Tayyip Erdoğan’ın karşısında istediği rakip belli. Adaylığını dile getirdiği ilk günden itibaren hem kendisinin hem de küçük ortağı Bahçeli’nin dilinde tek bir isim var: Kemal Kılıçdaroğlu.
Yazının başlığına bakmayın: Tayyip Erdoğan, kendisine rakip olarak ne Ekrem İmamoğlu’nu görmek ister karşısında ne de Mansur Yavaş’ı. Bizim bildiğimizi Erdoğan da çok iyi biliyor: Bu iki ismin de Erdoğan’ı yenebilecek oy potansiyeli, Kılıçdaroğlu’na göre epeyce fazla.
Ama biz, Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığının söz konusu olmadığı bir seçim atmosferi düşünelim ve Altılı Masa’da sanki bu iki isim üzerine bir tartışma olduğunu ama henüz mutabakata varılamadığını ve hatta İmamoğlu’nun boynunda bir kılıç gibi sallanan mahkeme kararının da olmadığını varsayalım.
Acaba Tayyip Erdoğan, İmamoğlu’na mı yoksa Yavaş’a mı rakip olmak ister?
Son söyleyeceğimizi en baştan söyleyelim: Yeni sistemde seçilmek için 50+1 gerekli ve bu iki adayın da Tayyip Erdoğan karşısında“50+1”i bulabileceği yüksek ihtimal. Daha doğrusu, Ekrem İmamoğlu mu daha çok oy alır Erdoğan karşısında yoksa Mansur Yavaş mı? Ekrem İmamoğlu’nun “+”sı kaç olur, Mansur Yavaş’ın “+”sı kaç olur?
Aslında bu bir kıyaslama ve karşılaştırma: “Tayyip Erdoğan – Ekrem İmamoğlu”, “Tayyip Erdoğan – Mansur Yavaş” eşleştirmesi.
Seçim maratonu, bir bakıma propaganda savaşı demektir ve propagandanın da iki türü vardır: Bazen yaptığınız ve yapacağınız icraat üzerine kurgularsınız propagandanızı bazen de rakibiniz üzerinden. İcraat üzerine kurgularsınız çünkü size oy vermeyenlerin oylarına talipsinizdir, rakibiniz üzerinden kurgularsınız çünkü tabanınızı bir arada tutmak zorundasınızdır.
İtiraf etmek gerekirse, bu ikisini de bu ülkede en iyi yapan Tayyip Erdoğan ve partisi. Erdoğan’ın her seçim öncesi ısıtıp ısıtıp muhalefeti suçlamak için kullandığı propaganda malzemelerine bakalım: Türban meselesi, dış mihraklarla işbirliği, HDP ile işbirliği, PKK’nın kuyruğuna takılma vesaire vesaire…
Elbette, ne Ekrem İmamoğlu’nu ne de Mansur Yavaş’ı fiili olarak bunlarla ilişkilendirebilecekleri somut bir kanıt yok, bu tür iddiaların muhalif tabanın gözünde bir ciddiyeti de yok fakat bizi ilgilendiren nokta, bu propagandanın toplumda -en azından bir kesiminde- karşılığı olup olmayacağı veya tutup tutmayacağıdır. Sonuçta seçim demek matematik hesabı demektir ve bunun için de karşı tabandan oy alabilmek gerekir.
Tayyip Erdoğan ve Ekrem İmamoğlu arasında geçen bir seçim atmosferi düşünelim.
Bir tarafta 2002’den beri bildiğimiz Erdoğan, diğer tarafta da dört yıl önce “hak yemem, hakkımı da yedirmem” kararlılığıyla Türk siyasetinde adını en yüksek perdeden duyuran Ekrem İmamoğlu.
Savaşsa savaş denilen, reste rest çekilen bir seçim ortamı, Erdoğan’ı epey zorlar ama burada yine o bilindik suçlamalar devreye girer.
Mesela… Hatırlanacağı üzere Süleyman Soylu’nun İBB’de çalışan 557 kişinin terör örgütleriyle ilintili olduğuna dair bir iddiası vardı.
