetle Atatürkçülerden oy beklemek aymazlıktır. Halk Partisi’nin halkı da seçmenini de unuttuğunun en iyi örneği, Hatay ve Lütfü Savaş örneğidir.
Tartışmalı yerlerden birisi de İzmir’di. İzmir’de seçilen isim de Lütfü Savaş gibi müteahhitliğiyle tanınan bir belediye başkanı. Karşıyaka Belediye Başkanı iken yaptığı inşaatlar hep tartışıldı. Karşıyaka’yı betona teslim eden Cemil Tugay, İzmir için aday gösterilecek en son isimdi ve gösterildi. İzmir depreminde hasar gören binaların da Karşıyaka’da olması sadece tesadüf mü diye sormadan da edemiyoruz.
Burada ortak nokta müteahhitlik. İzmir gibi CHP’nin yüksek oy aldığı yerlerin adayları son ana bırakıldı ve seçilen adayların çoğu inşaat işiyle uğraşıyor. Bu, AKP’nin adaylarının da ortak noktası. AKP’yi beşli çetenin temsilcisi olmakla suçlayan CHP, kendi müteahhitlerini yaratma ve büyütme derdine düşmüş durumda.
“Kent uzlaşısı” ve İmamoğlu
2019 yerel seçimlerinde çoğu büyükşehir belediyesinin muhalefete geçmesi Tayyip Erdoğan için büyük bir yenilgiydi. Özellikle kendisi de İstanbul Belediye Başkanlığı yaptığı için Tayyip Erdoğan’ın, bu seçimlerde İstanbul’u geri almak için her şeyi yapacağı aşikârdı. Bunun için AKP’nin çok şey yapmasına gerek kalmadı. İmamoğlu ve CHP’nin izlediği politika, Tayyip’e istediği kozları verdi.
DEM Parti ile ittifak kurmak üzerine bir siyaset izlendi. Seçim süreci başladığından beri sadece DEM Parti’yi kazanmak için uğraştılar. Üstelik buna Atatürkçü seçmen kitlesini de ortak etmek istiyorlar.
DEM Parti’yle defalarca görüşüldü. DEM Parti görüşmeler sonucunda aday çıkarıp çıkarmayacağına karar vereceğini söyledi. Başak Demirtaş, İstanbul için DEM Parti adayı olacağını ilan etti. Kendi içlerinde ne olduysa bir anda adaylıktan çekildi. Selahattin Demirtaş, cezaevinden “AKP’yle görüşmemek büyük hata olur” açıklaması yaptı. Yani DEM Parti, hem CHP hem AKP’yle pazarlığı son ana kadar sürdürdü. Adayların YSK’ya tesliminin son saatinde yaşananlar da bu pazarlığın göstergesidir.
DEM Parti’nin AKP’yle de pazarlık yaptığını CHP kurmaylarının bilmemesi, anlamaması mümkün değil. Ama hesabı baştan yanlış yerden yaptıkları için doğru politika belirlemeleri mümkün değil. Gömleğin düğmesini yanlış yerden iliklemeye başlayınca iki yaka bir araya gelmiyor.
İstanbul’da çoğu ilçe adayının belirlenmesi son ana kadar bekletildi. “Kent uzlaşısı” adını verdikleri bu sistemle ilçelerde belediye başkanlıkları, meclis üyelikleri DEM Partililerce paylaşıldı. İmamoğlu bu tavizi vererek Kürt seçmenden oy alma planı yapıyor. Son anda Esenyurt ve Güngören adayları değiştirildi. DEM Parti’nin istediği isimler aday gösterildi.
Burada özellikle Esenyurt Belediye Başkanı gösterilen Ahmet Özer, “kent uzlaşısı”nın PKK uzlaşısı olduğunun kanıtıdır. HDP’li olan Ahmet Özer, 2015 yılında HDP’nin Van milletvekili adayı olarak karşımıza çıkıyor. Barzani’nin haber kanalı Rudaw’a verdiği mesajları yandaş basın hemen gündeme getirdi. 2014 yılında “devlet kurmak Kürtlerin de hakkı” diyen bir isim, CHP belediye başkan adayı şu anda. 2019 yılında “Türkiyeli iş adamları Kürdistan’a gelsin” açıklamasıyla Ahmet Özer, bölünmeyi net bir şekilde destekliyor. Son açıklamasında ise AKP’yle yapılacak ikinci açılım süreciyle ilgili taleplerini sıralıyor. CHP’den aldığı belediye başkanlığı yetmediği için AKP’yle pazarlığı hep açık tutuyor. Esenyurt ayrıca rantın da merkezi. Son dönemde Esenyurt’ta artan inşaatlar yine müteahhitliği ön plana çıkarıyor.
İmamoğlu ve CHP garip bir matematik hesabıyla karşımızda. Tüm aritmetik sadece İmamoğlu’nun seçim kazanması üzerine kurulmuş durumda. İmamoğlu, en yoğun Kürt seçmen İstanbul’da olduğu için kendi geleceği uğruna tüm CHP’yi yok etmeye karar verdi. Milliyetçi oyların yüksek olduğu Muğla, Aydın, Adana büyükşehir belediyelerini kaybetme riski önemli değil onlar için. DEM Parti de kendine istenilen makamlar verildiği için “uzlaşı”yı devam ettiriyor.
