Savaş çanları Ukrayna için çalıyor!
Dünya siyasetinin en önemli gündem maddesi, malumunuz Ukrayna ile Rusya arasında yaşanan ve her an savaş çıkması beklenen krizdir. Aslında buna kriz de denemez. Rusya’nın bütün dünyanın gözü önünde Ukrayna sınırına 100 bin asker yığması ve Ukrayna’yı işgal girişimi var.
Ukrayna’nın doğusundaki Donbas bölgesinde Rusya ile yaşanan gerilim, geçtiğimiz yılın sonlarına doğru savaş çanlarının çalınmaya başladığı bir sürece evrildi. Ukrayna, Rusya’yı sınıra on binlerce askerini yığmakla suçlarken Rusya, suçlamaları reddediyor.
Putin’in başa geçtiği 2003 yılından sonra, Rusya’nın eski Sovyetler Birliği bölgeleri üzerinde egemenlik hakkı iddia etmesinin son örneğini Ukrayna krizinde görüyoruz.
Putin’in başa geçtiği 2003 yılında Rusya, Kerç Boğazı’nda başladığı baraj yapımında Ukrayna sınırlarını tanımayınca 1997 yılında yapılan anlaşmayı tanımadığını göstermişti.
O yıllardan günümüze kadar Rusya’nın gözünü diktiği Ukrayna, Rusya ile ABD arasındaki temel çatışma bölgelerinin başında yer alıyor. Ukrayna’da 2004 seçimleri ve sonrasında başlayan Turuncu Devrim günlerinden sonra ABD ile Rusya ilk kez bu kadar geriliyor.
2014 yılında Rusya’nın Kırım’ı işgali, Ukrayna açısından bir dönüm noktası oldu. Kırım’ın işgaliyle cesaretlenen Rusya, aynı yıl Ukrayna’nın doğu sınırındaki Donetsk ve Luhansk’ta Rus azınlığın yaşadığı bölgelerde tek taraflı bağımsızlık ilan ettirdi. O günden beri de Ukrayna’nın doğusunda Ukrayna ile Rusya arasındaki çatışmalar devam etmektedir.
Bugünkü Donbass krizinin arka planı kısaca bu şekilde özetlenebilir. Bugün geldiğimiz noktada Rusya, Ukrayna sınırına yığdığı 100 binin üzerinde askerle her an Ukrayna’yı işgal etmeye hazır görünüyor. ABD ise yaptırımla başladığı caydırma girişimlerinde tonu gitgide artırarak savaşmayı dile getirmeye başladı. AB ülkeleri ise Ukrayna’ya destek oluyor ve diplomasi kanallarını açık tutmaya çalışıyor.
Rusya en son Ukrayna’nın NATO’ya alınmamasını istedi, ancak isteği NATO tarafından geri çevrildi.
Erdoğan arabuluculuk günlerine geri döndü
Burada bizi en çok ilgilendiren konu ise Türkiye’nin burada alacağı tavır olmalı. Erdoğan iktidarı, son zamanlarda bir taraftan Rusya ve Çin’e yaklaşmış görünürken, bir taraftan da Batı ile ilişkilerini düzeltmeye çalışıyor. İşte bu çabanın son adımı olarak Erdoğan’ın Ukrayna’da arabuluculuğa soyunduğunu görüyoruz.
Erdoğan’ın arabuluculuk yapmak istediğini açıklaması ve hemen ardından da Ukrayna’ya gitmesi günlerdir tartışılıyor. Erdoğan, bir süredir ara verdiği arabulucuk günlerine döndü.
İlk olarak Türkiye, Ukrayna konusunda arabuluculuk yapabilir mi sorusu akla geliyor. Erdoğan arabuluculuk yapacağını söyledikten sonra fiili olarak da bir adım attı ve 3 Şubat’ta Ukrayna’ya giderek Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy ile görüştü. Ancak Erdoğan’ın arabuluculuğu konusunda tüm tarafların kafalarındaki soru işaretleri giderilebilmiş değil.
