Tahran’da 13 Eylül günü başını kurallara uygun örtmediği gerekçesiyle, İran Ahlak Polisi tarafından gözaltına alınan ve 16 Eylül günü işkenceyle öldürülen Mahsa Amini’nin ardından İran’da başlayan ve dünya çapına yayılan eylemler, hız kesmeden devam ediyor. Gösterilerde şu ana kadar 300’ün üzerinde kişi molla rejimi tarafından öldürüldü. Tutuklananların sayısı ise 15 bini aşmış durumda.
Geçtiğimiz hafta İran’da liseli genç kızlar da eylemlere yoğun bir biçimde katılmaya başladılar. Sosyal medyada yayımlanan görüntülerde, liseli kızların da dersleri boykot ettikleri, başlarını açtıkları ve Humeyni’nin fotoğraflarını yırttıkları, çiğnedikleri görülüyor.
Liseli genç kızların da eylemlere katılması, İranlı kadınların mücadelesinde yeni bir aşamayı getirdi. Özellikle eğitim çağındaki genç kızların katılımı, hem özgürlük mücadelesi için önemli bir katkı hem de İran’daki molla rejimi için en büyük tehlike. Gençliği karşısında bulan molla rejiminin geleceğinin de olmadığının göstergesi.
İran Eğitim ve Öğretim Bakanı Yusuf Nuri, protestolarda gözaltına alınan lise öğrencilerinin ‘anti-sosyal’ karakterlere dönüşmemesi için ‘psikoloji merkezlerinde’ tutulduğunu söyledi. Bu elbette ki İranlı genç kızların psikolojik işkenceye alınması demek. Mahsa Amini de ahlak polisi tarafından “eğitim merkezi”ne “nasihat vermek” için götürülmüş ve üç gün sonra gördüğü şiddet nedeniyle hayatını kaybetmişti.
Hem İranlı kadınlar ve genç kızlar, özgürlükleri için verdikleri mücadeleyle ne kadar sosyal olduklarını gösterdiler. İranlı kadınları ‘anti-sosyal’ yapan, molla rejiminin hicab dayatmasıdır. Bence o psikolojik merkezlere İranlı kadınlar değil, yönetimdeki mollalar alınmalı.
İran’da bu gelişmeler yaşanırken, Türkiye’de çok özgürlükçü geçinen bir kesimin İran’daki kadınların verdiği özgürlük mücadelesini görmezden geldiğini, yüzlerce insanın öldürüldüğü toplumsal eylemler üzerine tek bir söz bile etmediklerini görüyoruz.
Bu kesimlerin başında Davutoğlu ve Babacan’ın temsil ettiği ‘özgürlükçü Siyasal İslam’ geliyor. Davutoğlu ve Babacan’ın, Kılıçdaroğlu’nun türban konusundaki çıkışından sonra verdikleri destek ve Davutoğlu’nun Erdoğan’a “gel golü beraber atalım” çağrısı, aslında kadınların özgürlüğü konusunda ne kadar samimiyetsiz olduklarını ortaya koyuyor.
Davutoğlu’nun ve Babacan’ın derdi kadınların özgürlüğü olsaydı, kadınları türbana hapsetmek yerine gerçekten özgürleştirmeyi seçerlerdi. Ama madem ki çok özgürlükçü olduklarını iddia ediyorlar, buyursunlar samimiyet testine.
İranlı kadınlar yaklaşık 1 aydır sokaklarda özgürlükleri için canlarını feda ederek mücadele ediyor. Burada türban için özgürlük naraları atan Davutoğlu, acaba İran’da kadınların başlarını açma özgürlüklerini savunabilir mi? Mesela İran konsolosluğunun önüne gidip özgürlük nutukları atabilir mi?
Erdoğan’a “gel türbanı beraber Anayasa’ya sokalım” diyen Davutoğlu, “gel İranlı kadınların özgürlüğünü savunalım” diyebilir mi?
Veyahut Babacan. Babacan’ın ailesi, Türkiye’de türban için ilk mücadeleyi başlatan ailedir. Bilindiği gibi 60’lı yılların sonlarına doğru Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğrencisi Hatice Babacan okula türbanla gelmeye başlamıştı. Bu, üniversitelerde ilk türban eylemidir.
Evet, Hatice Babacan, Türkiye’nin ilk üniversitede türban eylemi yapan öğrencidir ve aynı zamanda Ali Babacan’ın halasıdır. Siyasal İslamcılar anlatmayı çok severler yok işte Hatice Babacan’a deli raporu aldırmaya çalıştılar, vs. 28 Şubat döneminde İstanbul Üniversitesi’nde kurulan “ikna odaları”nın ekmeğini hâlâ yiyorlar.
İran Eğitim Bakanı, İranlı lise öğrencilerini ‘psikoloji merkezlerine’ gönderecekmiş ya, bir bakıma Türkiye’de uygulanan ve İslamcıların tepkisini çeken, on yıllardır üzerinden propaganda yaptıkları şeyi, İran’da başlarını örtsünler diye yapıyorlar. Mesela Babacan, İranlı genç kız öğrencilerle empati kurup İranlı mollalara şöyle bir çağrıda bulunabilir mi: “Zamanında bizim de başımıza bu tür şeyler geldi, biz de ailece bu tür uygulamaların çok acısını çektik, siz bu kızlara bu acıları çektirmeyin.”
Evet, Davutoğlu ve Babacan’ın demokratlık ve özgürlük sınavı başladı. Ben her ne kadar bu sınavdan çakacaklarını biliyor olsam da onlara bir şans vermek gerektiğini düşünüyorum. Görelim bakalım ne kadar demokrat, ne kadar özgürlükçülermiş!