İran’daki molla rejimin cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, AKP’nin reisi ile görüşmeye geldi.
Erdoğan, Reisi ile ticaret, turizm, işbirliği anlaşmaları vesaire imzaladı. Bu sıradan şeylerin dışında iki cumhurbaşkanın ağzından terör lafzı düşmemiş görünüyor.
Erdoğan; “Türkiye’nin terörle mücadelede İran’ın yanında olduğunu” ifade etmiş. Kast ettiği, 3 Ocak’taki saldırı. Kâsım Süleymani’nin mezarı başında 100’e yakın kişi ölmüştü. İran makamları, bunu bir terör saldırı olarak bildirmişti.
3 Ocak’taki saldırı için taziye bildirimi anlaşılır. Zaten bu yapılmıştı. Erdoğan 4 Ocak’ta Reisi’yi telefonla aramış, terör saldırısını kınamış, İletişim Başkanlığı da bu görüşmeyi duyurmuştu.
Ama bunun dışında İran’ın terörle ne mücadelesi olmuş?
Sorun şu ki İran rejiminin kendisi bir terör devleti. Ortadoğu’yu mezhep savaşıyla tanıştıran, vekil savaş konseptini başlatan, tüm ülkeleri karıştıran bu adamlar.
Aslında Tayyip Erdoğan’ı ziyarete gelen mevkidaşı Reisi’nin kendisi terörist! Hiç açıklama yapmamıştır ama Humeyni’nin gözden düşmüş ilk halefi Muntazeri’ye göre 1988’te Tahran savcısıyken Humeyni’nin talimatıyla beş ay içinde binlerce muhalifi vince (ipe) götüren dört kişilik heyetin bir üyesi de o.
Üstelik Reisi’nin bu ziyareti ve Erdoğan’ın bu açıklaması, İran’ın neredeyse bir güne sığdırdığı Suriye, Irak ve Pakistan topraklarını hedef aldığı füze saldırılarının hemen ertesine denk geliyor. Bu saldırılarda sadece siviller öldü. Hatta Irak’taki saldırıda hedef doğrudan Erbil şehrinin orta yeriydi.
Tayyip Erdoğan, Azerbaycan’ın Karabağ zaferinde hak iddia ederken İbrahim Reisi, bir diğer terör devleti Ermenistan’ı sınırdan beslemeye devam ediyordu. İran’ın tanımına göre Azerbaycan teröristti. Erdoğan, işte bu İran’ın bu mücadelesinin yanında olduğunu ifade etmiş oluyor.
Erdoğan devam etmiş:
“Terörle mücadelede komşumuz İran’ın desteğinin artarak devam etmesinin ehemmiyetini bir kez daha vurguladık. Ülkelerimizin ve bölgemizin güvenliğini hedef alan PKK, PYD, YPG ve PJAK’a karşı iş birliğimizin daha da güçlendirilmesinin önemine değindik.”
Peki, karşı tarafın bundan haberi var mı? 2004 öncesinde İran ve buradaki terör kolu PJAK arasında çatışma bile yok. Yani İran, kendisine dokunmadıkça PKK’yı asla sorun etmiyor.
Üstelik Türkiye’deki pek çok terör saldırısının arkasında İran bağlantısı var. En başta iki gün önce andığımız Uğur Mumcu cinayeti var.
Terör faaliyetlerinin suçunu tümden Batı’ya yükleyen Reisi ise Erdoğan’ın bu sözlerine şöyle mukabele ediyor:
“İran İslam Cumhuriyeti, terörle mücadelede herhangi bir tereddütte bulunmamıştır. Türkiye’nin güvenliği, bizim güvenliğimizdir.”
Hamas’ın 7 Kasım’da terörünün arkasında İran Devrim Muhafızları olduğunu bizzat bu kuvvetin sözcüsü Ramazan Şerif ilan etmişti. Demek ki İran, Filistin adı altında tereddüt etmeden teröre devam edecek.
Ayrıca mevcut şartlar altında Türkiye’nin güvenliği tabi ki İran’ın güvenliğidir. İran adına hareket eden silahlı silahsız tüm gruplar, Suriyeli mülteci diye araya karışmış sayısı belirsiz İran ve Suriye ajanları, Erdoğan sayesinde Türkiye’de fink atıyor.
Reisi’nin ziyareti ile birlikte İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan’ın ifadesiyle “Türkiye ile işbirliğinde yeni bir sayfa” açılıyor. Bu yeni sayfa, Türkiye’nin “Şer Ekseni”ne oturmasından başka bir şey değil.
Peki, Erdoğan ve AKP iktidarı bunun farkında değil mi?
Elbette farkındalar. “Aksa Tufanı” dedikleri terör hareketinin tek sonucu Gazze’nin tarumar olması değildi.
İran molla rejimi gibi Erdoğan’ın Saray rejimi de düşmemek için dinsel histeriye ve kutuplaşmaya muhtaç. Müslüman kanı aktıkça İslamcıların zevk aldığı çarpık Ortadoğu denklemidir bu.
Günün sonunda Türkiye’nin düştüğü ligi, göreceği muameleye bakarak daha iyi anlayacağız. Keşke basit bir “Aptal olma!” ikazıyla veya Suriye’de İHA’mızın düşürülmesiyle kalsa…