Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Suriye iç savaşının başladığı tarih olan 2011’den bu yana ilk kez Birleşik Arap Emirlikleri’ni ziyaret etti. Bu ziyaret aynı zamanda Esad’ın o tarihten bu yana yaptığı ilk dış ziyaret.
ABD Dışişleri Bakanlığı, ziyarete ilişkin yaptığı açıklamada “Esad’ın meşrulaştırılmasına yönelik girişimden son derece üzüntü duyduklarını” söyleyerek, rahatsızlığını dile getirdi.
Rusya’nın Ukrayna işgali sonrası dünyanın ikiye bölündüğünü, batı bloğunun karşısında farklı bir bloğun oluştuğunu söyleyen Avrasyacı kalemler; bu ziyareti Arap emirliklerinin de ABD’ye karşı çıkması olarak yorumluyor. Nitekim Suudi prensi ve BAE emirinin, Biden’in telefonlarına çıkmadığı haberleri göz önüne alındığında, ABD ve Araplar arasında bir ihtilafın söz konusu olduğu düşünülebilir.
İç siyaset açısından bakıldığında Erdoğan’ın geçtiğimiz aylarda BAE ziyaretini eleştiren muhalif bazı kesimlerin, Rusya’ya yönelik yaptırımların kırılması adına BAE’ni selamlaması tuhaf bir durum yaratıyor. Denize düşenler Arap şeyhlerine sarılmış durumda.
Peki, Arap şeyhleri gerçekten ABD karşıtı farklı bir bloğa geçer mi? Rus oligarkların mal varlıklarının dondurulduğu düşünüldüğünde batıdaki mal varlıkları çok yüksek olan Arap şeyhlerinin böyle bir riske girmeyeceği ortada. Onları en çok korkutan şey, Arap zenginleri için “sınırsız bir özgürlük” anlamına gelen “yat”larına el konulması olabilir.
Dünyadaki her ülke, oluşan çatışma ortamında kendine farklı alanlar yaratmaya ve “fayda sağlamaya” çalışıyor. Doğal olan da bu. Ancak buradan köklü bir “kopuş” beklemek ve bunun üzerine bir konum belirleme çabası gerçekçi değil.
Aynı şey elbette Esad için de söz konusu. Herkes Esad’ın, Rusya’nın doğal uydusu olduğunu düşünüyor ancak tıpkı Tayyip Erdoğan gibi Esad için de yeni dengeler, “yeni kapılar vaat ediyor”.
Esad’ın BAE’ye gitmesi, “anti Amerikancı” bloğun büyümesi değil, tam aksine Amerika’ya yaklaşmaya çalışan Esad’ın yeni bir denemesi de olabilir. ABD’nin söylem olarak görüşmeyi onaylamaması, bu yakınlaşmadan faydalanmayacağı anlamına gelmiyor.
Örneğin geçtiğimiz aylarda Ürdün’den Lübnan’a Suriye üzerinden elektrik sağlamasını öngören anlaşma imzalanmış, buna karşılık ABD, CAATSA (Amerika’nın Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşı Koyma Yasası) yaptırımlarını işletmemişti.
ABD’nin Suriye’deki anlık pozisyonu, Esad’a karşıymış gibi görünmek ancak Esad’sız bir seçeneği de zorlamamak. Ukrayna işgali öncesi ABD-Erdoğan ilişkisine çok benzer bir durum var Suriye’de.
Tıpkı Erdoğan gibi Esad da “krizi bir fırsata çevirmenin” hesabını yapıyor olabilir. ABD’nin kurduğu bir masada Türkiye ile yeniden anlaşmak, Idlib’e yönelik bir Suriye harekâtında Türkiye’nin bölgeden çekilmesi, Suriye Kürtleriyle “özerklikte” yapılan bir anlaşma, Esad’ın elini çok rahatlatabilir. Batı bloğu, Esad açısından Rusların yanında tavır almaktan daha vaatkâr olabilir.
Böyle bir senaryoda geriye Suriye’deki Rus ve İran varlığı kalıyor. İran’ın askeri varlığı, Esad’ın taşımakta zorlandığı bir yük. Süreç bu bağımlılıktan kurtulmak açısından da bir fırsat. “Davet üzerine Suriye’de olduklarını” söyleyen Ruslar da, davet üzerine “tıpış tıpış” Suriye’den çıkacaktır.
Bunlar elbette senaryolar. Ne olduğunu zaman gösterecek. Ancak Rusya’nın ipiyle kuyuya inmeye çalışanlar, uluslararası ilişkilerde ebedi dostlukların olmadığı gerçeğiyle yüzleştiklerinde büyük hayal kırıklığı yaşayabilirler.