Dün öğleden sonra İskenderun üzerinden deprem bölgesine girdik. İskenderun, bölgenin geneline göre yıkımın daha az olduğu bir yer. Elbette orada da korkunç yıkım manzaraları var. Ancak ilçe genel itibariyle ayakta.
Şehirde bir hareketlilik var. Sokaklarda insanlar görülüyor. Zincir marketlerin açılabilecek durumda olanları açık. Banka şubeleri ha keza. Banka şubelerinin önünde insanlar işlemlerini yaptırmak için kuyruğa girmişti.
İskenderun’dan sonraki durağımız Antakya ve Hatay. Buraya vardığınızda felaket neymiş anlıyorsunuz. Korkunç bir yıkım manzarası karşılıyor sizleri. Ayakta olan ancak oturulamayacak durumdaki evlerin önünde, arkasında vatandaşların çeşitli kurumlardan temin ettiği çadırları kurmuş olduklarını görüyorsunuz. Örneğin bir apartmanın önünde 5-6 tane birbirinden farklı kurumun, hatta ülkenin çadırları vardı.
Bazı noktalarda AFAD’ın öbek öbek çadırları görülüyor. Antakya’nın girişinde böyle bir öbekle karşılaştık. Antakya girişinde bizi iki şey karşıladı: Tamamen yıkılmış bir cami ve bu küçük çadır öbeği. Öbeğin sakinleri Suriyeliydi. “Şükran” diyerek bizden bir şeyler istedi yaşlı bir kadın.
Antakya’ya doğru ilerlerken belli bir alanı iş makinaları ile düzelten işçilere rastladık. Elazığ Belediyesinin işçileriymiş. Konteyner kent kurulması için alanı hazırladıklarını söyledi işçilerden biri. Zaten tek tük konteynerler de tırlardan indiriliyordu. AKP, depremin 25. gününde ancak konteyner kent kurma hazırlıklarına başlayabilmişti.
Hatay’ın merkezindeki manzara ise kelimenin tam anlamıyla korkunçtu. Enkaz kaldırma çalışmalarının başladığını bildiğimden çok yoğun bir enkaz görüntüsü görmeyeceğimi sanırken, Hatay’ın merkezindeki manzara tam anlamıyla şok oldu benim için.
Gerek yazılı ve görsel basından, gerekse sosyal medyadan yoğun bir şekilde takip etmeme rağmen Hatay’daki manzara karşısında şoka girmekten kurtulamadım.
Size şu kadarını söyleyeyim, bildiğiniz tüm felaket filmlerini unutun! Hatay’daki manzara hem bunların çok ötesinde hem de kurgu değil, gerçek.
Yıkımın boyutlarını anlamak için kendi gözlerinizle görmeniz gerekiyor.
Yıkılan binalar, binaların bazılarının önünde, yanında bulunan kâğıt gibi ezilmiş arabalar… Hele o binaların içinde insan olduğu düşüncesi?
Eski Antakya denilen bölgenin neredeyse tamamı tuzla buz olmuş. Çarşı deseniz yine öyle. Girilecek sokak kalmamış. Her yer enkaz, her yer moloz.
Araçla şehrin içinde dolaşırken geçmeniz gereken bir sokağın tamamen enkazla kapandığını görüyorsunuz.
Hatay, benim hem tarihini hem de kültürünü çok merak ettiğim, mutlaka gelip görmek istediğim ama bugüne kadar yolumun düşmediği bir yerdi. Kaderde Hatay’ı yıkıntılar arasında dolaşmak varmış.
Hatay’ın Meclis binası… Hatay’ın Türkiye Cumhuriyeti’ne katılma kararının alındığı yer, tamamen yıkılmış. Gönderindeki Türk bayrağı ise her şeye rağmen dalgalanmaya devam etmekte. İşte bu bile umudu yitirmemek için yeter de artar.
Sonra Meclis binasının karşısındaki şaha kalkmış et üzerindeki Atatürk heykeli. Kaidesi biraz hasar görmüş ama tüm heybetiyle ayakta.
Depremin ilk günlerinde pek görmediğimiz şeyler de bugün görülüyor Hatay’da. Ne mi? Örneğin asker ve polis. Yoğun bir asker ve polis mevcudiyeti var. Sokaklarda güvenlik için devriye geziyorlar.
Hatay’da görülen bir diğer grup da tarikatlar. Hatay’ın girişinde Hayrat diye bir dernek karşılıyor bizi. Hatay’ın içinde de Beşir Derneği. Şehrin en merkezi yerinde, Atatürk heykelinin dibinde karşılaştığımız Beşirciler, epey canımı sıkıyor.
Hatay’da olmayan şey ise insan. Sokakta hiç insan yok. Sokağı bırakın, şehirde çok az insan var. Akşam karanlık çökünce yıkılmış ıssız şehirde tam bir korku filmi havası hâkim oluyor. Sokak lambaları yanıyor ama evlerde tek bir ışık bile yok. Akşam karanlığı çöktüğünde sokakta devriye gezen asker ve polis dışında bir Allah’ın kulu yok. Akşam araçla şehri gezerken birkaç defa polis kontrolüne takılıyoruz.
Şehirde en çok nakliye araçları var. Bir tek onlar bize de bir iş çıkar mı beklentisiyle şehri terk etmiyor Tek tük de olsa asansörlü araçlarla eşya taşındığına tanık oluyoruz.
Şehrin çeşitli noktalarında çadır kentler kurulmuş. Atatürk parkında Çarşı grubunun kurduğu çadır kenti ziyaret ediyoruz. İnsanlar çadırlarında yeni “normallerine” alışmaya çalışıyor, kendilerince yeni bir düzen kurmaya çalışıyorlar.
Parkın içindeki çocuk parkında çocuklar salıncakta sallanıyor, kaydıraktan kayıyor, birbirlerini kovalıyorlar. O çocuk sesleri, her şeye rağmen hayatın devam ettiğin gösteriyor.
Belli noktalarda portatif tuvaletler kurulmuş ancak su, tuvalet ve hijyen hâlâ en büyük sorun.
Hatay’dan tanık olduğun yıkım sonrasında şoka uğramış bir şekilde ayrılıyorum. Bir sonraki durak Samandağ. Bakalım orada bizi nasıl bir felaket bekliyor?



Gönderi ayakta, bayrağımız dalgalanıyor

İlk günler tarikatların hiçbiri yoktu.
