Geçen hafta AKP lideri Tayyip Erdoğan düzenleyeceği parti propaganda toplantısına bir dizi muhalif gazeteciyi davet etti. Sonra da yandaş medya ve bazı sözde muhalif yazarlar bunun AKP’nin yepyeni ve demokratça bir açılımı olduğu propagandasını yaptılar.
Tayyip Erdoğan on binlerce sıradan vatandaşa ve yüzlerce gazeteciye açtığı davalarla tanınıyor. CB’na hakaret davaları yetmediğinde bizzat savcılara tv ekranlarından talimat vererek ve hedef göstererek düzmece terör soruşturmaları açtırıyor. Gazetemizin başyazarı Gökçe Fırat’ın diploma konusunda topladığı delillerden sonra başına gelenler ortada. Sedef Kabaş’ın tutuklanması yaşanan en son örneklerden biri. Yine bu tür bir linç kampanyası sonrası Sedef Kabaş sabah baskınıyla evinden alınmış, apar topar hapishaneye gönderilmişti.
Bu yüzden geçen hafta başlayan “liderimiz ne kadar da demokrat” propagandası hiç de iyiye yorulmadı. Daha “davetin” kamuoyuna duyurulduğu saat, Aktroller “bakalım kim saygısızlık edecek ve daveti reddedecek” diye tehditlere başladılar. Böylelikle sözde “demokratik açılım”ın, gazetecilerin “davete icabet” edip etmeyeceğine yönelik bir sindirme operasyonu olduğu hemen ortaya çıktı.
Çağrılan gazeteciler de tedirgin oldu. İlk başta bir sessizlik oldu. Sözcü yazarı Çiğdem Toker ilk elden ve en açık ifadeyle davete gitmeyeceğini açıkladı. Bunun kendileri üzerinden bir meşruluk sağlama girişimi olduğunu belirtti.
Çiğdem Toker’in cesur çıkışı diğer isimlere cesaret verdi. Çoğu net bir gerekçe belirtemedi Toker gibi, ama gidemeyeceklerini açıkladılar.
Bu tartışmalar sürüyorken hem Sözcü’de bir köşesi olan hem de ayrı bir medya organının patronu olan Soner Yalçın’ın OdaTv’sinde, Tayyip’in davetini kabul etmeyen gazetecilere sert bir şekilde saldıran bir yazı yayınlandı. Ertuğrul Özkök isimli şahıs başta Çiğdem Toker olmak üzere toplantıya gitmeyenleri “mücahid” olmakla suçlayan ve “gerçek gazeteci gibi davranmamakla” itham eden utanç verici bir yazı yazdı.
“Bunlar gazeteci değillll, terörist” sopasının bu sefer eski tetikçilerden Özkök’ün elinde sallanması bir operasyonun geldiğini gösteriyordu. Bu sefer operasyon tutuklama şeklinde gelmedi. Çünkü henüz ceza kanunlarımızda “dünya liderinin davetine icabet etmemek” diye bir suç yok. Bunun yerine Sözcü’de toplu iş çıkarma, daha doğrusu temizlik şeklinde beklenen saldırı gerçekleşti.
Sadece Çiğdem Toker değil, Serpil Yılmaz, Sinan Meydan, Hüsnü Mahalli, Ahmet Takan ve Sezgin Özcan ile çok sayıda çalışan Sözcü ve Korkusuz’dan atıldı. Gazete kısa bir açıklamayla ekonomik sebepleri öne sürdü.
Demek ki Tayyip’in çağrısı başından beri planlanan bir tasfiyenin bahanesini oluşturmak için yapılmıştı. Seçimlerden hemen önce bu çok önemli bir mesajdı. Özellikle Çiğdem Toker gibi cesur kalemiyle yolsuzlukların üstüne giden ve bugüne kadar hiçbir iddiası çürütülemeyen bir gazetecinin Sözcü’den atılması hangi koşullarda sandığa gideceğimizin bir göstergesidir. Sadece iki hafta önce yürürlüğe giren Sansür Yasası ile birlikte bu gazeteci kıyımı ele alınmalıdır.
Soner Yalçın’ın çok sevdiği bir söz vardır: “Arşiv unutmaz.” Türkiye’de basın özgürlüğü tarihi açısından geçen hafta yaşananlar ibret vericidir ve arşive girdi. Herkesin tavrı ve üstlendiği görev de tarihe girdi.
Sadece Ertuğrul Özkök değil, Soner Yalçın’ın spekülasyonlarla ünlü OdaTv’si de bir kez daha sarayın bir aparatı gibi hareket etti. Sözcü’de meslektaşı ve sayfa arkadaşı olduğu, Çiğdem Toker’i, “patronu” olduğu haber sitesinde hedef göstermesi Soner Yalçın’ın fantastik kariyerinde yepyeni bir sayfadır.
Her medya organında bir saraycıbaşı var. Yoksa Sözcü’deki de Soner mi?
Nihayetinde geçen hafta yaşananlar ise AKP liderinin “ne kadar demokrat” olduğunu değil tam tersini ispat etmiş oldu. Yaşananlar iki gerçeğin altını çizmemizi şart kılmaktadır.
- “Yeni Türkiye”de bir gazeteci, Tayyip’in çağırdığı bir parti toplantısına gitmezse anında cezalandırılmaktadır. Belli ki Tayyip bir davet değil adeta bir tebligat göndermiştir. Parti devletine memur olmayı reddeden gerçek gazeteciler “en muhalif” gözüken kurumdan bile kapı dışı edilebilir. Yakında AKP liderini örnek alan AKP’nin il ve ilçe başkanları da bu tür “tebligat”lar gönderip, parti toplantılarına katılmayan gazetecileri ve yazarları cezalandırma yoluna gidebilir.
- Sözcü gazetesi dâhil sistemin içinde yayın yapan bütün kuruluşlar, kritik dönemeçte saray operasyonlarına hayır diyememekte ve kendilerine verilen “muhaliflik” rolü ancak sistem izin verdiği sürece sürdürebilmektedir. Hatta son olayda gördüğümüz kadarıyla Sözcü, OdaTv’nin konumuna düşmüş ve bizzat saray operasyonuna hizmet etmiştir.
Sözcü’nün “Sözcü susarsa, Türkiye susar” diye bir sloganı var. Sözcü susar mı susmaz mı bilemiyoruz ama Çiğdem Toker’i susturmak istedikleri belli. Ancak gerçekten de susmayacak olanlar vardır. Çiğdem Toker de susmayacaktır. Tarihte cesur kalemleri susturabilen bir dikta çıkmamıştır.