AKP, 22 yıllık iktidarı boyunca en büyük seçim yenilgisini 31 Mart 2024’te yaşadı. İl Genel Meclisi sonuçlarına göre yüzde 32,5 oy oranı ile ikinci sıraya düştü.
CHP ise 1977’den itibaren en büyük seçim zaferini kazandı ve yüzde 34,5 oy oranı ile birinci parti durumuna geldi.
Şu anda adeta dikta yetkilerini eline almış bir adam, oy kullananların sadece yüzde 32,5’inin desteğiyle, tek parti dahi değil, keyfi tek adam idaresi ile Türkiye’yi yönetmeye devam ediyor.
Bu garip durumun sorumlusu Kılıçdaroğlu’nun adaylığını dayatan 6’lı Masa ve özellikle oradaki 5 partiydi. Bu bir gaflet miydi? 31 Mart’taki AKP’nin hezimeti sonrası yaşadıklarımız, 14 Mayıs 2023 seçim yenilgisini muhalefetin hatası olarak yorumlamamızı imkânsızlaştırıyor.
AKP iktidarı boyunca, neredeyse 22 yıldır her sene “erken seçim” çağrısı yapan CHP’nin yeni lideri Özel, ilk kez birinci parti olarak öne geçmelerine rağmen bu sefer “erken seçim istemiyoruz” diyordu. Kaldı ki CHP’nin yıllardır parlamento dışı muhalefeti, Gezi’den sonra ortaya çıkan halk hareketini veya 2020’deki büyük ekonomik krizde patlak veren toplumsal isyanları yatıştırmak başvurduğu hiç değişmez taktik hep “sandığa odaklanmak lazım” uyarısı oldu. “Seçimi bekleyin”, “sandık önemli sokağa çıkmayın”, “tuzağa düşmeyin zaten bu seçim AKP gidecek” veya “erken seçim istedik sabredin” propagandaları ile 2013’ten beri, AKP’nin en zayıf anlarında hep halk muhalefetinin önüne set kuruldu.
31 Mart gecesi Tayyip Erdoğan, ünlü balkonuna çıkıp, bozguna uğramış taraftarlarını “4 yıl boyunca seçim yok, düzelteceğiz” söylemiyle yatıştırmıştı. Özgür Özel de adeta bu mesajı güçlendirmek istercesine hemen ertesi gün çıkıp “seçmen kırmızı kart değil sarı kart gösterdi, erken seçim istemiyoruz” açıklamasını yapmıştı.
Yani 4 yıl boyunca toplumsal desteği -seçime düşük katılım ve sandık hileleri de dikkate alındığında- %30 bile olmayan adamın, dikta yetkileriyle istediği gibi top çevirmesine fırsat tanınacak. Bunun adına iktidardan kaçmak bile denmez. Muhalefet yangın çıkan AKP sarayına resmen su taşıyor.
Seçimden hemen sonra ortaya atılan “erken seçim istemiyoruz” dayanağı saray için yetersiz kaldı herhalde. Buna ek bir payanda hemen sahte muhalifler tarafından devreye sokuldu. Bu da “aman AKP Mehmet Şimşek’i harcamasın” propagandası.
Bu propagandayı yapanlar sözde muhalif özde Saray’cı liberaller ve CHP medyasındaki muhalif görünümlü eski yandaş kalemşorlar. İddialarına göre, ne olursa olsun faiz politikasıyla Mehmet Şimşek iktisat biliminin ortodoks kurallarına geri dönmüş. Kazanımlar olmuş. Şimdi seçim yenilgisini bahane ederek AKP onu harcarsa, Mehmet Şimşek’e ve Türkiye ekonomisine yazık olurmuş!
Tüm bu propaganda seli altında Mehmet Şimşek de bombayı patlattı. Şimşek’in “bayram müjdesine” göre Dünya Bankası ile AKP iktidarı anlaşmıştı. İlk açıklamalarda 18 milyar sonrakinde ise tam 35 milyar dolarlık bir kredi anlaşmasının imzalandığı duyuruldu.
