15 Ağustos 2018…
“Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed Al Sani ile bir araya geldi. Yaklaşık 3,5 saat süren çalışma yemeğinde liderlere Katar Maliye Bakanı Al Emadi ve Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak eşlik etti. Şeyh Temim’in, görüşmede, Katar’ın Türkiye’ye 15 milyar dolar yatırım yapacağını söylediği öğrenildi. Hükümet kaynakları, Katar’ın yatırım kararı ile ilgili olarak, finansal piyasalara ve bankalara hızlı kaynak girişi sağlanacağı değerlendirmesinde bulundu.”
Yaklaşık 5 sene önce Katar’la yapılan bu görüşmenin zamanlaması oldukça ilginçti…
Rahip Brunson krizinden dolayı ABD ile büyük bir gerilim yaşayan iktidar, diğer taraftan kurdaki ve enflasyondaki hızlı artışın önüne geçmeye çalışıyordu. Ağustos ayı içinde dolar çok kısa süre içinde 4 TL’den 6 TL’ye sıçramış, enflasyon %15 seviyesinden %25 seviyesine kadar artmıştı.
Seçimlerin kazanılması ve başkanlık sisteminin yürürlüğe konulması ekonomiyi düzeltememiş, kriz daha da derinleşmişti.
Katar Emirinin Türkiye’ye yaptığı ziyarette vereceği sözler, iktidarın ihtiyaç duyduğu kaynakların yaratılması ve yerel seçimleri kazanmak açısından oldukça önemliydi. Katar’ın “15 milyar dolar” rakamını telaffuz ederek, Türkiye’ye yatırım yapacağını açıklaması ekonomiye duyulan güvenin sağlanması için hayatiydi.
Ancak söz konusu edilen 15 milyar dolarlık “doğrudan yatırım” hiçbir zaman gerçekleşmedi ve yatırımlar 1.4 milyar dolarla sınırlı kaldı. Bununla birlikte ABD ile geliştirilen ilişkiler ve Brunson’un tahliye edilmesiyle süreç biraz daha normalleşti; dolar kuru 5 TL’ye kadar düştü, enflasyonda nispi bir düşüş sağlandı.
Tüm bu gelişmelere rağmen iktidar durumu “toparlayamadı”, yerel seçimlerde büyük bir darbe yiyerek İstanbul ve Ankara’da seçimleri kaybetti.
Aradan geçen 5 senenin ardından yaşanan süreç önemli benzerlikler gösteriyor. İktidar çok kısa sürede seçim sürecinde ötelediği ekonomik sıkıntılarla yüzleşmek zorunda kaldı. Mayıs ayında 19 TL olan dolar kuru, bugün 27 TL’ye dayanmış durumda.
Düşüş eğilimine geçtiği söylenilen enflasyon ise yaz ayları rekorlarını kırarak yeniden yükselmeye başladı. “Rasyonel politika”ya dönüş kötü gidişata bir çare olamadığı gibi, iktidar bloğundan Mehmet Şimşek’e büyük eleştiriler geliyor.
Tam da böyle bir zamanda 200 işadamıyla birlikte yapılan Körfez turunun anlamı büyük. Buradan gelecek sermaye girişinin kısa vadede döviz sıkıntısını çözeceği umut ediliyor.
“Körfez sermayesi” artık AKP açısından bir zorunluluk haline gelmiş durumda. 2018’in aksine Batı ile ilişkiler daha iyi durumda olsa da, IMF’den borç alma korkusu iktidara başka bir seçenek bırakmıyor.
Bu yüzden de geçmişte “15 Temmuz’un finansörü” olmakla suçladıkları Birleşik Arap Emirlikleriyle bile görüşmek zorundalar.
Ancak yansıtıldığının aksine “Müslüman sermayesinin”, Türkiye’ye “yardım etmek” gibi bir önceliği hiçbir zaman olmadı. Körfez sermayesi yatırımlarının çok önemli bir kısmını batı ülkelerine yapıyor ve AKP Türkiye’siyle bile ticaret hacmi çok yüksek değil.
Araplar, iktidar ile duygusal bir bağ kursalar bile “daha fazlasını vermek” için bir sebep yok. Karşılarında “ne verseler alacak olan” bir iktidar olduğunun farkındalar.
Bu yüzden de iktidar medyasında çıkan “50 milyar dolarlık yatırım” gibi haberler son derece gerçek dışı. Bunu geçmişte gördük.
“15 milyar dolarlık” Katar yatırımının sadece onda biri geldi. Kalan kısmı için de Cumhurbaşkanlığına özel bir uçak hediye etmekle yetindiler. Biraz da kurdukları gayrimenkul şirketi aracılığıyla Kanal İstanbul bölgesinden toprak satın aldılar! Hesap böylece kapandı.
Şimdi başka bir dönem başlıyor. 3 ülkeyle birlikte görüşerek “tam saha pres” uygulamak ne kadar başarılı olabilecek göreceğiz. Ancak bu ticaretteki “şartlar” söz konusu olduğunda, iktidarın elinde güçlü araçlar olmadığı, bu yüzden de ilişkinin Arap sermayesine yönelik bir “imtiyaz”a dönüşebileceği de görülüyor.