Sakat zihniyetle inşa edilen binalar, 6 Şubat depremlerinde on binlerce insanımızın tek cinayet faili değildi.
Tayyip tipi sakat reislik sisteminin arama-kurtarma faaliyetinde sadece aciz değil, aynı zamanda bilinçli bir gecikme içinde olduğuna şüphe yok.
İnsanlar acımasızca kurban edildi.
Çarpık sistem, bir yandan Türk milletini “not etmekle” tehdit ederken bir yandan da kendini kamufle etme çabasına girişti.
Bütün televizyon kanallarını ortak canlı yayına mecbur ettikleri “Türkiye Tek Yürek” adlı bağış kampanyası tam da böyle bir çabanın ürünüydü.
Uçuk rakamların havada uçuştuğu bu “şov gecesi”, “devletin kendi kendine bağışta bulunması” üzerinden de çokça alaya alındı.
Ani bir refleksle enkaz altındakileri kurtarıp her depremzedeye acil tedavi, emniyet, barınma, su ve gıda sağlaması gereken “devlet”, tüm bu temel hizmetleri kurumları aracılığıyla gönlünden kopan istisnaî bir bağış olarak sunuyordu.
Peki, bağış kampanyası düzenlenmesin mi? Yardım toplanmasın mı? Vatandaş, devletin görev icabı yapacağı yardıma ek yardım yapmasın mı?
Elbette yapsın.
Buna dair düzgün bir örnek, iki gün önce Halk TV’de gerçekleşti. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 30 Ekim 2020 depreminde geliştirdiği yardımlaşma platformu aracılığıyla depremzedelere barınma desteği sağlandı.
Kampanyada bağış toplayıcı rolü üstlenen ünlüler, dandik TRT-ATV dizilerinde kadro, AKP medyasında köşe, AKP’li belediye festivallerinde sahne beklentisi olanlar değildi.
Milyarlı rakamlar havada uçuşmadı. Gösteriş, böbürlenme yoktu. İhtiyaç sahibi ailelere çadır, konteyner, kira ve ev desteğinde bulunuldu. Hatta hedeflenen rakamın da üstüne çıkıldı. Bu kadar.
Ayrıca kampanyayı yürüten İzmir Büyükşehir Belediyesi, paraları toplayıp da bir yerlere dağıtmıyor. Kampanyanın özü, ihtiyaç sahibi ile destekçiyi buluşturmaktan ibaret.
Oysa Saray rejiminin büyük bir gösterişle milletin gözüne soktuğu yardımların ne bir denetimi var, ne de takip imkânı… Usulü bile şüpheli. Hazine’nin AFAD’a aktaracağı meblağı Merkez Bankası telefona bağlanıp bağışlıyor. Böyle bir garabet!
Üstelik şu saatte dahi halen AFAD’ın ve Kızılay’ın çadır teslim edemediği muhtaçlar var. Toplanan 115 milyarın nereye gittiği/gitmediği ironik bir şekilde merak konusu bile değil.
Dahası, 5. nesil savaş uçağı geliştirilen ülkede, deprem yardımı kavramı, polyester çadırla ölçülür hale gelmiş. Memnuniyet baremi buna düşmüş. 15 milyonluk bölgeye topu topu 300 bin çadır anca ulaştırılabilmiş. Üstelik bu bile baştan savma yapılmış. Beğenmeyen şerefsiz, namussuz, âdi…
Oysa Halk TV yayınında bir daha gördük ki depremin büyüklüğünü bahane edip milyonlarca mağdura hakaret eden bir “reis” olmadan da Türk milleti iyi kötü kendi yarasını sarmaya muktedirmiş.
Elbette bu büyük millet, dikta zilletinden kurtulup Ata’sından miras aldığı cumhuriyeti geri getirmesini de bilecektir, haince kurban edilenlerin hesabını sormasını da…