Böylesine bir krizde arabulucu olacak ülke veya kişide aranılacak ilk özellik hiç kuşkusuz güvenilirliktir. Ancak Erdoğan’ın bu konudaki karnesi kırıklarla dolu. Bir taraftan Rusya ve Çin’e yaklaşan Erdoğan, diğer taraftan ABD başta olmak üzere Batı’yla arasını düzeltmek için son zamanlarda birtakım temaslar gerçekleştiriyor. Bu durum, Ukrayna krizinde karşı karşıya gelen ABD ve Rusya’nın bu arabuluculuğa kuşkuyla yaklaşmalarında kendini gösterdi.
Rusya, Ukrayna’ya SİHA satışı ve Kırım’ın işgali ile ilgili sözleri nedeniyle Erdoğan’ın arabuluculuğuna kuşkuyla yaklaştı ve “Erdoğan önce Ukrayna’yı Minsk Ateşkes Anlaşması’na uymaya ikna etsin” şartını ileri sürdü.
İkinci olarak arabuluculukta aranan özelliklerden biri tarafsızlıktır. Ancak Türkiye, taraflardan biri olan NATO’nun bir üyesidir ve Ukrayna’ya bir NATO müdahalesi olursa katılmakla mükelleftir. Bu bakımdan özellikle Rusya açısından tarafsız bir arabulucu olarak görülmemektedir. ABD açısından ise hem enerjide Rusya’ya bağımlı olması hem de S-400 konusu nedeniyle Erdoğan’ın arabuluculuğuna pek de güvenilmemektedir.
Erdoğan bütün bu sakıncalara rağmen arabuluculuğa soyunmuş ve Ukrayna’ya giderek görüşmeler yapmış ve ev sahipliği yapmaya hazır olduğunu söylemiştir.
Erdoğan tecritten kurtulmak ve iktidarını sağlamlaştırmak istiyor
Böyle bir durumda Erdoğan’ın arabuluculuk hevesinin, belki de ısrarı demek daha doğru olacaktır, sebebi nedir?
Bilindiği gibi Erdoğan iktidarı uzunca bir süredir dış politikada tecrit durumunda. ABD ve AB ile ilişkiler anlamında iktidarının en kötü dönemini geçiren Erdoğan, Rusya ve Çin bloğundan da beklediğini bulamadı.
Ortadoğu’da da gerek İsrail olsun gerek Arap dünyasıyla ilişkiler yok seviyesindeydi. İsrail’le 13 yıl aradan sonra yeni yeni ilişki kuruluyor. Suudi Arabistan’la görüşmelerin başlayıp başlamayacağı belli değil. 15 Temmuz’da darbeci ilan ettikleri Birleşik Arap Emirlikleri ile “tamamen duygusal” nedenlerle yeniden ilişki kuruldu.
Hal böyleyken, Erdoğan’a kala kala Afrika ülkeleri kaldı. Erdoğan iktidarının son yıllarda ilişkilerini en iyi olduğu ülkeler hep Afrika ülkeleriydi.
Erdoğan’ın tüm bu çabaları, İsrail’le ilişkileri yeniden başlatmak, Körfez ülkeleri ile ilişkileri geliştirme çabası, daha üç ay önce büyükelçilerini “persona non grata” ilan ettiği AB’yi yeniden stratejik öncelik olarak ilan etmek, Ermenistan açılımı ve son olarak Ukrayna’da arabuluculuğa soyunmak, yeniden masada tekrar yer bulabilmek adına atılmış adımlar olarak görülmelidir.
Bütün bu değişikliklerin tek ama tek bir sebebi var, o da yukarıda bahsettiğimiz tecridi kırmak. Eskiden bununla övünüyorlardı “değerli yalnızlık” diye ama işte yalnızlığın değeri de iktidarı kaybettiğini anlayana kadarmış. Şimdilerde Abdülkadir Selvi yeni yönelime bir isim bulmuş: “Değerli güç”. Hangi güçse artık.
