Utangaç Kürtçülükten açık Kürtçülüğe geçiş
Özgür Özel’in CHP Genel Başkanlığına seçilmesinin üzerinden sadece dört hafta geçti. Bu kısa sürede Özel, neredeyse her konuşmasında “Kürt sorunu”ndan bahsederek, konuyu bir şekilde Kürt seçmene bağlamayı başardı!
Kendiliğinden gelişen bir durum değil bu; belli ki “içeride” konuşulan ve kararlaştırılan bir politikanın hayata geçirilmesini izliyoruz.
“Değişim”den ne kastedildiği böylece ortaya çıkmış oluyor.
CHP “utangaç Kürtçülük” politikasından vazgeçerek, 90’lı yıllar SHP’sinin “açık Kürtçülük” politikasına geri dönme hazırlığında.
Erdoğan’ı sürekli gündem değiştirmekle suçlayarak; “ekonomiden, işsizlikten” bahsetmeye davet eden Özgür Özel, nedense sürekli Kürt sorununu gündem yaparak asıl gündemi örtmekte bir sakınca görmüyor.
Özel’in cümleleri gelişigüzel sarf edilmiş de değil. CHP’ye bir şekilde oy veren milliyetçi ve Atatürkçüleri rahatsız etmek, bu kesimleri “yeni CHP” ile bir an önce tanıştırmak ve kamuoyunun yerel seçimlerde yapacağı bir toplumsal ittifak baskısının önüne şimdiden geçmek için bilinçli olarak sarf edilen ifadeler bunlar.
Özel’in Kürt seçmen sevdası
Özel, henüz genel başkan seçilmemişken katıldığı bir yayında “CHP’nin toplumsal ittifakında bir gerileme olduğunu, toplumsal ittifakla kastının Kürt seçmen olduğunu” dile getirmişti. Özel’e göre Kürt seçmen CHP’ye oy verdiğini söylüyor ama oyların Zafer Partisi’ne gittiğini söyleyerek sitemde bulunuyordu.
Kurultay konuşmasına Selahattin Demirtaş’ı selamlayarak başlayan bir siyasi aklın, toplumsal ittifak olarak “Kürt seçmeni” işaret etmesine şaşırmamak gerekiyor.
Sanatçı değil, azılı bir Türk düşmanı
Özel’in katıldığı Pervin Çakar konseri de CHP’nin yeni çizgisini kamuoyuna bir an önce duyurmak için atılmış bilinçli bir adımdı.
Özel, kendisini eleştirenlere Çakar’ın her şeyden önce bir sanatçı olduğunu ve konserinde barıştan bahsettiğini ifade etse de kazın ayağı öyle değil.
Uğur Dündar’ın programında Özel, Çakar’ın “Kürdistan dediğini bildiğini ancak Erdoğan’ın da Kürdistan’dan bahsettiğini” söylüyor.
Belli ki gelen eleştiriler üzerine Çakar’ın siyasi yönü araştırılmış ve gelebilecek eleştirilere karşı bir hazırlık yapılmış.
Ancak Özel’in savunduğu Pervin Çakar sıradan bir Kürtçü değil; Türkiye Cumhuriyetini işgalci olmakla suçlayan, “Kürtlerin sadece haklarına değil topraklarına ve varlıklarına el konulduğunu, Kürtlerin devleti olmadığı sürece yüzlerce Kürt müzik eserinin Türkler tarafından talan edilmeye devam edeceğini” söyleyen bir “sanatçı”.
Yani Özgür Özel’in tolere edebileceğini söylediği “Kürdistan” söyleminin çok daha ötesine geçmiş, Türk düşmanı bir kişilik. Üstelik röportajlarında Atatürk’e neredeyse “beton Kemal” diyecek kadar Atatürk düşmanı bir şahsiyet.
İşin vahim tarafı Özel, Çakar’ın politik yönünü öğrendikten sonra bile tutumunu değiştirmiyor; Çakar’dan “gururumuz ve onurumuz” diyerek bahsediyor.
Özel’in tezleri Apo’dan alıntı
Özel’in Kürt siyasetine selam çakan çıkışları bunlarla da sınırlı kalmadı.
Özel’in son açıklamaları CHP’nin yeni yönelimini açık biçimde ortaya koyuyor. “Türkiye’de herkes eşittir ama Kürtler daha az eşittir” ifadesi siyasi sonuçları tartılarak kullanılmış bir ifade.
