On binlerce insanımızın hayatını kaybettiği, milyonlarcasının evsiz kaldığı, çocukları öksüz bırakan deprem; tarikatlar için büyük bir “fırsata” dönüştü.
Tarikatlar ellerindeki maddi olanaklar sayesinde, çaresiz kalmış insanlar üzerinde geniş bir etki alanı yaratmaya çalışıyor.
İktidara yakın insanların bile güvenmediği bu kuruluşlar; toplum nazarında “meşruiyet sağlamak” ve “güven kazanmak” açısından, deprem bölgesini bir örgütlenme sahasına dönüştürmüş durumda.
Her şeyini yitirmiş, gidecek hiçbir yeri olmayan ve geçmişleri yok olmuş depremzedeler, tarikatlar açısından bulunmaz bir “nimete” dönüştü.
Deprem bölgesinde yaptığımız ziyarette devlet görevlileriyle tarikatların yan yana çalıştığına bizzat tanıklık ettik.
Devlet ve tarikatlar arasında, bölgedeki günlük faaliyetlerin tarikatlara devredilmesiyle oluşan ortak bir organizasyon görüntüsü var.
İlk günlerde “Yardımlar AFAD üzerinden yapılacak” diye gürültü kopartanlar, tarikatlara yapılan görev devri konusunda son derece sessiz.
İnsan gerçekten de merak ediyor; devlet “bölgede görev yapan görevli” sayısını açıklarken, bu tarikat mensuplarını da sayıya dahil ediyor mu?
Sahada görünen ise devletin yetki ve sorumluluklarını tarikatlara gönül rızasıyla devretmiş olması. Tarikatlar devletin temsilcisi durumuna dönüşmüş durumda.
İlk gittiğimiz yer olan ve enkaz kaldırma çalışmalarının organize edildiği Antakya meydanında yemek dağıtan 2 kurum vardı: Türk Silahlı Kuvvetleri ve Beşir Derneği isimli tarikat. En merkezi olan yerde Kızılay yoktu.
Pazarcık’ta ise Kızılay merkezin biraz dışında yemek dağıtımı yaparken, Beşircilere merkezde yemek dağıtımı yapma “görevi” verilmişti.
Böylesi bir organizasyon kendiliğinden oluşamaz, ancak merkezi bir planlama sonucunda oluşabilir. Demek ki devlet, yardım alanlarını tarikatlarla “istişare” ederek paylaştırmış durumda.
Gelen yardımları organize edemeyenler, yardım alanlarını muntazam biçimde paylaştırmış!
Tarikatlar ön plana çıkarılıyor çünkü “tarikat” denilince insanların aklına çok kötü şeyler geliyor ve bu güruhun “itibara” ihtiyacı var.
Bakan Derya Yanık’ın tarikatlara verilen çocuklar hakkında yaptığı “Yanında ailesi varsa biz karışamayız” açıklaması bu durumu gösteriyor.
15 Temmuz’dan önce üniversiteyi kazanan yoksul ailelerin çocuklarını Fethullah’ın yurtlarına mecbur bırakan zihniyet, bugün de hayata tutunmaya çalışan depremzedeyi tarikatlara mecbur bırakıyor.
Deprem bölgesine Erdoğan gelmeden önce yollara asfalt döşeyen ve “itibardan tasarruf olmaz” diyen “devlet aklı”, söz konusu tarikatlar olduğunda itibarından kolaylıkla vazgeçebiliyor.
İktidarın, “devlet” mekanizmasını nasıl gördüğünün, nasıl içini boşalttığının ve devletin gücünü karanlık odaklara nasıl paylaştırdığının fotoğrafıdır bu süreç.
AKP iktidarı, merkezi kurumları bilerek ve isteyerek yok etmiş, buralarda oluşan boşluğu da tarikatlar aracılığıyla doldurmuştur.
Ellerindeki büyük maddi zenginliği iktidar eliyle sağlamış bu karanlık odaklar, şimdi de devlet aracılığıyla bir “meşruiyet” yaratarak “tarikatların faydalı olabileceğini” düşünen bir taban yaratmaya çalışıyor.
İnsanımız can derdinde, tarikatlar “et” peşinde!