Merkez Bankası’nın faiz artırımına gitmesi, uzunca bir süredir devam eden ekonomi politikalarının artık çöpe atılması anlamına geliyor.
“Yeni ekonomi modeli”, “küçük Çin” olma hedefi, ihracata dayalı büyüme gibi parlak fikirlerin işe yaramadığı ortaya çıkmış; “piyasa” tanrısı, gözlerindeki ışıltıyla hatırlayacağımız Nebati’yi kurban etmiş ve Erdoğan’dan yıpranmamış yeni bir aday istemiştir.
Merkez Bankası’nın piyasaların beklentisinin altında kalan bir faiz artışına gitmiş olmasının sebebi ise her ne kadar bir artırım olsa da asıl piyasa yapıcının bizzat Erdoğan olması ve onun da sadece “kontrollü bir artışa” izin vermesidir.
Erdoğan’ın tam da kamuoyunda “ekonomide rasyonaliteye dönüş” beklentisinin oluştuğu günlerde, kendisinin faiz konusundaki fikirlerinde bir değişmesi olmadığını hatırlatarak, “Mehmet Şimşek’in farklı fikirlerinin olduğunu ve artık sorumluluğun da Şimşek’te olduğunu” söylemesi nedensiz değil.
Ekonomiyi sadece ekonomik göstergelerle açıklayanlar yapılan her hamlenin altında “rasyonel” gerekçeler aramaya çalışıyor. Bu yaklaşım, kapitalist sistemler için geçerli olabilir ancak Türkiye tarzı bir kabile sistemini klasik iktisat öğretileriyle açıklamanın anlamı yok.
Erdoğan’ın kurduğu kabile düzeninde “ekonomi”, reisi ve kabileyi ayakta tutmayı sağlayan bir birime dönüşmüş durumda. İstikrar ve büyüme gibi sihirli sözcükler ancak böyle bir düzenek içinde anlamlı olabiliyor.
Örneğin yüksek enflasyon klasik bir ekonomi açısından kötü bir anlam ifade etse de; kabile ekonomisi açısından enflasyon “market sahiplerinin hedef gösterilmesi”, “maaşların sürekli arttırılması” ve tüm ücretlilerin eşitlenmesi gibi iktidarın işine gelen gayet fonksiyonel işlevlere sahip.
Erdoğan’ın gerçek ustalığı buradaki işleyişi kendi siyasi iktidarı için bir anahtar olarak kullanabilmesi. Böyle bir sistemde Erdoğan “görünmeyen el” olarak duracak ancak diğer taraftan kötü bir gidişatta sorumlu olarak gösterilecek dönemsel kurbanlara da ihtiyaç var.
Erdoğan’ın “nas”ı referans göstererek kendi Müslümanlığını vurgularken; faizleri arttırma görevini İngiliz vatandaşı Mehmet Şimşek’e ve “beyaz Türk” profilli bir “kadın” olan Hafize Gaye Erkan’a devretmesi de bilinçli bir tercih.
Plan işlediği sürece herkes “görünmeyen el”den memnun olacak, işlemezse de bunun sorumlusu faizleri arttıran “İngilizci, tefeci” zihniyet olacak! Kasanın her zaman kazanması gibi Erdoğan’ın da her durumda haklı çıkacağı bir düzenek böylece kurulmuş oluyor.
Şimşek ve ekibi şimdilik “rasyonel davranarak” piyasaları kısmen rahatlatacak, yerel seçimlere kadar “kademeli geçiş” stratejisiyle bir denge politikası uygulanacak.
Diğer taraftan böyle bir ince ayar bile Erdoğan gibi bir “ekonomist”i fazlasıyla rahatsız ediyor. “Nas” söylemi gündem değiştirme aracı değil, gücünü İslam’dan alan güçlü bir politik silaha dönüşmüş durumda. Şimşek’in dilediğince faiz artırımı yapamamasının arkasında da “görünmeyen el”in müdahalesini aramak gerek.