Bu ikili arasında geçecek olan bir seçim atmosferinde, Tayyip Erdoğan’ın bir numaralı propaganda malzemesinin bu olmayacağını kim iddia edebilir?
İmamoğlu’nun büyükelçilerle görüşmesi… Alın size “yerli ve milli Erdoğan’a karşı dış mihraklarla işbirliği yapan İmamoğlu” gibi gerçek dışı da olsa bir propaganda malzemesi.
Bunların ben ve benim gibi AKP’ye muhalif vatandaşlar için hiçbir kıymet-i harbiyesi yok fakat Tayyip Erdoğan’ın, tabanını İmamoğlu’na kaptırmamak için bu silahlara sarılacağını ve bunun da karşılık bulabileceği ihtimalini göz ardı etmemek gerekir. “AKP tabanından zaten hiçbir şekilde İmamoğlu’na oy gelmez” derseniz, yenilenen İstanbul seçiminde ortaya çıkan oy farkına bakın derim.
Şimdi de Tayyip Erdoğan ve Mansur Yavaş arasında geçen bir seçim atmosferi düşünelim.
Bir tarafta yine 2002’den beri bildiğimiz Erdoğan, diğer tarafta da adı tüm Türkiye tarafından ilk kez 2014 seçimlerinde duyulan, mağdur edilen ama kimseye gönül koymadan yoluna devam eden ve hak ettiği koltuğu beş yıl sonra gecikmeli de olsa alan, sessiz sedasız icraat yapan Mansur Yavaş.
Savaşa savaş demek, resti görüp ona göre hareket etmek başarıyı getirebilecek bir stratejidir fakat hiçbir şeye aldırış etmeden, ne denildiğine bakmadan yolunda yürümek de bir stratejidir. Bir insanın bazı durumlarda kendini kanıtlamaya çalışması kendine ettiği bir hakarettir aslında.
Peki, Mansur Yavaş’lı bir ortamda o bilindik seçim kartları devreye girer mi, girerse karşılığı olur mu?
Mansur Yavaş’ı terör örgütleri ile ilişkilendirebilecekleri ne koz var ellerinde? (2014 seçimlerinde Melih Gökçek’in dağıttırdığı fotokopiler hariç) Bir koz yaratsalar AKP tabanında bile inandırıcılığı ne ölçüde olur? Geçmişi belli, hangi fikirden beslendiği belli, hangi gelenekten geldiği belli, hiçbir zaman da inkar etmedi. Mansur Yavaş’ı “dış mihrak”larla ilişkilendirmeye çalışsalar, yurtdışına kaç kez çıktığını sorarlar adama…
“Yerli ve milli” Erdoğan’a karşı özbeöz Angaralı Mansur Yavaş. Hadi bakalım!
O malum propagandaların hiçbirinin bizde bir karşılığı olmadığı gibi Mansur Yavaş özelinde Cumhur İttifakı bileşenlerinin tabanlarında da bir karşılığı yok. Tam aksine ülkücü kökenli olması ve bunu da hiçbir zaman inkar etmemesi dolayısıyla Cumhur İttifakı’nın tabanından da oy alabilecek bir isim. Sinan Ateş cinayetinden ötürü MHP’den kopmalar da göz önünde bulundurulunca, neden olmasın?
Hâl böyle olunca, Tayyip Erdoğan karşısında Mansur Yavaş’ı değil İmamoğlu’nu rakip olarak görmek ister diye düşünüyorum. Yenebileceği için değil ama… Daha az farkla yenileceği için…
İmamoğlu’nun “50+”sı 5 ise Mansur Yavaş’ın 10’dur.
Amacımız İmamoğlucular ve Yavaşçılar olarak ikiye ayırmak veya ayrılmak değil, başta dediğim gibi Altılı Masa’da sadece bu iki ismin konuşulduğu tamamen hayali bir seçim döneminde olası süreçleri değerlendirmek.