Bu cümleler Türkiye’de etnik yapıya dayalı bir kast sistemi olduğunu, bu sistemde Türklerin Kürtlerin üzerinde durarak onları sömürdüğünü ima ediyor. Türkiye Cumhuriyeti’ni sömürgeci devlet, Türk ulusunu da sömürgeci ulus olarak nitelendiren bir PKK propagandasının örtülü biçimde ifade edilmiş hali.
Terör örgütünün başı Abdullah Öcalan da “eşit yurttaşlık” isterken Özel’e benzer biçimde Türkiye’de yaşayan Kürtlerin toplumsal yapının en alt katmanını oluşturduğunu söylüyordu.
Selahattin Demirtaş’a selamla başlayan kurultay yolculuğunun, Türk düşmanı Çakar’ın sahnesinde devamı ve hemen ertesinde dile getirilen bu PKK söylemi, Özgür Özel’in siyasetten anlamadığını değil, CHP’nin yeni genel başkanının bilinçli bir tercih yaptığını ve seçtiği yeni yolda Kürt siyasetini esas ortağı olarak gördüğünü gösteriyor.
Tüm bu hareketler şimdilik açıkça dile getirilmeyen bir niyet beyanının parçalarını oluşturuyor.
Özel, AKP’nin sahte saflaşmasını Kürtçülük yaparak mı yıkacak?
Özgür Özel kendisine yönelik eleştirilere; AKP’nin dayattığı siyaset yapma biçimini kabul etmediklerini, AKP’nin yaratmaya çalıştığı “sahte saflaşma” üzerinden siyaset yapmanın CHP’ye zarar verdiğini, CHP’nin bundan sonra “Erdoğan ne der?” kaygısı olmadan bağımsız bir siyaset güdeceğini söylüyor. CHP tabanını da kendisi gibi “açık biçimde” konuşması için yüreklendirmek istiyor.
Ancak bu çıkışsız bir yol. Cumhuriyet sosyolojisinin kazandığı, ulus gerçeğinin her geçen gün daha fazla ön plana çıktığı bir dönemde etnik bir siyasetin kazanma ihtimali yok.
“Kürt Seçmen: Taban, Ulusalcılar: Düşman”
AKP’nin Kürt politikası sadece Kürt siyasetiyle yaşanan kopuştan dolayı değişmiş değil. Nasıl ki siyasal İslam, Atatürk gerçeğini yok edemeyeceğini gördükten sonra farklı bir yönelim içine girmek zorunda kaldıysa, benzer bir süreci Kürtçülük meselesinde de yaşadı.
Kürt siyasetinin tecrit olmasının sebebi sadece iktidarın politikalarıyla açıklanamaz. Tam tersine Cumhuriyet’in yarattığı ulus gerçeği AKP’yi farklı bir noktaya doğru sürükledi.
Burada AKP’nin ne derece samimi olduğu meselesi asıl odak noktası değildir. Çok daha önemlisi Türkiye’deki geniş kitlelerin ve Özel’in “toplumsal taban” olarak görmezden geldiği geniş halk kitlelerinin Kürtçülüğü Cumhuriyet düşmanı bir ideoloji olarak görmesi, bu siyasete yakın duran siyasi örgütlenmelere de uzak durmasıdır.
Seçim sonuçlarını “milliyetçiliğin yükselmesiyle” açıklayan ve milliyetçiliği “ırkçılık” olarak gören bir ideolojinin bu yalın gerçeği görmesine elbette olanak yok.
Türk siyasetindeki değişim analiz edilirken sebep yerine sonuç, sonuç yerine de sebep konuluyor.
AKP, Kürt siyasetiyle araya mesafe koymak zorunda kaldığı için milliyetçilik yükselmedi, tam tersine milliyetçilik güçlü bir toplumsal fikir olarak ortaya çıktığı için AKP geleneksel Kürt İslamcı çizgisinden uzaklaşmak zorunda kaldı.
Bu yola girerken de kendileri açısından çok akıllıca bir tercih yaparak içlerindeki tüm Kürt İslamcı yüklerden arınarak, bu isimleri muhalefete havale ettiler.
Kılıçdaroğlu, Kürt siyasetiyle örtülü bir dirsek temasına girerek, eski AKP’liler üzerinden bir Kürtçülük siyaseti yürüttü. “Serok Ahmet” gibi bir ismin bile ittifaka dahil edilmesi tam da böyle bir planın sonucudur.
Özgür Özel ise eski AKP’liler üzerinden kurulan bir siyasi yakınlığın yeterli gelmediğini, Kürt siyasetiyle doğrudan ilişki kurmanın CHP açısından bir zorunluluk olduğunu düşünüyor.
