DEVA Partisi’nin kurucularından; Kurumsal İletişim ve Tanıtım Başkanı Sanem Oktar’ın dün yaptığı “Anayasa’dan Türklüğü çıkaracaklarına” dair açıklamanın, Ali Babacan’ın bir önceki gün yaptığı benzer açıklamanın üzerine gelmesi bir tesadüf değil.
Bu söylemin asıl sahibi olan AKP’nin bile “Türklük tartışmasını” rafa kaldırdığı bir dönemde muhalif olduğunu söyleyen liberallerin böylesine anlamsız bir tartışmayı Türkiye’nin gündemine taşıması elbette sebepsiz değil.
“Liberallerimiz” AKP’siz değil daha çok Atatürksüz bir Türkiye istiyor ve liberalizmden anladıkları şey özünde bir Cumhuriyet düşmanlığı. Böyle olduğu için fiili olarak hiçbir anlam ifade etmeyen Anayasa’daki Türklükle ilgili ifadeler bile “Türkiyeli liberalleri” fazlasıyla huzursuz ediyor. Bu artık takıntı noktasına varan bir rahatsızlık.
“Okumuş, eğitimli, hali vakti yerinde, görüntüye ve üsluba önem veren” bu liberal görüntünün aslında çok da “medeni” olmadığını, kazıdıkça altından bir imparatorluk ideolojisi çıktığını görebiliyoruz. Bu tartışmanın ideolojik kısmı.
Diğer taraftan mevcut siyasi atmosfer içinde Türklük üzerinden yapılan bir tartışmayı Türkiye’nin gündemine sokmayı “başarmak”, bu tartışmayı 6’lı masaya taşımak anlamına da geliyor. Babacan’ın “Temel Haklar Eylem Planı” ile Türklüğü tartışmaya açması; tarikatların ve cemaatlerin örgütlenebileceğini söylemesi ve ulusal bir anlayışa karşı başlatılan bu kapsamlı saldırının gerçek sebebi, bu açıklamalara cepheden karşı çıkacak İyi Parti’yi masadan kaldırmak olabilir mi?
Adaylık tartışmaları üzerinden yıpranan bir masaya getirilecek ve “uzlaşma” ihtimali olmayan böylesi bir gerilimin farklı noktalara varacağı ve üst üste eklenen böylesi sorunların bir kopuşa neden olacağı açık değil mi?
Babacan ve Davutoğlu gibi çok uzun yıllar AKP’nin günahına ortak olmuş isimlere düşen görev, ulus düşmanı ideolojilerini muhalif cepheye dayatmak değil, geçmişte karşılaştıkları yolsuzlukları dürüstçe anlatıp af dilemek.
20 senelik otoriter bir yönetimi bizzat inşa eden isimlerin muhalif cepheye katılıp hiçbir şey olmamış gibi Halk TV’ye, Tele 1’e çıkması trajik bir durum. Onlara bu imkanı tanıyanlar, bu iki ismin Atatürk düşmanı zırvalarının Atatürkçülere kadar ulaşmasına da aracılık ediyor.
Durumu trajediden komediye çeviren şey ise siyasi hayatlarını Tayyip Erdoğan’a borçlu olan bu ekibin, geçmişlerindeki büyük günahları tamamen unutup Atatürkçülere yol göstermeye çalışması.
Türkiye zaten her yerinden Türklük düşmanı siyasetçilerin, akademisyenlerin, aydınların “fışkırdığı” bir ülke haline gelmiş durumda. AKP sağ olsun (!) Birilerinin bu bayat fikirlere destek vermesi bizleri rahatsız etmiyor, bu saldırılara artık fazlasıyla alıştık.
Ancak muhalefetten oy isteyen bu “liberal” ve “siyasi İslamcıların” çürümüş ideolojilerini muhalefete dayatmaya çalışmaları tam bir pişkinlik örneği. Seçim öncesi yapılan bu provokatif açıklamaların iktidar bloğunu güçlendirmek ve asıl gündemi örtmekten başka hiçbir anlamı yok. Erdoğan ve Bahçeli’nin ihtiyacı olan şey tam da bu kışkırtıcı söylemler değil mi?
Başından beri en doğal siyasi süreç, Babacan ve Davutoğlu gibi iki “Kürtçü” ismin doğrudan HDP ile ittifak yapması ve blok oluşturması olacaktı. Böyle bir siyasi blok AKP ile Kürtçülük ve İslamcılık konusunda gerçek bir rekabete girebilir, limitsizce Türklüğe hakaret edebilir ve böylece siyasi saflaşma çok daha net anlaşılabilirdi.
Ancak şu anda yapılan şey siyaset değil sahtekarlık. CHP’nin gövdesine yapışıp buradan Türklüğe savaş açmak dürüst bir tutum değil.