İmamoğlu’nun bu politikası sadece CHP’yi değil, tüm muhalefeti bitirmeye yönelik yanlış bir hamle. Siyaset sadece Kürt seçmen için yapılıyor. Türkiye Cumhuriyeti’nde ana muhalefet partisi, Türklerin talepleri var mı, diye düşünme ihtiyacı bile hissetmiyor. Burada seçmene de büyük rol düşüyor. Türkler, Atatürkçüler bu ülkede var olduğunu sandıkta göstermelidir.
CHP’de “çatlak” sesler
DEM Parti ile kurulan ittifakın kendilerine zarar vereceğini gören CHP Belediye Başkan adayları da var. Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın milliyetçi söylemlerden taviz vermeyen bir isim. Özellikle göçmenlere karşı aldığı net tavırla belediye başkanlığı sürecinde hep tartışıldı. Aynı tavrı yeniden belediye başkanlığı adaylığı sürecinde devam ettiriyor.
Afyonkarahisar Belediye Başkan Adayı Burcu Köksal net milliyetçi tavrıyla çok tartışıldı: “Seçildiğimde belediye kapıları DEM Parti ve HÜDAPAR hariç, her partiye açık olacak. AKP’nin adayı bunu söylemez. Onlar ancak yaygara koparıp kapalı kapılar ardında pazarlık yaparlar.” Ana muhalefet partisinin temel söylemi olması gereken açıklama, CHP’de büyük yaygara kopardı.
Bu haklı söyleme direkt karşı çıkan isim İmamoğlu oldu: “Öyle ‘Ben belediye başkanı olursam şu partilileri belediyeye almam, şu partiler hariç şunlarla görüşürüm’ diyen ya kendine başka bir iş bulacak ya da başka parti bulacak.”
İmamoğlu’nun izlediği politika, Afyonkarahisar’da tutmaz. Bunu gören aday Burcu Köksal da oy toplamak için bu açıklamayı yaptı. Herkes İmamoğlu için çalışmak zorunda değil. İmamoğlu’nun söylemiyle 22 yıldır yaşıyoruz. Benim dışımda başka ses çıkmasın diyen bir iktidarla mücadele ediyoruz. Muhalefet olmak istiyorsak Tayyip Erdoğan gibi konuşmamamız gerekiyor.
Özgür Özel’in yanında bu konuşmayı yapan Burcu Köksal geri adım atmadı. Özgür Özel tiyatro yeteneğini de kullanarak, doğaçlama yaparak Burcu Köksal’ın açıklamasının “küçük bir sürçülisan” olarak tanımladı. Köksal, “sözümün arkasındayım.” diyerek tartışmaya son noktayı koydu. Bilinçli ya da bilinçsiz Türk siyasetinde farklı bir tartışma açtı.
AKP tarzı veya Tayyip Erdoğan tarzı siyaset, muhalefete de sirayet etmiş durumda. Sürekli değişen politikalar, tepeden konuşmalar, çeşitli pazarlıklar, rant siyaseti… Muhalif seçmeni yoran bu tarza uyum sağlamak yerine, onun karşısında bir dil geliştirmek gerekiyor.
CHP, Atatürk’ü de Atatürkçüleri de yok sayıyor
CHP’nin tamamen Kürtçü politika izleyeceği, yapılan son kurultayda belli olmuştu. Kılıçdaroğlu’na karşı “değişim” diyerek aday olan Özgür Özel, yaptığı ilk konuşmada Selahattin Demirtaş’a selam gönderdi. SHP dönemi politikalara geri döndü. DEM Parti’yle art arda yapılan toplantılar, verdikleri kareler bu yönelimi devam ettirdi.
Diyarbakır’da açılan Şeyh Sait Bulvarı’yla başlayan tartışmalarda ise Özgür Özel, Atatürk karşıtları ile aynı safa girdi. Cumhuriyet’e karşı gerici Şeyh Sait’le empati yapmaktan bahsetti. İstiklâl Mahkemesi’nde hain olduğuna hüküm verilen, idam edilen bir ismi savunmak, bunu Atatürk’ün kurucusu olduğu partinin genel başkanı olarak yapmak, hainlerle birlikte hareket etmektir. Hem bunu yapıp, hem de Atatürkçülerden firesiz oy beklemek akıl tutulmasıdır.
CHP seçmeni, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra küskün ve umutsuz bir seçmen oldu. İttifak adı altında siyasal İslamcıların kendi oylarıyla Meclis’e girdiğini gördü. Kazanılacak seçimin AKP’ye Kılıçdaroğlu’nun eliyle teslim edildiğini gördü. Henüz bu travmaları atlatmadan Özgür Özel gibi bir ismin politikasızlığı ile tanıştı.
Küskün seçmeni sandığa götürmek için hiçbir politika izlenmiyor. CHP kendi içinde kavgalara gömülmüş durumda. Yerel seçim sonrası genel başkan değişikliğinden bahsedilmeye başlandı bile. Aday belirleme sürecinde yaşanan kaos, Atatürkçülükten bahsedilmemesi, Türkleri yok sayma politikası, seçmeni CHP’den uzaklaştırıyor.
Ankara’da Mansur Yavaş, izlediği politikayla hem CHP tabanına hem milliyetçi tabana ulaşabiliyor. DEM Parti desteğinden hiç bahsetmiyor. Açık ara önde gidiyor. Demek ki, önemli olan iyi belediyeciliğin yanında Türk demekten vazgeçmemek.
CHP, var olan belediyeleri koruyabilse büyük bir başarı olacak. Bunu da kendi politikasıyla yapamaz, seçmen “AKP olmasın da kim olursa olsun” tavrını sergilerse yapabilir.