Recep Tayyip Erdoğan’ın yeni kabinesini açıklaması birçok beklenti, yorum ve tartışmayı da beraberinde getirdi. Kimileri, kurulanın bir teknokratlar kabinesi olduğunu iddia ederek buradan Erdoğan ve AKP’nin daha yumuşak bir çizgiye geçeceği çıkarımını yapıp kendini rahatlatmayı seçti. Kimi ise Mehmet Şimşek’ten medet umarak bir “rasyonel zemine dönüş” sevincine kendini kaptırdı. Hatta “bilinen” özgeçmişi kamuoyunca malum olan Oslo müdavimi Hakan Fidan’ın dış politikada, özellikle de Batıyla son yıllarda hiç de iyi gitmeyen ilişkilerde düzelme yaratabileceğini söyleyenler bile çıktı.
Yeni kabineden yola çıkarak bir “rasyonellik” beklentisi içine giren anlı şanlı muhalif gazetecilerimizin, televizyon yorumcularımızın kendilerinin pek de rasyonel olmadığını öncelikle tespit edelim. Sonuçta AKP’den rasyonalite beklemek, muhalifimizin kendi kendini kandırıp oyalamak için seçtiği en irrasyonel yöntemlerin başında geliyor. Defalarca denendi ve yanlışlandı ama olsun, ümit fakirin ekmeği…
Fazla iyimser bulduğum bu yorumlar ve beklentiler birbiriyle yarışadursun, biz kabinenin bileşimiyle ilgili aslında çok bariz bir şekilde karşımızda duran bir gerçeğin üzerine gidelim ve sorulması gerekeni soralım: Yeni kabinede bir AKP ve Erdoğan klasiği olan Doğu Karadeniz, Trabzon-Rize ağırlığı bu defa neden yok? Acaba Erdoğan, yıllardır kolladığı ve rejimin temel unsuru yaptığı, ailesinin hemen dışında kendisine en yakın halka olarak tuttuğu bu kesimi tasfiye mi ediyor?
Aslında AKP kabilesinin ana unsuru gerçekten de hep kabilenin Karadeniz kolu olmuştu. 20 yıldır, özellikle de son 10 yıldır hep en önemli, en kritik makam ve mevkilere Trabzonlular ve Rizeliler getirildi. Bunun en belirgin olduğu alan ise elbette AKP’nin kabineleri oldu. “Oflu Hoca” kabineleri defalarca kuruldu…
İlk kez bu kabinede Karadeniz kabilesinin mutlak çoğunluğu ciddi bir yara almış durumda.
Evet, bu seferki kabine dikkat çekici bir şekilde çok tanınmamış, siyasette pek de ön plana çıkmamış isimlerden oluşuyor. Erdoğan’ın tarihi boyunca oluşturduğu en etkisiz kabinenin bu olduğunu söylemek hiç de isabetsiz olmaz.
En tanınmışlardan başlayalım: Cevdet Yılmaz Bingöllü, Mehmet Şimşek Batmanlı ve Hakan Fidan da Vanlı. Bu üç bilindik Kürt’ün varlığı Erdoğan’ın yeni bir açılım niyetinde olduğu yorumlarına da sebep oldu. Şimdilik bunu kestirmek pek kolay değilse de bir kenara not etmekte fayda var.
Önemli bakanlıklardan bir başkası olan İçişleri ise Konyalı Ali Yerlikaya’ya verildi. Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ise Ardahanlı.
Bu kabinenin az sayıdaki Doğu Karadenizlilerinden biri ise aslen Trabzonlu olan Alparslan Bayraktar ama o da Karadeniz kontenjanından değil, damat kontenjanından kabineye girdi. Yakın zaman önce birden fazla koltuk işgal eden AKP’lilerden biri olarak ismi duyulan Bayraktar, AKP’nin kıdemli isimlerinden ve şimdiki Washington Büyükelçisi Murat Mercan’ın damadı.
Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığına getirilen Abdulkadir Uraloğlu da Trabzonlu. Ama Bayraktar ve Uraloğlu’na başka hemşerileri eşlik etmiyor. Bartınlı, Mardinli, Erzurumlu vs. bakanların yanında iki Doğu Karadenizli epey yalnız kalmış durumda. Erdoğan anlaşılan ikbal uman epey hemşerisinin Karadeniz’de gemilerini batırmış bu kez.
Peki, Erdoğan neden böyle bir tasfiyeye girişti? Kapalı kapılar ardındaki güç dengesi oyunlarını, iktidar kavgalarını, entrikaları bilmek şimdilik mümkün değil ama tahminde bulunmak için elimizde imkân var elbette.
Belki de kendisinden sonra “biz de sizin kadar Karadeniz kabilesindeniz” diyerek taht kavgasına girecek hısım akraba bir kabile aristokrasisi istememiştir. Tarihte örnekleri vardır. Kendi çekirdek kabilesi için temizlik yapıyor, rakipleri sıradan çıkarıyordur. Son günlerin moda tabiriyle epey “rasyonel” bir hamle!
Bu defa kendi evlatlarını Satürn gibi yiyen devrim değil de karşı devrimdir belki de…
Neden olmasın?