Eski AKP’li yeni Vatan Partili Ethem Sancak, Doğu Perinçek’le yaptığı televizyon programında Tayyip Erdoğan’la aralarında geçen bir konuşmayı aktararak Erdoğan’ın kendisine “Che Guevara nasıl bir adam?” diye sorduğunu, kendisinin de “Efendim saatlerce anlatmam lazım. Sizin de vaktiniz yok. Ben size söyleyeyim, sizinle Che Guevara arasındaki tek fark o namaz kılmıyordu. Siz kılıyorsunuz.” dediğini anlattı.
Bu kısa konuşma aslında İslamcılığın siyasi patolojisini ortaya koyan çok önemli dersler içeriyor. Her şeyden önce Tayyip Erdoğan gibi uzun yıllar siyasetin içinde yer almış bir ismin Che hakkında bilgi almak istemesi, kendisinin Che hakkında hiçbir şey bilmediğini gösteriyor.
Elbette bir insan her konuda bilgi sahibi olmak zorunda değil. Ancak siyasi görüşünden bağımsız olarak Che Guevara eylemleri ve siyasi duruşuyla tüm dünyanın ilgisini çekmiş ve araştırılmış bir devrimci. Yaptıklarıyla dünya tarihinde yeni bir sayfa açmış olması, Arjantinli olmasına rağmen Meksika’da Fidel Castro’yla tanışması, doktorluktan vazgeçerek gerilla olması ve Küba Devrimi’ne aktif olarak katılması bir insanın dünya tarihine ne derece etki edebileceğini gösteren sıra dışı olaylar.
Onu en özel kılan şey ise elbette zaferden sonra bile onun tüm rahatından vazgeçerek dünya devriminin gerçekleşmesi için Bolivya’ya geçebilmesi. Bugünden bakıldığında böyle bir fedakarlığın başarılı olma ihtimalini çok düşük görüp Che’ye “hayalperest” damgası vurmak işin en kolayı. Che de Bolivya’ya geçtiğinde 24 kişilik gerilla grubuyla verilecek bir mücadelenin çok zor olduğunu biliyordu ama devrimciler bazen Mahir Çayan’ın söylediği gibi “bir gelenek yaratmak” için de kavga verebilirler.
Lümpen bir dizi karakteri olan Polat Alemdar’ın “Sonunu düşünen kahraman olamaz” demesini çok seven sağcılar, nedense Che’nin sonunu düşünmeden emperyalist orduların üzerine yürümesini “enayilik” olarak nitelerler.
“Sen mi kurtaracaksın dünyayı?” sorusuyla belirginleşen ve devrimciyi “enayi” olarak gören bu bakış açısı zaman içerisinde bir kıskançlığa dönüşür. Çünkü devrimci amacına ulaşmış ve gerçekten de köklü bir gelenek yaratmıştır.
Erdoğan’ın, İslamcıların ve tabii ki ülkücülerin Che’ye ya da Deniz’lere yönelik bu gizli hayranlıklarının temelinde de ölü bedenlerin yarattıkları bu güçlü gelenek yatıyor.
Üzerinden yüzyıllar geçmiş İslam imparatorlukları kıtaları fethetmiş ancak İslamcıların tarihe baktıklarında örnek alabilecekleri tek bir kahramanları bile yok. Kahramanları ya da kapitalist çağın diliyle “ikonları” olmayan ideolojilerin ayakta kalması ve yaşaması imkansız.
Aslında var olmayan uyduruk uluslar bile “marvel” isimli hayali kahramanlar yaratarak özlemini duydukları dünyayı insanlığa aktarmaya çalışıyor. İyi ya da kötü tartışmasından bağımsız olarak kapitalizmin bile böylesi bir amacı var ve bunu da hayali karakterlerle yapıyor.
Oysa İslamcılar için durum daha da vahim. Tarihleri olmasına rağmen geçmişe baktıklarında insanlığın önüne sunabilecekleri figürleri yeteri kadar “İslamcı” görmemeleri toplumun özlemini duyduğu kahramanların bilinçlere kazınmasının önünde engel teşkil ediyor.
Bir İslamcı neden Fatih Sultan Mehmet gibi bir padişahı değil de Vahdettin gibi bir kaçağı “kahramanı” olarak görür? Çünkü Fatih içki alemi yapardı ama Vahdettin içtiği içkiyi gizlerdi. Peki Vahdettin gibi bir kaçkına kahraman demenin nasıl bir inandırıcılığı olabilir?
İşte Erdoğan’ın Ethem Sancak’a sorduğu bu soru İslamcıların bu gizli arayışını ve özündeki büyük trajediyi gösteriyor. Tıpkı kendisini Atatürk’le bir tutan Erdoğan’ın dünyanın neresine giderse gitsin Atatürk’e duyulan büyük saygıyla yüzleşmek zorunda kalması gibi, Che’nin ve devrimci karakterlerin yarattığı büyük hayranlık İslamcıları büyük bir yükün altına sokuyor. Onlar da gerçeğin farkındalar: İnsanlık onları hiç de saygıyla yad etmeyecek!