Ankara Sulh Ceza Hakimliği’nin verdiği kararla Deutsche Welle (DW) ve Amerika’nın Sesi (VOA) haber sitelerine erişim engeli getirildi. İki sitenin de yaptığı haberlere an itibariyle erişilemiyor.
Yeni yasaya göre RTÜK’ten “internet yayını yapabilmek için lisans” yükümlüğünü yerine getirmeyen DW ve VOA’ya yönelik erişim engeli siyasi yelpazenin genelinde “memnuniyetle” karşılandı. Özellikle DW, muhalefet etmesiyle iktidarı ama aynı zamanda mülteciler konusundaki yayınlarıyla da muhalif kesimi rahatsız ediyor.
DW’nin “solculuk” gibi sunulan ama aslında Avrupa’nın mülteci korkusunun yansıması olan yayın çizgisine duyulan tepki son derece doğal. VOA ise Türkiye-ABD ilişkisine odaklanan, daha çok Kürt oluşumlarıyla dirsek teması kuran bir çizgide.
İktidarın, lisans almayan birçok haber sitesi olmasına rağmen “budamaya” bu iki haber sitesinden başlaması elbette bilinçli bir tercih. Birçok muhalif unsur, erişim engellenmesi sırasının kendilerine de geleceğini görmeden karara destek oluyor. Bu kararı alanlar ve uygulayanlar da kamuoyunda bir tepki olmayacağını öngörmüşlerdi.
Meselenin siyasi açıdan karşı çıkılması gereken yönü, erişim yasağının muhalif yayın yapan bütün haber sitelerine yönelik kapsamlı bir uygulamanın ilk adımı olması. Yani Nevşin Mengü program yapamıyor diye sevinenler, bir süre sonra kendi yazılarına erişim yasağı geldiğinde gerçekle karşılaşacaklar.
İktidar kapsamlı bir sansür harekatını bu iki “sevilmeyen” kanaldan başlatıyor ama asıl hedefin “gerçek muhalefet” olduğunun görülmesi gerek.
Diğer taraftan başka bir nokta olarak yaşadığımız çağda artık “yasakçı bir devlet ve yasakları kabul eden bir toplum” yaratmak imkansız hale geldi. Toplumun bu tür engellere ses çıkarmaması kabullenmesinden değil, bunları aşacak yöntemleri bulmasından kaynaklanıyor. Geride kalan ise devlet ve toplum arasında farklı gerilimlere yol açan bir huzursuzluk oluyor.
AKP’lilere zaten sözüm yok. Ancak kararı alkışlayan Türkçü, milliyetçi, ulusalcı kesimler için söyleyeyim. DW ve VOA gibi kanalların yayın (propaganda) yapmaları bizler açısından bir kazançtır! Bugün Türkiye’de “seküler milliyetçilik” gibi MHP ülkücülüğünün tamamen dışında çağdaş ve şehirli bir milliyetçi akım doğmuşsa, bunun temel sebeplerinden biri de toplumun aynı zamanda DW ve VOA gibi kökü dışarıda olan kanallara duyduğu tepkidir. Gerçek milliyetçilik MHP’nin “mukaddesatçılığına” ve batının “iki yüzlülüğüne” karşı harmanlanmış bir çağdaşlaşma mücadelesidir.
Batının bu “samimiyetsiz” tavrının toplum nazarında canlı tutulmasının yolu, bu yayınları yapacak kanalların açık tutulması ve bunlarla yapılacak mücadeledir. Aksi bir durum AKP’nin gölgesine sığınmak ve buradan kişisel düşmanlıklarımızı tatmin etmektir.
Atatürk’ün bundan 90 sene önce hükümet kararıyla engellenen ve ağır biçimde eleştirildiği “Bozkurt” kitabını alması, okuması ve kitaba ilişkin eleştirilerini yayınlaması önemli bir örnek. Atatürk, hem kendisine hem de Türkçülük fikrine güvenen bir liderdi.
İktidarın kendisine muhalefet edenleri susturmak için atmış olduğu bir adımı alkışlamak ise olsa olsa bir özgüvensizliğin göstergesi olabilir. Herkesin kendisine güvenmemesini anlayabiliriz ancak eli kalem tutan ve düşünen “herkes”, bu karara verilen desteğin nereye gittiğini görecek kadar “akıllı” olmalı.