Bahçeli’nin, grup toplantısının ardından Sinan Ateş cinayetini soran muhabir Yıldız Yazıcıoğlu’na tepki göstererek “İşine bak!” demesi, “beklemediği yerden” soru geldiğinde dengesinin ne kadar çabuk bozulduğunu gösterdi.
İktidarda olan bir partinin genel başkanının, bir muhabir soru sorduğu için “işine bak” demesi, iktidarın gazetecilerden ne beklediğini de tam olarak anlatıyor. Gazetecinin işini yapıp soru sorduğu için azarlandığı ve “işine bak” denildiği bir ülke artık Türkiye. Bahçeli’nin şanssızlığı, Abdülkadir Selvi’ye değil soru sormaktan korkmayan gerçek bir gazeteciye denk gelmiş olması.
Bahçeli’nin, grup toplantıları sonrasındaki zorunlu haller dışında gazetecilerle temas etmemesinin ve odasına çekilerek Esra Erol seyretmesinin sebebi, bu tarz beklenmedik sorular olsa gerek.
Diğer taraftan Bahçeli’nin, Sinan Ateş cinayeti üzerine sorulan soruya gösterdiği sert tepki; cinayetten dolayı MHP’ye yönelik büyük tepkinin farkında olduğunu da gösteriyor. Esasında MHP’nin cinayet sonrasındaki büyük suskunluğu, “sükut ikrardan gelir” sözünü hatırlatıyor. Ateş cinayetinin faillerinin MHP Milletvekili ve eski Ülkü Ocakları Başkanı Olcay Kılavuz’un evinden çıkması, cinayeti organize eden kişilerden olarak adı geçen Ufuk Köktürk’ün MHP İstanbul il yöneticisi olması gibi basında çıkan birçok haber, cinayeti MHP’yle ilişkilendiriyor.
Yargılama sürecinde MHP ne kadar bu cinayetin dışında tutulsa da, özellikle ülkücü kamuoyunda oluşan tepkiler, olayın köklerinin çok daha derinlerde olduğunu gösterir nitelikte. Yani cinayet örtbas edilse bile, cinayetin yol açtığı kırılma bu çevrelerde başka hesaplaşmalara da yol açacak.
Bahçeli’nin sert tepkisinin altında da Sinan Ateş cinayetinin sebep olduğu siyasi kırılma ve kendisinin üzerinde yarattığı büyük yük yatıyor. Devlet Bahçeli, artık Ülkü Ocakları başkanlarını koruyamayan bir MHP Genel Başkanı’dır. Kendi camiası açısından daha “vahim” olan şey ise muhatapların “solcular” değil, bizzat ocaklardan yetişme “ülkücüler” olması.
Bahçeli, kendi siyasi dalgalanmalarını açıklayabilir. Erdoğan’a geçmişte ettiği ancak bugün yuttuğu hakaretler için bile gerekçeler sunabilir. Sonuçta “devletin bekası” için dışarıya karşı AKP’ye destek olmak, kimileri için kabul edilebilecek bir söylem.
Türkiye gibi siyasetin dününün gerçekten olmadığı bir ülkede her türlü söylem unutulabilir. Düşmanların kendi “beka”ları için kolaylıkla dost olabildiği bir dönemdeyiz.
Ancak “cinayet” farklıdır. Bahçeli, eski Ülkü Ocakları Başkanına yönelik bir cinayet sonrasındaki büyük suskunluğunu gelecekte hiçbir şeyle açıklayamaz ve bunun için inandırıcı gerekçeler üretemez. Yapmaya çalışsa bile bunun yalan olduğunu herkes bilir. Bahçeli’nin huzursuzluğu, bu yalın gerçekliğin tüm çıplaklığıyla karşısına çıkmasından kaynaklanıyor. Erdoğan’ın mitinginde bile Sinan Ateş için pankartların açıldığı düşünüldüğünde; MHP’nin miting yaparken, esnaf gezerken ve sokakta dolaşırken rahat hissetmeyeceği görülüyor.
Yanıt vermeye ve yorum yapmaya kapatılmış sosyal medya paylaşımları, MHP’nin düştüğü tecrit konumu net biçimde gösteriyor. “Bilge lider” şimdi çıkılması mümkün olmayan gerçek bir bataklığa girdiğini görmüş olabilir.