Geçtiğimiz gün Çin’in yeni Dışişleri Bakanı Wang Yi, göreve gelir gelmez Türkiye’ye geldi. Tayyip Erdoğan ve Hakan Fidan’la görüştü. Basına yansıyanlara göre görüşmelerde Çin’in Kuşak Yol başta olmak üzere çeşitli projeleri gündeme gelmiş. İnanmak isteyen varsa, “bizimkiler” Uygur meselesini de açmışlar vs…
Elbette Avrasya harikalar diyarına özenerek bakan AKP yönetiminin Çin ile ilişkileri, Çin Dışişleri Bakanının Türkiye’yi ziyareti başlı başına haber değeri taşıyor ama bu kez dikkatimizi başka bir konuya vereceğiz: Çin’in Wang Yi’den önce görevde olan, bu makamda yedi ay kadar kaldıktan sonra bir anda “ortadan kalkan” ve bir aydır haber alınamayan Qin Gang’ın tüm dünyanın merak ettiği akıbeti.
Çin’in şu anki Dışişleri Bakanı Wang Yi, 2013 ile 2022 arasında da aynı görevde bulunmuş, sonrasında ise ÇKP Merkez Komitesi Dış İlişkiler Komisyonu Ofis Direktörü olmuştu. Wang’ın bu görevi Çin sisteminin tuhaf hiyerarşisinde, dışişleri bakanlığından daha üst bir pozisyon.
Gerçi tuhaf diyorum ama bu durum üç aşağı beş yukarı her totaliter rejim için geçerli. Görünürdeki “normal” yöneticileri kontrol eden bir ideolojik ya da “dinsel” otorite daha bulunur. Aslında bakarsanız, bu ideolojilerin hepsi de bir nevi dindir. Kimi İran gibi tanrılı kimi Çin gibi tanrısız ama hepsi dinci rejimlerdir. Bu tip garip hiyerarşinin en ilginç örneklerinden biri de İran’da. Ortada bir cumhurbaşkanı var ama onun da üzerinde dini lider (Hamaney) bulunuyor, onu din adına kontrol ediyor.
İşte şimdi tekrar bakan olan Wang Yi böyle bir ideolojik (dinsel) komiser. Buharlaşıp ortadan kaybolan Qin Gang ise onun tarafından denetlenen bir perde önü figürü.
Buharlaşma olayı ise Qin Gan’ın 18 Haziran’da ABD Dışişleri Bakanı Blinken’la yaptığı görüşmenin ardından yaşandı. Son olarak 25 Haziran’da Pekin’de Sri Lankalı, Rus ve Vietnamlılarla temas ettikten sonra ortadan kayboldu. Evlilik dışı bir ilişkisi olduğu ve bu nedenle “cezalandırıldığı” dedikoduları yayılırken; resmi ağızlardan, sağlık sorunları nedeniyle ortalıkta görülmediği açıklaması geldi.
“Buharlaşma”, Stalin dönemi Sovyetlerde çok sık yaşanan bir olaydı. Sık sık birileri ortadan kaybolur, bir daha izine bile rastlanmazdı. Eğer üst düzey biri, mesela bakan eşdeğeri olan bir “halk komiseri” vs. tasfiye edilmişse, Stalin’le birlikte görüldüğü resimlerden itinayla çıkarılırdı. Stalin döneminin sonunda kalabalık merkez komitesi fotoğraflarında kimse kalmamıştı mesela. (!)
Daha sonra buharlaşma, birçok kitaba da konu oldu. George Orwell “Bin Dokuz Yüz Seksen Dört”te buharlaşmalara yer verirken David King “The Commissar Vanishes” (Komiser Ortadan Kayboldu) adlı kitabını fotoğraflardan insan silmelere ayırmıştı.
İşte bu ruhu 2023 dünyasında hâlâ yaşatan bir ülke Çin…
Bir dışişleri bakanı nasıl ortadan kaybolur? Bu nasıl iştir? Bu nasıl ülkedir? Adamın akıbeti ne oldu? Bu çağda bunu nasıl yapabilirler? Sorular böyle uzar gider…
Benimse tek bir cevabım var: Çin, bugün milyonlarca Uygur Türk’ünü dünyanın gözleri önünde toplama kamplarına atabiliyorsa, işkence ve tecavüze maruz bırakıyorsa, soykırıma uğratabiliyorsa neden bir bakanı buharlaştıramasın?
Ne de olsa dünya göz yumuyor. Kim tutar Çin Komünist Partisi’nin Marksist-Leninist-Mao Zedong ve Şi Cinping Düşünceli totaliterlerini?