Erdoğan’ın derdinin Ukrayna falan olmadığını hepimiz biliyoruz. Erdoğan’ın asıl derdi bu tecridi kırmak, masada kendisine yer kapmak ve iktidarını sürdürebilmek. Biden ile bir kare fotoğrafın peşinden neden koştuysa, şimdi de arabuluculuk peşinde o yüzden koşuyor.
Stratejistler, analistler, gazeteciler ortaya kavram üstüne kavram atıyorlar; yok sorunsuz çember, yok “değerli güç”, “Erdoğan’ın hedefi ne?” Ne olacak, Erdoğan’ın tek bir hedefi var, o da iktidarının ömrünü uzatmak.
Arabuluculuk hevesi Türkiye’yi savaşa sokabilir
Türkiye Ukrayna krizinde arabuluculuk yapabilir mi, yapsa da başarılı olabilir mi gibi soruların çok da önemi yok. Erdoğan bilmiyor mu bu görüşmelerden bir başarı sağlayamayacağını? Görüyor elbet ama burada amaç krizi çözmek ya da çözüme katkı sunmak falan değil sadece çözmeye çalışıyormuş gibi görünmek.
Burada iki tane gazetecinin yorumlarını size sunmak istiyorum. Birincisi, iktidara oldukça yakın bir isim, yukarıda da bahsettim, Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi. 4 Şubat günü yazdığı “Erdoğan’ın yeniden yükselişi” başlıklı yazıda şöyle diyor:
“Uluslararası ilişkilerde attığı adımlar, Erdoğan’ın yeniden yükselişi olarak değerlendiriliyor. Erdoğan’ın Rusya ile Ukrayna arasındaki arabulucu rolünü üstlenmesi ABD kamuoyunda olumlu karşılanıyor. Türkiye’nin İsrail, Ermenistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’la ilişkilerini düzeltmesi çok olumlu bulunuyor. ABD kamuoyunda çarpan etkisine sahip olan İsrail ve Ermenistan ile ilişkilerin düzelmesi Türkiye’nin ABD’deki algısını olumlu yönde etkiliyor.”
Yorumunu kısaca sunacağım ikinci gazeteci ise Soner Yalçın. Soner Yalçın, 8 Şubat tarihli “Hani diktatördü” başlıklı yazısında şöyle yazıyor:
“ABD medyasında ‘diktatör Erdoğan’ sözü aniden unutuldu. Erdoğan diktatörlükten neredeyse kahramanlığa dönüştürüldü… Erdoğan’ın geçen hafta Ukrayna’ya yaptığı ziyaret Amerikan medyasının bakış açısının değişmesine sebep oldu.”
Sanırım bu yorumlar durumu yeteri kadar açıklıyordur. Erdoğan’ın amacı hâsıl oldu: ABD’nin nezdinde yeniden “eski güzel günlere” dönmek.
Bir de işin tehlikeli kısmı var tabii, Erdoğan bu kadar adım atar da Türkiye tehlikeye girmez mi? Girer elbet hem de savaş tehlikesine girer. Erdoğan’ın arabuluculuk çabasının ABD’deki yansımalarını Abdülkadir Selvi bile görürken Putin görmez mi? “Türkiye’nin de etnik sorunları var” diyen, Ukrayna’ya SİHA satışından rahatsız olan, Kırım konusunda yaşanan gerilimden sonra İdlib’de 33 askerimizi şehit eden Putin’in görmesi, Türkiye’yi Rusya’yla her an karşı karşıya getirebilir.
Rusya belki Avrupa ülkelerinin gazını kesemez ama geçen hafta yaşadık, Türkiye’nin gazını kesebilir. Enerjide bağımlılığın, hele de Putin gibi bir adama bağımlılığın sonuçları çok ağır ödenebilir.
Sonuç itibariyle, Erdoğan’ın iktidarını kurtarmak için Ukrayna krizinde attığı arabuluculuk adımı, Türkiye’nin hem kuzeyde hem de güneyde çatışmanın içine çekileceği bir süreci doğurabilir.