Tekrar dokuz şehit verdikten sonra CHP’nin açıklamalarını izlediğimizde, Rojava ile İran arasındaki Kuzey Irak’taki bölge için PKK ile keskin bir çatışmaya giren Türk Ordusu’nun stratejisini anlamayarak Pençe-Kılıç Operasyonu’nun hedeflerine ulaşamadığını ve bu bölgede şehit vermeye devam edersek buradan çekilmemiz gerektiğini söylemektedir.
Bu söylem, PYD ile YPG’nin söylemidir. Farkına varmadan “Türk Ordusu Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’de işgalcidir” söyleminde YPG ile hizalanmaktadır. PKK’nın Kandil ile Rojava arasındaki boşluğa Türk Ordusu’nun bir kama girmesini eleştirmek de PKK ile hizalanmak anlamına gelmektedir.
CHP’nin şehitlerimizden sonra yaptığı resmi açıklamada yine “PKK, PYD, YPG ya da ABD suçlanmazken “Türkiye orada ne arıyor?” söylemine denk gelen bir ifade kullanmıştır.
İktidarın söylemi ise, PKK, PYD ve YPG terörüne karşı olmak noktasında netleştirilmesi, son MGK toplantısından çıkan söylemdeki bu keskinlik, CHP’deki muğlak söylemle zıttır.
Diğer taraftan, seçim döneminde Türk Ordusu’nun şehitler vermesi, neticede iktidarın beka politikasına destek vermektedir ancak bunun bu şekilde ilerlemesini engellemek için CHP, terörün PKK terörü olduğunu vurgulamalı ve PKK/PYD/YPG’ye karşı Kemalist/ulusalcı bir söylem ortaya koymalıdır. Bu söylemin tersi, AKP’nin Açılım sürecindeki söylemi tarzında PKK’ya yaklaşma politikasına sahip olması aslında AKP’nin CHP’yi suçlama noktasındaki söylemlerine kapı aralar ve toplum nezdinde bu söylemlerin haklı olduğu algısına yol açar.
CHP, İstanbul, Mersin, Adana gibi kritik illerde Dem Parti ile ittifakını oluşturabilmek için bu söylemlere başvurmaktadır. Halbuki Dem Parti’den destek almak için uyguladığı bu strateji aslında Kemalist/ulusalcı tabanın İyi Parti’ye kopmasına neden olacaktır.
Bu durumda CHP, Dem Parti’den gelecek oydan çok kendi tabanını kaybetme riskiyle karşı karşıyadır.
Seçimin kaybedilmesinde Kılıçdaroğlu’nun söylemlerinin payı çoktur. CHP’nin yeni yönetimi aynı söylemleri kullanmaktadır. Bu da Kılıçdaroğlu’nun yaşadığı yenilgiye benzer bir sonuç doğuracaktır. CHP, HDP ile hizalanırken aslında PKK/PYD/YPG ile hizalanıyor görünmekte ve tepki toplamaktadır.
Hikmet Kıvılcımlı’nın çok önemli bir sözü vardır: “Tek kanatlı bir kuş uçmaz.” AKP ve Cumhur İttifakı’nın CHP’yi HDP ile aynılaştırma çabasına karşı çıkmak yerine bunu onaylayacak söylemler kullanmak, AKP’nin stratejik olarak dümen suyuna girilmesi demektir.
Diğer taraftan AKP’nin af olsun, yeni anayasa olsun, kayyumlar olsun, belli konularda HDP ile yakınlaşması başka bir sonuç doğuracaktır. HDP’nin bu konularda AKP ile yapacağı (gizli ya da açık ittifak), CHP ile yan yana gelerek belli ilçe ve hatta illeri kazanmaktan daha büyük kazanımlar sağlayacaktır. CHP ile ittifak halinde birkaç ilçeyi kazanmak yerine kazanılan il ve ilçelerde kayyum atanmaması sözünü alması, HDP için stratejik açıdan daha önemlidir.
***
“Hizalanma nedir?” sorusunu da açıkça ortaya koymak gerekiyor.
Türk Ordusu’nun Suriye’ye girmesi ulusalcı bir zorunluluktur bağlamında Türk Solu’nda yıllar önce yazdığım yazı, geçerliliğini korumaktadır. Hem PKK’nın hem cihatçı grupların hem de Şii Hilali’nin güneyimize hudut bölgesine yerleşmesini engellemenin tek yolu buydu. Nitekim bu bölge Türk Ordusu tarafından kontrol altına alındı. Aslında Afrin’i almak, Antakya’yı korumaktır.
PKK’nın bu süreçte en önemli söylemi, “Türkiye Suriye’den çekilsin” olmuştur. Bu, aynı zamanda ABD ve Rusya’nın da isteğidir. Halbuki bu bölgede egemenlik kurmak, stratejik olarak Atatürkçü bir duruştur. Bu nedenle PKK/ABD/Rusya’nın Türk Ordusu’nu Suriye’den çıkarma söylemlerine direnmek gerekir. CHP’nin “Bu bölgede ne işimiz var. Yeter artık bu kadar şehit verdiğimiz, bu bölgeyi artık boşaltalım” söylemi aslında PKK ile hizalanmak anlamındadır.