Tayyip Erdoğan geçtiğimiz günlerde Suriye’de oluşturulan güvenli bölgede 200 bin briket ev yapacaklarını ve Türkiye’de yaşayan Suriyelilerin dönmelerine yardımcı olacaklarını söylemişti.
İktidar, bunu bir “çözüm” gibi sunsa da verilen tepkilere bakıldığında projenin Erdoğan’ın geçmişten beri gelen Suriye siyasetinin bir devamı olduğu görülüyor. Asıl amaç çözüm üretmek değil, “çözüm” üretiyormuş gibi yapıp kamuoyunu galeyana getirmek ve meseleyi daha da çıkışsız bir hale sokmak.
Türkiye içi amacın içeride sığınmacılara yönelik tepkiyi daha da kışkırtmak, sığınmacılar üzerinden muhalefet içinde bir bölünme yaratmak ve İslamcı siyaset içinde “safları sıklaştırma” politikası olduğunu yazmıştık. İktidar, toplumun her kesiminin mültecilerden şikayetçi olduğu ama bu kadar insanın nasıl olup da Türkiye’ye girdiğinin sorgulanmadığı, AKP politikalarının hedefte olmadığı bir sığınmacı düşmanlığından son derece memnun. İktidarın “sahiplenme” görüntüsü verdiği sığınmacılar aslında iktidara yönelik tepkinin önünde bir “barikat” mahiyetinde kullanılıyor. Ve Erdoğan da, “briket ev” projesinde olduğu gibi nefretin artacağını görüyor; burası tehlikeli bir yol olsa bile buradan devam ediyor.
Erdoğan’ın “yapacağız” dediği briket ev projesi Türkiye’de olduğu kadar, Suriye cephesinde de tepkiyle karşılandı. Suriye Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’nin 1 milyon Suriyeli sığınmacıyı Suriye sınırındaki “güvenli bölgelere” geri gönderme projesini kabul etmeyeceklerini açıkladı. Suriye, Erdoğan’ın açılımını “yeni bir oyun” olarak niteleyerek, bu projenin temel sebebinin Türkiye’nin bölgede giriştiği demografik planlama faaliyeti olduğunu söyledi.
Yani ortaya “çözüm” olarak sunulan proje, içeride de dışarıda da hiç kimseyi memnun etmiyor. “Çözüm” gibi cazip bir isimle lanse edilse bile, altında yatan asıl amaç çözümsüzlüğün daha da artması, gerilimin daha da tırmanması.
Ve elbette bunu ortaya atanlar, içeride oluşan tepkiye ve Suriye’de yapılan açıklamalara bakıp keyifle ellerini ovuşturuyorlar. Bir taraftan “çözüm arıyormuş” gibi yaptıkları, “insani yardım”ın arşa vardığı ama diğer taraftan “iç ve dış mihraklar tarafından engellendikleri” bir AKP tiyatrosunun yeni dönem senaryosuyla karşı karşıyayız.
Nereden tutsak elimizde kalıyor. Ancak alıcısının olduğu da açık. Taliban’la bile işbirliği yapabilen AKP iktidarının, Esad’a “kendi halkını ezdiği” gerekçesiyle karşı çıkabileceğine inananlar var. İsrail’le yeniden masaya oturabilecek, “15 Temmuz’un finansörü” BAE’ni üzmemek adına grup başkanvekilini görevden alabilecek kadar “esnek” siyaset yapan Erdoğan söz konusu Esad ve Suriye olduğunda aynı politikalara ısrarla devam ediyor.
Erdoğan, Suriye yönetimini “terörist” olarak tanımlasa bile, arzu ederse Suriyelilerin dönmesini sağlayabilecek bir süreç başlatabilir. Bunu daha önce iktidarın “terörist” olarak tanımladığı farklı devletlerle işbirliği yapmasından biliyoruz.
Ancak bunu yapmak yerine Suriye Devleti’ni “yok hükmünde” görmek, Apo’dan bile esirgenmeyen bir “sayın” sözcüğünün esirgendiği bir zeminde yürümeye devam etmek, 10 yıllık “geçici koruma”nın büyük bir yalan olduğunu ve asıl amacın Türkiye’de büyük bir demografik dönüşüm olduğunu gösteriyor.
Erdoğan’ın briket evleri az sayıda Suriyeli için “bedava ev” anlamına gelmiyor, kalıcı hale gelen Suriyelilerle kozmopolit bir imparatorluk nüfusunun oluşturulduğu Türksüzleştirilmiş bir cumhuriyetin inşası anlamına geliyor.