Geçen akşam, bir süredir beklediğim ve olacağını tahmin ettiğim şey oldu: Cübbeli Ahmet ile Doğu Perinçek’in ittifakı, doğrudan kendileri tarafından ilan edildi. Cübbeli, Ulusal Kanal’a çıktı. Aydınlık gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İlker Yücel ve Ulusal Kanal Genel Yayın Yönetmeni Sinan Sungur adlı iki “genç yetenekle” oturup epey bir sohbet etti.
“Ne var ki çıkabilir, Cübbeli bir televizyon şovmeni, orası da bir televizyon kanalı,” deyip geçemiyorum. Çünkü her şeyden önce burası sadece bir televizyon kanalı değil: Perinçek tarikatının gözbebeği, “Pekin’in ve Moskova’nın Sesi”. Ayrıca yaptığı konuşmada bizzat Cübbeli’nin kendisi, her televizyon kanalına çıkmadığını söyledi. Mesela Halk TV ya da Tele 1 çağırsa gitmezmiş çünkü çıkacağı kanala HDP’nin çıkmaması kırmızı çizgisiymiş!
Ne güzel… Fakat Apo’ya, birlikte terörist denetleyecek, ona gül verecek, yıllarca gazetesini, dergisini PKK yayın organı olarak kullandırtacak kadar yakın olan Doğu Perinçek’in kanalı rahatsız etmemiş Cübbeli Efendi’yi. Cübbeli’nin bölücülükten ne zaman bu kadar rahatsız olmaya başladığını sormuyorum bile. O ayrı bir bilmece! Bakın, bir anda Türkiye’nin bütünlüğü konusunda ne kadar hassaslaştığını görün:
“Müslüman uyanık olacak. Bizim şu an derdimiz, Türkiye’nin, vatanımızın bölünmemesi, devletin birliğinin devamı ve bekasıdır.”
Vay be! Bir de Şeyh Sait’i kınayıp, Barzanilere karşıtlığını beyan edip, Kürt Teali Cemiyeti lideri Nehrili Seyit Abdülkadir’i lanetleseymiş tam olurmuş. Ama tabii ki hayır… Hepsi de kendisi gibi Nakşibendiliğin Halidi kolundan olan bu önde gelen Kürtçüleri, tarikat koldaşlarını nasıl kınasın? Cübbeli’nin gerçekte HDP’yle ya da Kürtçülükle de bir sorununun olmadığını biliyoruz. Şimdi iktidarla ve yeni müttefiki Perinçek’le beraber tüm muhalefeti “bölücü” ilan etmek işine geliyor, o yüzden böyle konuşuyor. Ne de olsa serde, Siyasal İslamcı kaypaklığı, tarikat takiyyeciliği diye bir şey var değil mi? Hem ne olacak ki? Ben mi usul, yöntem öğreteyim? Kendi kendisi için bir “hile mubahtır” fetvası verir, olur biter…
Cübbeli yeni şovuna kendini o kadar kaptırmış ki programda, karşısındaki “Junior Perinçeklerle” birlikte CHP’nin artık Atatürk’ün partisi olmadığını filan dahi söyledi. Biraz yavaş ol, Cübbeli Efendi! Biz CHP’yi eleştiririz, eleştirmeyiz ama sana ne oluyor? CHP’nin Atatürk’ün partisi olup olmadığı hakkında Türkiye’de hüküm belirtebilecek en son isim bile değilsindir herhalde! Atatürkçülüğü senden mi öğrenecek bu halk?
Cübbeli’nin Ulusal Kanal macerası işte böyle muhalefete saldırarak, tüm muhalefeti PKK’lı, hain göstererek, haddini aşıp Atatürk hakkında konuşmaya kalkarak geçti. Yani aslında Aydınlıkçılar her gün ne yapıyorsa, bu defa da aynı şeyler Cübbeli eliyle yapıldı.
İstanbul Sözleşmesi düşmanlığı yapmayı bile ihmal etmedi! Kısacası Aydınlık’la, Perinçek’le anlaşamadığı tek bir konu dahi olmadığını ortaya koymuş oldu.
Orada hazır bulunmayan Aydınlık tarikatı şeyhini de bolca övdü Cübbeli. Meğerse Cübbeli Efendi’yi en çok etkileyen “Şeyh Perinçekî”nin “devletçiliğiymiş”. Bu, herhalde Doğu Perinçek’in AKP parti devletini canhıraş savunması demek. Zaten Perinçek de devleti savunmaktan tam da bunu anlıyor!