“Toplumsal taban” denildiğinde Özel’in aklına sadece Kürt seçmenin gelmesi de bunun bir sonucu.
Özel’in derdi gerçekten AKP’nin dayattığı siyasi saflaşmayı yarmak olsaydı çok daha farklı bir noktadan harekete geçebilirdi.
Sürekli Kürt seçmenden bahseden Özel, mülteciler konusunda neden sessiz?
Yaklaşık 1 aydır CHP Genel Başkanı olmasına rağmen Özgür Özel’in “mülteci sorunu” üzerine ettiği tek bir söz bile yok.
Mülteci sorununa dair haberler yapan gazetecilerin yaptıkları “milliyetçi paylaşımlar” gerekçe gösterilerek tutuklandıkları bir ülkede ana muhalefet partisi genel başkanının bu konuyla ilgili tek bir söz etmemesi rastlantı olamaz.
Neredeyse her cümlesine “Kürt” diye başlayan bir liderin, milyonlarca mülteciden görmezden gelmesi de gayet bilinçli bir tercihtir.
Oysa seçimlerden önce muhalefetin en önemli vaadi Suriyelilerin kısa sürede ülkelerine geri gönderilmesi olmuştu.
Özel’in sosyal demokrasi sevdası Özgür Özel ve ekibi “sosyal demokrasi”yi model olarak gören bir Avrupa sol partisine öykünüyor. Özel’in kurultayın hemen ardından Sosyalist Enternasyonal’e bizzat katılacağını söylemesi de bunun göstergesi.
Böylesi bir ideolojik düzlemde mülteci sorununa dikkat çekmek ve mültecilerin geri dönüşünü sağlayacak siyasi bir çalışma yapmak yok.
CHP yönetimi entegrasyonu mu savunuyor?
İşin komik tarafı Avrupa’daki sol partiler bile mülteci akınına tepki gösterirken, CHP’nin “milliyetçi görünmemek adına” söz söylemekten kaçınması.
Bu suskunluğun gerçek sebebi CHP’nin yeni yönetiminin mültecilerin Türkiye’ye entegrasyonunu savunuyor olması olabilir mi?
Görmezden gelme de politikanın bir biçimidir. Siyasi örgütlenmeler sadece söyledikleriyle değil, “söylemedikleriyle” de değerlendirilir.
Erdoğan’ın gölgesinde Kürtçülük yapmak
Özgür Özel’in Pervin Çakar eleştirilerine karşı “Erdoğan da Kürdistan diyordu” diyerek karşı çıkmasının başka bir amacı daha var.
Kimileri için AKP iktidarının geçmişteki Kürtçü politikalarını hatırlatmanın asıl sebebi iktidarı Kürtçü geçmişi üzerinden eleştirmek değil.
Tam tersine Özgür Özel’in yaptığı gibi; AKP’nin etnik siyasete dayanan geçmiş pratiği, muhalefetin de Kürtçülük yapabilmesine dayanak olarak kullanılıyor.
AKP’nin mitinglerinde konser veren Şivan Perver muhalefet açısından bir örnek teşkil etmiş, CHP’li Kadıköy Belediyesi Kürtçülükte geri kalmamak için Pervin Çakar gibi bir isimle konser organize etmiş; bu da yetmediği gibi Özgür Özel sahneye çıkarak böyle bir ismin elini öpmüştür.
AKP’nin topluma dayattığı siyaset biçimini reddedeceğini söyleyenler aslında AKP siyasetine o kadar çok inanmışlardır ki, güç kazanmak için iktidarın geçmişteki Kürt politikasını savunmaktadırlar.
Böylesi bir yönelim siyaseten başarısız olmaya mahkumdur. Ancak bundan daha da kötüsü sol ve milliyetçi kesimler arasında oluşan yakınlaşmanın ve ulusalcılığın yükselmesinin önüne set çekilmesidir.
90’lı yıllarda SHP, PKK’yı Meclis’e taşımış, bunun sonucunda yok olmuş ancak arkasında solun kendi zemininden kaydığı büyük bir tahribat bırakmıştı. Bugün Türkiye’de sol hareketin yaşadığı ideolojik bunalım önemli ölçüde o dönemin bir mirasıdır.
SHP’nin amacı “Kürt siyasi hareketini Türkiyelileştirmek” olsa da sonuç tam tersi oldu; tüm sol hareket PKK’nın kuyrukçusu haline geldi.
Bugün de Kürt seçmeni en önemli toplumsal dinamik olarak gören bakış açısı o dönemin bir mirasıdır. Ama kötü bir mirastır ve reddedilmelidir.