Selahattin Demirtaş, bu kez de 7 Haziran-1 Kasım süreci ile ilgili yaptığı açıklamalarla gündemde.
Demirtaş, 29 gazeteciden 29 soru cevaplamış. Gazete Duvar adına Ankara Temsilcisi Nergis Demirkaya da Demirtaş’a 7 Haziran-1 Kasım 2015 süreci ile ilgili şu soruyu göndermiş:
“Yüzlerce insanın hayatını kaybettiği 7 Haziran-1 Kasım 2015 sürecinde HDP Eş Genel Başkanıydınız. Türkiye yeni bir seçime giderken son Mersin saldırısı ile benzer bir sürecin ortaya çıkacağı endişesini yaşıyor, bu yönde uyarılar yapılıyor. O döneme dair bir siyasetçi olarak özeleştiriniz var mı, bugün başta kendi partiniz olmak üzere muhalefete önerileriniz nedir?”
Demirtaş’ın soruya cevabı serzenişten ibaret: “… Fakat ne hikmetse o dönem yaşanan ve yaşatılan dehşet senaryolarına ilişkin herkes benden özeleştiri istiyor. Oysa o dönemin faturasını bir kişiye ya da birkaç kişiye çıkarmak doğru değil.”
Bence de doğru değil. Demirtaş, elbette ki o dönem taraflardan birinin temsilcisi olarak sorumludur ve sorumluluğunun bedelini ödemelidir. Ancak tek sorumlu Demirtaş değildir, Türkiye’yi o sürece sokan AKP de sorumludur. Erdoğan’dan Davutoğlu’na, Demirtaş’tan PKK’ya, herkes bu sürecin hesabını vermelidir. Türkiye’ye o süreci yaşatan AKP-PKK koalisyonuydu ve Demirtaş da bu koalisyonun içindeydi.
Biz Türk Solu olarak bu süreci yukarıda saydıklarımın hepsine sorduk ve sormaya da devam edeceğiz.
Demirtaş, sonra konuyu “hendek operasyonlarına” getiriyor. O operasyonlarda görev alan komutanların sonra FETÖ’den tutuklandığının altını çizerek aslında sürecin sorumlusunun FETÖ ve FETÖ’cü komutanlar ile işbirliği içindeki AKP olduğunu ima ediyor. Hatta Demirtaş bu komutanların listesini bile vermiş.
Peki, diyelim ki Demirtaş’ın bütün iddiaları doğru. Bahsi geçen komutanlar, bir sabah uyanıp “ya biz bu Cizre’yi, Sur’u, Şırnak’ı, Silopi’yi, yakalım, yıkalım” mı dediler?
AKP, PKK ve HDP işbirliğinde yürütülen “açılım” sürecinde, PKK tarafından özerklik ilan etme noktasına gelinmişti ve Güneydoğu’nun belli bölgelerinde teröristler şehir içlerine hendekler kazıp, sözde öz savunma hazırlıkları yapıyorlardı. Bu süreçte askerin eli kolu bağlanmış, kışlalara hapsedilmişti.
Kandil’den gelen emirle hendek kazanların, sözde özerklik ilan edenlerin hiç mi suçu yok peki? Ya da şöyle sorayım: Demirtaş yine PKK’lı teröristleri mi koruyor?
Bütün bu sürecin sorumlusu FETÖ ise, Kandil’den gelen “hendek kazın”, “özerklik ilan edin” emirlerini de mi FETÖ verdi?
Demirtaş, Kandil’deki PKK’lı teröristlerin FETÖ ile iltisaklı olduğunu mu ima ediyor?
Bu durumda, o dönem “açılım” sürecini destekleyen, özerkliği destekleyen, hendekleri destekleyen Demirtaş da FETÖ’cü olmuyor mu?
Demirtaş’ın bu açıklamaları da diğerleri gibi “bağlamından koparılmaya” gayet müsait açıklamalar. Yarın bir gün bunları da düzeltmek, “ben öyle söylemedim de şöyle söylemek istedim” demek zorunda kalabilir.
Burada yine bir Demirtaş klasiği olarak AKP’ye şantaj da var. Daha önce çeşitli konular üzerinden AKP’ye hapisten çıkmak için şantaj yapan Demirtaş, bu kez de FETÖ kozunu öne sürüyor.
Demirtaş, hapiste siyasi rehine olarak tutulduğundan dem vurup duruyor ya, dışarı çıkınca da kendisi açısından değişen bir şey olmayacak. Yine ya kendisini çıkaran AKP’nin ya da PKK’nın esiri olacak.