Hiçbir öngörüsü tutmayan Putin’in elinde strateji diye kendine bile satmakta zorluk çektiği bir romantik “Yeni Rusya” (Novorossia) hedefi var. Her şey yolunda gitseydi Ukrayna’yı Karadeniz’den soyutlayıp Çarlık nostaljisini canlandırma fantezisi belki bugün gerçekleşmiş olacaktı.
Belki kukla Yanukoviç, devrik Zelenskiy’nin (veya Rus muhiplerinin kursağında kaldığı haliyle ülkeden kaçmış Zelenskiy’nin) yerine koltuğa oturtulduğu zaman Moldova sınırından Donbas’a kadarki güney kuşağını Rusya’ya tek imzayla teslim edecekti.
Oysa Rus ordusunun deyim yerindeyse iflahının kesildiğini sağır sultan biliyor. 3 günlük tayın ve tören kıyafeti ile yollanan Rus askeri, hiç de Putin’in vaadettiği şenliklerle karşılaşmadı.
Dün Kremlin’in kontrolündeki Komsomolskaya Pravda’nın internet sitesinde resmi asker ölümlerini 9831 olarak bildiren bir haberin alelacele makaslanıp rakamsız haliyle yeniden yayınlandığına şahit olduk.
Bu, Ukrayna’nın başından beri güvenilir rakam verdiğinin bir işareti. Yani bugün itibarıyla Rus asker kaybının 15 bini geçtiği, yaralılar ile birlikte etkisiz hale gelenlerin 50 bin civarında olduğu bir sır değil.
Dolayısıyla Rus ordusu ilerlemeyi tamamen durdurdu. İşgal edebildiği tek büyük şehir olan Kherson’da bile yoğun bir sivil direniş var. Putin zaten nüfusu kıt olan Rus gencini bir ayda harcaya harcaya güneyde Azak Denizi’ni kapatabildi. Fakat bu hatta halen çok önemli bir kente giremediler.
Mariupol, Azak Denizi kıyısında önemli bir liman kenti. Kherson bölgesinden Donbas’a bağlanırken Rusların halen ele geçiremediği ve akla gelebilecek tüm savaş suçlarını eksiksiz işledikleri bir yer.
Putin, orduyu sokamadığı kentlere bombalarla füzelerle terör uygularken Mariupol’e özel önem verdi. Kadın doğum ve çocuk hastanesi, yüzlerce sivilin sığındığı tiyatro binası, okullar ve apartmanlar…
Hitler için Stalingrad nasıl bir takıntı ise, Putin için de Mariupol benzer bir anlam ifade etmeye başladı. Hitler için Stalingrad’ın düşmesi Stalin’in düşmesi demekti. Benzer şekilde Mariupol de Azak Denizi’nin ve Putin’in faşist fantezilerini süsleyen “Novorossia”nın kilit taşı.
Stalingrad’da Alman ordusunun karşısında kendi ölçeğinde bir ordu vardı. Mariupol ise, içeride işgale kök söktüren askerler dışında Ukrayna ordusuyla bağlantısını kaybetmiş, çevrelenmiş halde.
Fakat Rus askeri savaşamıyor. Çar Putin’in füzeleri bu yüzden sivillere yöneliyor. Rus ordusu günler sonra açılan sivil tahliye koridorlarına bile –hem de ateşkes saatinde– ateş açarak çok sayıda sivili katletti.
Yiyecek içecek ve tıbbi malzeme temini yapılamıyor. 27’nci güne girerken susuzluktan bebek ölümleri rapor edilmeye başlandı. Rus bombaları, füzeleri ve kurşunlarıyla can veren sivillerin sayısı 3 bini geçti. Bu, şimdilik bilinen rakam. Çünkü şehrin %80’i tahrip edildi ve kesin bir rakam vermenin şu an imkânı yok. İnsanlar toplu mezarlara gömülüyor. Cenazesini çıkartamayanlar ise balkonda tutuyor.
Mariupol, Çar Putin’in gururunu paramparça etmenin bedelini Srebrenitsa’nın dramını yaşayarak ödüyor.
Bir de zorunlu tahliyeler var. Teyit edilmemiş bilgilere göre Ruslar dış mahallelerden binlerce Mariupol sakinini zorla otobüslere bindirip Rusya içlerine, toplama merkezlerine taşıyor. Doğruysa, zorla nüfus kaldırmak, yerinden etmek, hele hele toplama kamplarında tutmak büyük bir savaş suçu.
Rus güdümlü medya uzantılarının tüm bu vahşeti gizleme ve önemsizleştirme çabasına rağmen gerçekler ortada. Savaşma iradesi kırılan Rusya Mariupol’de soykırıma varan insanlık suçlarına imza atıyor. Rus vahşeti Mariupol’ü Orta Çağ’daki gibi açlıkla teslim olmaya zorluyor.