Ama Cübbeli’nin bu tarikatlar ittifakı çerçevesinde Aydınlık Tekkesi Şeyhi Doğu Efendi hazretlerine yaptığı bir iyilik daha oldu ki bu çok önemli: Hatırlarsınız, geçenlerde Perinçek kendisini Hz. Muhammed’le kıyaslamaya kalkmış ve epey de tepki almıştı. İşte bu hezeyan için de Ulusal Kanal ekranlarından “yok aslında kastettiği o değildi,” diye tevil uydurmak da yine Cübbeli’ye düştü. Başkası böyle bir şeyin yüzde birini yapsa tekfir eder, fetvayı basardı belki. İş, müttefiki Perinçek’e gelince el mahkûm savunuyor tabii…
Ey siyaset, sen nelere kadirsin!
Cübbeli’nin geçenlerde yaptığı “hainlere temizlik” içerikli “Kuvayı İnzibatiye” çağrısını 21 Eylül’de yine bu sayfada değerlendirirken dikkat çekmiştim: Cübbeli’nin kullandığı “Yeni bir İstiklal Savaşı”, “Kuvayı Milliye” gibi söylemler, doğrudan Soner Yalçın, Perinçek ekiplerine verilmiş bir sinyaldi. Atatürkçü, ulusalcı görünen ama gerçekte Rusçuluk şemsiyesi altında toplanan kesime verilmiş bir “müttefikiz” işaretiydi bu. Ve yazımın daha mürekkebi kurumadan, üzerinden sadece birkaç gün geçtikten sonra oynadıkları Ulusal Kanal komedisiyle, Cübbeli ve Perinçekçiler beni haklı çıkarmış oldular.
Gerçekte Rus şemsiyesi altında kurulmuş olan Perinçek – Nakşibendî ittifakı daha 15 Temmuz 2016 günü Dugin’in, Mehmet Perinçek’le birlikte Ankara’da Nakşî şeyhi Arvasi’nin kabrine yaptığı tuhaf ziyaretle ilan edilmişti. Aradan altı yıldan biraz fazla zaman geçtikten sonra bu ittifak, şimdi artık insanların gözüne sokularak bir kez daha ilan ediliyor. Böylece tarikatlar savaşında Nakşîlerin ve özellikle de Cübbeli Ahmet çevresinin Rusya tarafında ve desteğinde siper alması da tescillenmiş oluyor.
Şimdi, Rusya ve Rusya’nın yanında saf tutmuş, kaderini ona bağlamış Perinçekçilerden, İran mollalarına ve elbette AKP’ye kadar tüm kesimler de onunla birlikte yenilgiye doğru koşarken Rusya’nın tüm ekibini sahaya sürmesi, artık son kozlarını açık oynaması anlamında… Rusya, sanki “artık saklanacak zaman değil tüm kullarım açıkça alana inip saflarımda savaşsın,” diye emir verdi. Bu arada da sadece Cübbeli değil, Putin’in son çare olarak kullandığı Türkiye’deki diğer gizli “nükleer ve kimyasal” silahları da açığa düştü.
Önceki gün Doğu Perinçek, Ethem Sancak ve ekibi, İstanbul’da bazı Rus hükümet yetkilileri ve işadamlarıyla bir toplantı düzenledi: “Türkiye-Rusya Altın Fırsatlar Buluşması”… Toplantıya Perinçek tarikatı haricinde sadece iki “çok özel” isim davetliydi: Ertuğrul Özkök ve Nagehan Alçı! Her ikisi de “aslında Perinçek’e katılmam ama…” minvalinde cümlelerle başlayan ama övgü ve mutluluk izhar eden yazılar yazdılar köşelerinde. Aydınlık da bunları kendi sayfalarına gururla aktardı.
Cumhuriyet karşıtlıkları, yandaşlıkları, Ergenekon-Balyoz tertipçilikleri, Ordu düşmanlıkları hiç de gizli saklı olmayan isimleri Perinçek neden tercih etmiş olabilir sizce? Basit ve kesin cevap: Çar Putin hazretleri öyle irade buyurmuştur. Karşı çıkmak hangisinin haddine…
Ama size kötü haber: “Maalesef” RasPUTİN artık kaybetmenin eşiğinde ve belki Rus devlet aygıtı bile onu gözden çıkarabilir. Yani çok da sevinmeyin bence…
Kısacası Rus gemisi batıyor! Onun şemsiyesi altında toplaşanlar da…
Buyurun; batan geminin malları bunlar…