Her fırsatta etrafa hakaretler saçan, önüne geleni “yerli ve milli” olmamakla suçlayan AKP-MHP blokunun küfürbazları suskundu. “Türkiye Yüzyılı” adı altında resmen IMF paketlerinden bile beter bir Dünya Bankası paketine Türkiye’yi teslim ettiler.
Bu program IMF programlarından da beter çünkü IMF bir hükümet ile anlaşma sağladığında, belli ekonomik ilkelere uymaları koşuluyla, hükümetin istediği gibi krediyi kullanma özgürlüğünü tanır.
Dünya Bankası paketinde ise kredinin kullanılacağı tüm projeler saptanmış. Hazine bu parayı ancak bu projeler için kullanabilir. Projelerin denetimi ve yürütülmesi de Dünya Bankası’nın atayacağı yabancı memurlar aracılığıyla yapılacak. IMF paketlerinde dayatılan ilkeleri zaten Mehmet Şimşek uyguluyor. O halde bu kredi, IMF kredilerinden çok daha ağır şartları içermektedir.
Peki, ama CHP ne yapıyor? Anlaşılan Tayyip Erdoğan ve Mehmet Şimşek’e “4 yıl serbestsiniz” şeklindeki desteklerine sadık kalmaya niyetliler. Yıllardır utanmazca “Tam Bağımsızlık”, “antiemperyalizm” palavraları sıkan AKP medyası, Dünya Bankası ile yapılan kredi anlaşmasını ayakta alkışlıyor. “Türkiye Yüzyılı” sömürgecilik ile gelecek anlaşılan.
CHP medyası ve CHP liderleri ise suskun! Ne Özgür Özel ne de CHP’nin ekonomiden sorumlu gölge bakanı Yalçın Karatepe bu konuyla ilgili tek bir açıklama yaptı.
Bu iki isim 31 Mart seçimlerinden önce tüm politik ajitasyonlarını ekonomizm üzerine kurmuştu. AKP ile Mehmet Şimşek’in halkı yoksullaştırdığını tezini ısrarla yineliyorlardı. Şimdi ise “Mehmet Şimşek’i harcamasınlar, şans tanıyalım” bloğuna zımnen destek oluyorlar.
Siyasi partiler sorumluluktan ve hatta bazen iktidardan kaçarlar. Bunun bahanesi ise “önce Türkiye sonra partimiz” olur.
Şimdi mantık denklemlerini kuralım. Her zaman “erken seçim” isteyen CHP nasıl bir ön kabul ile şimdi iktidardan çekiniyor? Ve neden Mehmet Şimşek karşıtı propagandayı ansızın tatil ediyor?
Birinci ihtimal. “4 yıl daha AKP yönetsin. Bir şans verelim. Batırdıkları ekonomiyi ve diğer yarattıkları sorunları çözsünler. Önce Türkiye!” diyorlardır. Eğer Özel’in önermesi bu ise, CHP’ye göre 22 yıllık felaket sonrası önümüzdeki 4 yılda AKP iyi şeyler yapabilir! Yapamazsa ne olacak? Yapamadım CHP’ye veriyorum iktidarı mı diyecekler? Tabii ki hayır! Ancak CHP yine de diktatörlüğün tesisi için 4 yıllık bir avansı AKP’ye vermiş olacak.
İkinci ihtimal. Aslında Mehmet Şimşek’e gerçekten güveniyorsunuz. Halkı ezerek AKP’yi bu kuyudan çıkaracak. Bütçeyi toparlayan AKP de 3 yıl sonra, seçim senesi gelince yine vanaları açacak, seçim ekonomisine dönecek. Siz de 4 yıl sonra “merkezi iktidar sizin, yereller bizim olsun” diye yine ahlaksız denklemleri zorlayacaksınız.
Birinci ihtimal gaflet, ikinci ihtimal ihanettir. Özgür Özel konumunu açıklığa kavuşturmalı. Çok uzun süre yüzde 34’ün üstüne yatıp, keyif çatamaz.