Milli Mücadelede kadınlar
Osmanlı’nın işgali başladığında, kadınlar buna karşı çıkmak çalışmalara başladılar. İlk olarak düzenlenen mitinglerde, kadınların yaptığı konuşmalar, halkı işgale karşı uyarma ve savaşa katılma çağrısı şeklindeydi. Halide Edip’in Sultanahmet Mitingi konuşması en bilinen konuşmadır. Halide Edip’in konuştuğu ilk miting değildir bu. Ama bu mitingde kadınların ve gençlerin sayısı oldukça fazladır. Üniversitede okuyan kızlar da gidebiliyordu, Halide Edip de burada hocaydı.
Geniş katılımlı gerçekleşen Fatih, Eminönü mitingleri de oldukça önemlidir. Sultanahmet mitinginden daha önce yapılan bu mitinglerde kadınların konuşması dilden dile tüm İstanbul’a yayılmıştı. Mitinglerdeki ateşli konuşmacılardan bir tanesi de şair Şukûfe Nihal’di: “Aziz vatan, beşiğimiz sendin, mezarımız yine sen olacaksın! ”
Atatürk’ün Anadolu’ya geçerek başlattığı direnişe İstanbul’dan gelen silah desteğinde de kadınları görüyoruz. Hepsinin ailesinde Kuvayı Milliyeciler olduğu için Anadolu’yla hep irtibat halindeydiler. Bunun bedelini de ödediler. Halide Edip hakkında idam kararı çıktı, Ankara’ya kaçtı. Silah kaçırırken yakalanan kadınlar işgal güçleri tarafından sorgulandı, hapse atıldı.
Her biri ayrı kahramanlık hikâyesi olan bu kadınlara en büyük desteği aileleri, kocaları verdi. Savaş sürecinde Mustafa Kemal’in yanında yer aldılar. Cephede birebir savaşan, cephane taşıyan kadınlar da vardı: Çete Emir Ayşe, Gördesli Makbule, Hafız Selman İzbeli, Halime Çavuş, Kara Fatma, Nezahat Onbaşı, Şerife Bacı, Tayyar Rahmiye…
Atatürk’ün Türk kadınına kazandırdıkları
Atatürk, Kurtuluş Savaşı sonrası yapılan toplumsal devrimlerle ulus- devlet projesini adım adım hayata geçirdi. Her alanda yapılan devrimler, Türk milletine en uygun yapıyı oluşturdu. Her biri birbirinden bağımsız gibi gözükse de aslında hepsi bir bütünün parçasıydı.
Millet oluşturmak için toplumsal alanda yapılan yeniliklerden en çok kadınlar olumlu olarak etkilendi. Cumhuriyet’in ilanı bunun en büyük adımıydı, devamı da gelecekti. Atatürk bunu bir program halinde uyguladı.
Tevhid- Tedrisat Kanunu ile (3 Mart 1924) eğitim laik hale getirildi. Tüm eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanarak, kızlar ve erkekler eşit haklarla okula gitmeye başladılar. 1926 yılında Türk Medeni Kanunu kabul edildi. Çok eşlilik bu kanunla kaldırıldı. Kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı ve malları üzerinde tasarruf hakkı tanındı. 1930’da çıkarılan Belediye Yasası ile kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındı. Kadınlar 1933 yılında köylerde muhtar olma, ihtiyar meclisine katılma haklarını kazandılar.
1934 yılında yapılan Anayasa değişikliği tüm dünyaya örnek oldu. Bu değişiklikle kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı. 1935 yılında Meclis’te 18 kadın milletvekili vardı.
Çıkarılan bu yasalarla kadının toplumdaki yeri tamamen değişti. Eşit vatandaşlık hakkıyla çalışma hayatındaki kadınların sayısı arttı.
Günümüzde bazı feminist akımlar bu hakların verilmesini tabandan gelmediği için eleştiriyor. Öyle bir çelişki ki, aynı akımlar, bu hakların yıllardır devam eden bir mücadelenin ürünü olduğunu dile getiriyor. “Altın tepside bu haklar bize verilmedi” tezini yaygınlaştırıyorlar. Atatürk ve Cumhuriyet’e karşı bu had bilmezlik öyle bir noktaya geldi ki, kendi içlerindeki çelişkiyi bile doğru analiz edemiyorlar.
Atatürk’ün verdiği hakları “elitist” bulan bir grup da var. Anadolu kadınına bu hakların ulaşmadığını savunuyorlar. Osmanlı’daki kadın mücadelesini yere göğe sığdıramayanlar, Cumhuriyet’in eşit yurttaşlık hakkını eleştiriyorlar. Bu, bazı tarihsel gerçekler yok sayılarak yapılıyor.
Anadolu’daki kız çocuklarının okula ulaşması için, Atatürk özel bir çaba gösteriyor. Sıdıka Avar öğretmenin çabaları bunun en güzel örneğidir. Tek tek kız çocuklarının ailelerine ulaşarak, okula göndermeleri için ikna ediyor. Anadolu’nun en ücra köşelerine giderek bunu yapan Sıdıka Avar, Cumhuriyet’i tüm bölgeye yaymak için diğer öğretmenlere de örnek oluyor.
“Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir” cümlesi boş bir slogan değildir. Yalnız bırakılmış Anadolu halkı, Cumhuriyet sayesinde kimsesiz olmadığını, bir devletinin olduğunu görmüştür. Anadolu’dan çıkan bir kızı üniversite hocası, sanatçı, doktor, öğretmen olarak görebiliriz.
Seçme ve Seçilme Kanunu da bütün kadınlara verildi, sadece “elit” kesime değil. Satı Kadın örneğini bilmek bile bu eleştirilerinin ne kadar yersiz olduğunun göstergesidir. Kazan köyünün ilk muhtarı Satı Kadın, girişkenliği ve zekasıyla Atatürk’ün dikkatini çekmiştir. “İşte mebus olacak kadın” diyerek Ankara’ya, Meclis’e vekil olması için çağırır. 17 günde okumayı öğrenir. Kıyafetlerine karışılmasından hoşlanmadığı meselesi Atatürk’e gidince “Karışmayın Satı’ya” diyerek meseleyi özetlemiştir aslında. Denildiği gibi Cumhuriyet’in kadına bakışı sadece kıyafete indirgenemez. Bunu dillendirenler de var: “Kemalizm kadının dış görünüşü değiştirmiş, sadece anne rolü vermiştir.” Bu tez de Satı Kadın örneğiyle çürüyor. Kadını sadece “vitrin” olarak görmeyen Atatürk, Cumhuriyetle toplumda kadının hak ettiği yeri vermek için uğraşmıştır.