Erdoğan, Şanghay Zirvesi’ne katıldıktan sonra soluğu New York’ta aldı. Şanghay Zirvesi’nde verdiği fotoğraf ortadayken, Erdoğan’ın BM zirvesinden günler önce New York’a gitmesi, “bu ne acele?” dedirtti.
Erdoğan’ın, NATO’ya üye bir ülkenin lideri olarak Şanghay Zirvesi’ne katılması, elbette ki, Batı ülkeleri tarafından da yakından takip edilmişti ve Erdoğan’ın orada verdiği mesaj, daha önce de yazdığımız gibi, Batı’ya karşı alternatifsiz olmadığını, Şanghay Beşlisi’ne girebileceği mesajını vermek içindi. Sonrasında da zaten Şanghay Beşlisi’ne tam üyelik hedefini bizzat açıkladı.
Kimileri bunu Maho Ağa’nın “bak köyü sataram ha” tehdidiyle bir tutsa da, söz konusu Erdoğan ve iktidarı olunca, yapamayacağı hiçbir şeyin olmadığını artık hepimiz biliyoruz.
Erdoğan’ın programında boşluk olmasına rağmen II. Elizabeth’in cenazesine katılmak yerine günler öncesinden New York’a giderek Central Park’ta dolaşmasının, banklarda oturmasının elbette bir sebebi var. Daha doğrusu Erdoğan’ın vermek istediği bir mesaj var.
Kime mi?
Hem Batı’ya, hem Şanghay Beşlisi’ne, hem de kendi tabanına.
Dün II. Elizabeth’in cenazesi vardı ve tüm Batı ülkelerinin liderleri oradaydı. Batı ittifakı içerisinde olmasına rağmen orada olmayan bir tek Erdoğan vardı sanırım. Bu elbette ki önemli bir mesajdı. Özellikle Batılı ülkelerin liderlerinin tam kadro katıldığı bir cenazeye gitmek yerine Central Park’ta bankta oturmayı tercih ederek Batı ülkeleriyle arasında fark olduğu mesajını verdi. Gerçi oturduğu park New York’taydı ama olsun.
Diğer taraftan cenazeye katılmayarak Şangay Beşlisi’ne, daha doğrusu Putin ile Şi’ye mesaj veriyordu. Putin zaten cenazeye davet edilmemişti. Şi Cinping ise davet edildiği halde Erdoğan gibi katılmamayı tercih etmişti. Erdoğan’ın “ben sizdenim” mesajı gayet netti.
Bir de tabi AKP tabanına bir mesaj söz konusuydu. Tüm dünya liderleri II. Elizabeth’e saygısını sunarken Erdoğan cenazeyi önemsememiş, Central Park’ta dolaşmayı tercih etmişti. “Vay be, dünya liderini görüyor musun, kraliçeyi bile takmıyor” mesajıydı verilen.
Bir de tabi Central Park’ta yapılan algı çalışması var. Erdoğan’ın yanına gelip fotoğraf çektirenler falan. Türkiye’de koruma ordusuyla gezen, yanına bir Allah’ın kulunun yanaşamadığı, insanlarla sadece kurgulanmış şekilde bir araya gelen Erdoğan’ın ABD’de güvenlik kaygılarından sıyrılmış olduğu görülüyordu.
Erdoğan’ın Central Park gezisi AKP’lilerin çok hoşuna gitmişti. Herkes “dünya liderini görüyor musun, ABD’de bile herkes tanıyor” moduna girdi. Ama aslında öyle bir şey yoktu. Erdoğan parkta yürürken ve bankta otururken oradan geçen birkaç kişiyle fotoğraf çektirmişti, o kadar. Yani öyle AKP’lilerin söylediği gibi Erdoğan “küresel çapta bir fenomen” falan değildi.
İstiklal Caddesi’nde gitar çalıp şarkı söyleyenler kadar bile bir kalabalık yok etrafında, hangi küresel fenomenden bahsediyorsunuz!
Erdoğan, parkta sigara içen bir Amerikan vatandaşını uyarırken, “eyvah” dedim “şimdi elini cebine atacak!” Neyse ki, öyle bir şey yapmadı.
Bu kadar algı operasyonunu ve Erdoğan’ın vermeye çalıştığı mesajı külliyen boşa düşüren bir şey var, o da Erdoğan’ın günler öncesinden New York’a gitmesi. Belli ki Erdoğan’ın programında bir boşluk var ve Erdoğan da o boşluğu II. Elizabeth’in cenazesiyle doldurmayacak. İyi güzel de New York’ta parkta dolaşmak yerine sarayında otursa daha iyi değil miydi?
Şimdi “dünya liderimizin” arkasından demeyecekler mi Erdoğan günlerdir Biden’ı bekliyor. Beklemekten o kadar sıkıldı ki, kendini parklara vurdu. Erdoğan’ın birkaç gün önceden New York’a gitmesinin bir sebebi bu elbet: Biden ile görüşebilmek. Erdoğan’ın umduğu şu; Biden günlerdir Erdoğan’ın burada olduğunu biliyor ve bunun karşılığında Erdoğan’la görüşecek. Erdoğan’ın çabalarının ne tür sonuçlar vereceğini göreceğiz.
Bu birkaç günlük New York ziyaretinde Erdoğan bazı görüşmelerde de bulundu. Merak etmeyin, bu kez Erdoğan’ın görüştüğü isimler arasında Mustafa Destici yoktu. Ancak dikkat çeken bir görüşmeler arasında Erdoğan’ın ABD’li senatörler ve Amerikan Yahudi Toplumu Çatı Kuruluşları temsilcileriyle yaptığı görüşmelerdi.
Erdoğan’ın başta Lindsey Graham olmak üzere, ABD’li senatörlerle ne konuştuğu az çok tahmin edilebilir: F-16 meselesi. Bilindiği gibi Türkiye S-400 krizi nedeniyle F-35 programından çıkarılmıştı ve F-16 modernizasyonu ve alımı da tehlikeye girdi. Özellikle belli senatörlerin “Türkiye’ye F-16 bile vermeyelim” söylemleri son zamanlarda sıkça gündeme geliyor. Erdoğan bir taraftan “F-16 vermezseniz başka yerlerden uçak alırız” söylemiyle efelenirken diğer taraftan da senatörlerle F-16’lar için görüşmelerde bulunuyor.
Erdoğan’ın Yahudi Toplumu temsilcileriyle görüşmesi ise şaşırtmamalı. Sorsan en büyük Yahudi karşıtı bunlar ama her seferinde Yahudilerle görüşmenin bir yolunu buluyorlar. Bu görüşmeyle ilgili haberleri görüp de “yeni bir Cesaret Madalyası mı geliyor?” diye sormayan yoktur herhalde.
Neyse, Erdoğan’ın bütün o vermeye çalıştığı mesajları falan bir yana bırakacak olursak, Erdoğan, Central Park’ta bankta oturmuş Biden’ı bekliyor. Batı’nın kendisinin değerini anlamasını bekliyor. ABD’den savaş uçağı bekliyor. İsrail ile ilişkileri düzelttikten sonra Yahudilerden destek bekliyor.
Peki dünya liderliği bunun neresinde diye sorarsanız, hiçbir yerinde. Dün Semerkant’ta o fotoğrafı verdi, bugün New York’ta bu fotoğrafı veriyor.
Erdoğan, aslında dünya lideri değil Central Park’ta yalnız bir adam, hepsi bu.