Mart ayı enflasyon rakamları açıklandı. Geçtiğimiz ay yüzde 54,4 olan yıllık enflasyon oranı, Mart ayında yüzde 61,1 ulaştı. Alternatif bir rakam açıklayan bağımsız araştırma grubu ENAG’a göre ise mart ayı aylık enflasyon oranı yüzde 11,9 iken senelik enflasyon oranı yüzde 142,6’ya ulaşmış durumda.
Rakamlar arasındaki farkın bu kadar çok çıkması, TÜİK’in açıkladığı rakamlara yönelik güvenirliği azaltıyor. Son dönemde TÜİK başkanlarının ve bürokratlarının sıklıkla değiştiği düşünüldüğünde, TÜİK’in bağımsız bir kuruluş olmadığı ortada. Ancak siyaset müdahalesi bile gerçekleri örtmeye ancak bir dereceye kadar izin veriyor ve sonuç ortada. Türkiye, enflasyon rakamlarında 2002’nin çok çok ötesine geçmiş durumda.
Oysa Bakan Nebati geçtiğimiz aylarda yaptığı konuşmada enflasyon rakamlarının kalıcı olmayacağını, bunun bir “köpük etkisi” yaratacağını ve Ocak ayında “pik” yapan enflasyonun daha sonraki aylarda düşeceğini söylemişti.
Şubat ve Mart sonuçları ve ekonominin genel gidişatı önümüzdeki aylarda da fiyat istikrarının sağlanamayacağını ve enflasyonun artacağını gösteriyor.
İktidar ise yükselişin sadece Türkiye’de olmadığı, enflasyonun küresel ölçekte arttığı propagandasını yaparak bizleri “durumumuzun iyi olduğuna ikna etmeye” çalışıyor. Enflasyonla mücadelenin en önemli ayağı iktidar medyasında yaratılan “algı ayağı”. Dünyada en ucuz doğalgaz ve elektriği Türk vatandaşlarının kullandığı söylemiyle, halimize şükretmemiz isteniyor.
Ancak bizimki gibi “çok iyi koşullarda yaşayanlar” bile hep daha iyisini ister (!). Bizim gibi “şanslı vatandaşların” da fazlasını istemesi doğal. Hükümet de şimdilik, daha iyisini yapamadığı için Ukrayna işgali şemsiyesinin altına sığınmaya çalışıyor.
Dünyadaki en büyük emtia üreticisi Rusya’nın savaşın parçası olması ve fiyatların çok yükselmesi tabii ki iktidarın engel olabileceği bir şey değil. Ancak mevcut durumu yalnızca küresel gelişmelerle açıklamak ve tedbir olarak da sadece marketlere baskın yapılması, iktidarın sorunu çözmekten ziyade “bahane aramayı” tercih ettiğini gösteriyor.
Engellenemeyen enflasyonun bir süre daha artması, ardından da küresel ölçekteki “iyileşmelerle” yakalanması umut edilen “göreceli düşüşe” endekslenmiş bir iktidar politikasıyla karşı karşıyayız. 2022 sonu yıllık enflasyon rakamı bugünkü düzeyde değişmeden kalsa, bunu bile başarı olarak takdim edecek bir iktidar var. Oysa Merkez Bankası’nın Aralık sonu enflasyon hedefine bile üç ayda ulaşılmış durumda.
Uzun süredir konuşmayan Bakan Nebati’nin tam da enflasyonun açıklandığı gün, ““Yıl sonunda enflasyonun makul bir seviyeye geleceğini hep birlikte göreceğiz.” demesi bunun göstergesi. “Makul seviye” gibi belirsiz bir ifadenin kullanılması, hükümetin kalıcı bir çözümden daha çok; algılar üzerinden gideceğini gösteriyor.
Durum böyle olunca da 2023’te yapılacak seçimler öncesinde belirli bir zamana kadar enflasyonun artmasına izin veren, seçim sürecine girildiğinde de “makul” seviyelerde “iyileşme” üzerinden “başarı hikayesi” anlatacak bir senaryoyla karşılaşabiliriz.
Ancak enflasyon her zaman kontrol edilebilen bir gösterge değil. Enflasyonda beliren bir “fren patlaması” ihtimali, Türkiye’yi hiperenflasyona götürecek tehlikeli bir sürece de sokabilir. AKP’nin her şeyi tayin etmeye “muktedir” olduğuna inanan dayanaksız özgüveni, böylesine bir seçeneği de mümkün kılıyor.