CHP İstanbul İl Başkanlığı’na ait binanın satış işlemleri öncesinde yapılan “kayıt dışı” para alışverişi, AKP tarafından bir seçim malzemesi olarak sıkça gündeme getiriliyor.
Soruşturmaya dönüşen konu, iktidar basını tarafından sürekli gündemde tutuluyor, satış esnasında çekilen “para sayma” görüntüleri ekranlara taşınarak, şaibe ve yolsuzluk görüntüsü yaratılıyor.
Tayyip Erdoğan’ın son açıklamaları tartışmayı daha da büyüttü.
“İBB’nin hizmetle değil deste deste paralarla gündemde olduğunu, CHP’nin bu paraların nereye gittiğini açıklayamadığını” söyleyen Erdoğan’ı tebrik etmek gerekiyor!
Türkiye’de “deste deste para saymak” denildiğinde akla gelen ilk kişi, herkesin malumu. İktidarın küçük ortağı Devlet Bahçeli’nin 17/25 Aralık süreci sonrasında söylediği sözler, attığı tweetler, MHP binalarına asılan afişler hâlâ hafızalarda.
“Deste deste para saymak” sözü o dönemde Türk siyasi literatürüne geçmişti.
Bugüne dönersek, CHP İl binası alınırken el değiştiren paranın miktarı, o dönemde bahsi geçen paranın miktarının yanında “devede kulak” bile değil.
Elbette küçük bir yolsuzluk bile namuslu insanlar açısından can sıkıcıdır ve hesabı da verilmelidir.
Ancak büyük fotoğrafa bakıldığında görünen şey bir “usulsüzlük” değil; “deste deste para sayma vakası”nı Türk siyasetine sokan bir siyasi hareketin, böyle bir olay üzerinden geçmişini aklama çabası.
Psikolojideki “bireylerin kendi kabul edilemez düşüncelerini, duygularını veya eğilimlerini başkalarına atfetme süreci” olarak tanımlanan “yansıtma”, tam da böyle bir kavram.
Sadece İstanbul’u kazanmak için bir operasyon yapılmıyor; iktidar böyle bir olay üzerinden kendi geçmişi unutturmak ya da meşrulaştırmak için çaba harcıyor.
Tıpkı geçmişte PKK’yla pazarlık yaparken, bugün gelinen noktada o kirli geçmişi hiç yaşanmamış saymak gibi…
CHP’ye yönelik suçlamaların gerekçesi, kağıt üzerindeki satış bedelinin ve gerçek satış bedelin birbirini tutmaması. Yani “kayıt dışı ticaret”…
Ancak yeri gelmişken söylemek gerekiyor; bu kayıt dışı alışverişin diğer tarafında 2021 yılında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmuş Arnavutluk uyruklu bir “iş adamı” var.
Satışı yapılan gayrimenkul, Sarıyer-Maslak bölgesinde bulunuyor. Bu bölge AKP aracılığıyla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmuş yabancı mafya mensuplarının cirit attığı bir mesken haline geldi.
Neredeyse her ay “TC vatandaşı olan” yurtdışı kökenli suç örgütlerinin bu bölgedeki hesaplaşmalarını basından okuyabiliyoruz. “İsveç mafyası” gibi kulağa tuhaf gelen bir mafya fraksiyonu bile burada yeşerdi. Daha üç gün önce burada yaşanan çatışmada, kırmızı bültenle aranan Rawa Majid isimli baronun da dahil olduğu bir çatışma yaşandı.
Ultra lüks siteleriyle, ihtişamlı AVM’leriyle, “vatandaş” kılığına girmiş “olağan şüphelileriyle” Maslak bölgesi bir suç yatağına dönüşmüş durumda.
Bu kadar kuralsız bir yerde iktidarın kendisi için küçük sayılacak bir meblağın peşinde düşmüş olması, meselenin “mali” olmadığını gösteriyor.