Devlet Bahçeli’nin ekonomiye yönelik tepkilere “’Vatan olmadıktan sonra az yesek ne olur, çok yesek neye yarar?” cevabını dinlediğimde aklıma tabii ki Nazım’ın “Vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan… Vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın…” dizeleri geldi.
Nazım’ın anlattığı, bizim anladığımız ve Bahçeli’nin kafasındaki “vatan” kesinlikle aynı yer değil. Bahçeli’nin sözleri hayatının geçtiği Balgat ve Çayyolu doğrusunda (Üçgen bile değil, çünkü Bahçeli’nin gittiği 3. bir nokta yok!) gerçeklerden ne kadar kopmuş olduğunu, nasıl bir dünyasının olduğunu çok net gösteriyor. Vatanının sınırı Balgat’taki iş yerinde başlayıp, Çayyolu’ndaki evinde biten, “vatandaşın” nasıl yaşadığını bilmeyen “Vatanım Balgat”ın böyle konuşması da son derece doğal.
Devlet Bahçeli “Az yesek ne olur?” diye sorabiliyor çünkü hiç aç kalmak zorunda kalmadı. Bu soruyu ancak açlıkla sınanmayan bir insan sorabilir. Bahçeli etrafında “az yiyen” birisini görmeyeli de uzun zaman oldu. Kendisi, evine ekmek götürme derdine düşmüş açlıkla boğuşan bir insanla en son ne zaman muhatap oldu acaba? Türkiye’de 4,5 milyon hanenin elektrik ve doğalgaz faturasını ödeyemediği için aboneliklerinin iptal edildiğini, milyonlarca insanın kredi borcunu ödeyemediğini biliyor mu? Yoksa Müge Anlı izlemekten vakit mi bulamıyor?
Bahçeli’nin klasik arabalarından bir tanesinin deposunu doldurmak için verdiği paraya, bu ülkenin asgari ücretlisi en az 10 gün çalışıyor. Demek ki Erdoğan’ın kestane balı, Medine hurması, manda yoğurdu ve yulaf ezmesinden oluşan gece mönüsü Bahçeli’yi de ikna etmiş.
Milyonlarca insanın zaten açlık sınırının altında yaşadığı bir ülkede, insanların vatanseverliğini açlıkla ölçmeye çalışmak da ancak Devlet Bahçeli’ye yakışırdı zaten.
“Vatan” elbette uğruna açlık ve acı çekilebilecek, hatta can verilecek bir kavram. Ama bu millet, vatanı için neler yapabileceğini çok uzun zamandır zaten “kanıtlamış” durumda. Bu insanların istediği “aksırıncaya tıksırıncaya” kadar değil, “insan gibi” yaşayabilecek kadar yemek yemek.
Her şeye rağmen ülke vatandaşı sinirleri alınmış gibi “kanaatkar olmuş” durumda ve bu tepkisizlik aslında hayra alamet değil. Ama Bahçeli’ye yetmiyor; O’nun istediği vatandaşın daha da aç kalması, daha da tepkisizleşmesi ve eşik sınırının daha da düşmesi. Bahçeli, robotlaşmış ve her türlü acıya tepkisizleşmiş bir insan üretme laboratuvarının müdürü olmuş sanki.
Vatandaşını yemekle değil içi boş nutuklarla doyurmaya çalışanlar bilmeli ki, vatanı tehlikeye sokacak asıl sebep milletin aç bırakılmasıdır. Ordusunu iyi besleyemeyen bir devlet, vatan toprağını savunmasız bırakır. Bu Cumhuriyet’i kuran fedakar kurmaylar kahvelerine atacak şeker bulamıyorlardı belki ama askerlerini de aç bırakmıyorlardı.
Kaldı ki o insanlar; yedi düvele karşı kelle koltukta mücadele eden, gerekirse tek başına Elmadağ’a çıkıp tek başına savaşmayı göze alabilen kahramanların yolunda fedakarlık yapmayı kabul etmişti.
“Bay Vatanım Balgat” örneğin Balgat’taki koltuğunu terk etse ve “apoletsiz kalmayı” göze alsa, O’nun peşinden gidecek bir tane “savaşçı” bulabilir mi?
Bu vatandaşın istediği artık daha fazla aç kalmak değil; Erdoğan’ın gece mönülerine ortak olmak. Zira artık kimse; bolluktan şımarmış olanların halkın fakirliğini paylaşacağına, sıkıntıların “bölüşüleceğine” ihtimal vermiyor. Gerçek bir vatanseverlik açlığı haykırmayı gerektirir!