“Eyyy İsveç” dediği an onay vereceği belliydi
Litvanya’da düzenlenen NATO zirvesinde AKP lideri Erdoğan, İsveç’in NATO üyeliği konusunda beklenen geri vitesini yaptı.
Beklenen diyoruz çünkü hem Batılılar hem Rusya hem de bizler Tayyip’in huyunu artık çok iyi biliyoruz.
AKP lideri bir konuda “Eyyyy” diye bağırmaya başlıyorsa, hele bir de “bu fakir kulunuz yaşadığı sürece” vs. edebiyatları patlatıyorsa doğrudan satış süreci başlamış demektir. Pazarlık aşamasını yaşıyoruz. Fiyat yükseltilmeye çalışılıyor.
Bu kendisinin üslubudur. Tarzıdır. “Ben Türkiye’yi pazarlamakla mükellefim” diyen bir kafadan bahsediyoruz.
Konu ne olursa olsun fark etmez. Pazarlık yapılır. Bir rayiç saptanır. Kıbrıs, Doğu Akdeniz, Güneydoğu, Rahip Brunson, Apo, Mapo…
2002 yılında daha milletvekili bile seçilmemişken, ABD Başkanı Bush huzuruna kabul etmişti. 80 bin ABD askerinin İskenderun limanı üzerinden önce Türkiye’yi, sonra da Türkiye üzerinden Irak’ı işgal etmesinin pazarlığı yapılmıştı.
O zamanın Türkiye’sinde gücü yetmemişti. Sonra ABD ile birlikte bunun hesabını TSK’dan sordular. Fakat ABD adamını iyice tanımıştı. “At pazarlığı” ifadesini kullanmışlardı o dönemki herkes çok öfkelenmişti. Oysa AKP lideri için sarf etmişlerdi o cümleyi.
Seçimden önce “eyyy Finlandiya”, seçimden sonra “eyyy İsveç” bitti
Eski Türkiye’nin küçümsenen “monşerleri” yerine ikame edilen bu “at pazarlığı” diplomasisinin tabii ki Türkiye için hiçbir hayrı yok. Pazarlıklar “dış güçler” ile “reis”in çıkar-taviz tablosu üzerinden yapılıyor. Yıllar geçtikçe ve her gücün elindeki koz arttıkça, aile diplomasisinin çapı düşüyor. “Eyyy” naraları karşılığında Batı’dan alınan “tavizin” boyutu gittikçe düşüyor.
Yine de nihayetinde iktidarları devam ediyor. Dar çevreleri için bir “diplomasi dehası” sayılabilir.
Batı ise düşük maliyet ile “güvenlik” ve “istikrar” paketi satın alıyor adeta. Yunanistan bile “Türkiye’ye biraz daha para vermek lazım” gibi cümleler kurabiliyor. Ortadoğu’nun yerel zorbaları ve Rusya çokça sanılanın aksine, bu pazar yerinin asli değil, tali oyuncuları…
Bazı yorumcular Erdoğan’ın seçimden önce, Batı karşıtı bir çizgi ile hem seçmene milliyetçi propaganda yaptığını hem de Rusya’dan destek aldığını, seçimden sonra ise ani bir manevrayla yüzünü yeniden Batı’ya döndüğü şeklinde değerlendirmeler yapıyorlar.
Gerçekliğin sadece bir yüzü bu şekilde kendini bize gösteriyor. Oysa seçimden önce zaten AKP Finlandiya’nın NATO üyeliğini TBMM’ye getirip, oylatmıştı.
“Bu fakir” için ne değişmişti ki? İlk başta Finlandiya ile İsveç’i bir görüyordu. Birden ikiye ayrıldı konular.
Aynı tarihlerde ABD Yüksek Mahkemesi’nin Halk Bankası ile ilgili önemli bir karar aldı. Yüksek Mahkeme, Halk Bankası avukatlarının yaptığı itirazı kabul etmişti. Karar, Halk Bankası ve Hakan Atilla hakkında federal düzeyde bir ceza soruşturulmasının Anayasa’ya aykırı olduğu yönündeydi.
TBMM’deki Finlandiya oylamasında kimse gıkını çıkarmadı. Muhalefetin kullanabileceği bir konuydu. Tersine tıpış tıpış oy verdiler. “At pazarlığını” kimse gündeme getirmedi. AKP seçimlere rahat bir dış dengeyle girdi. Hem Batı’daki hem Doğu’daki “dış güçler” ile işbirliği ve taviz politikası en üst seviyeye taşındı. Diğer yandan seçim meydanlarında utanmadan muhalefete “dış güç ajanı” diye saldırabiliyorlardı. Çünkü değneksiz köy ortamı, Kılıçdaroğlu’nun adaylığı ile sağlanmıştı.
Seçimden sonra İsveç açılımının geleceği ve “Eyyy İsveç” söyleminin biteceği belliydi. Ancak AKP liderinin pazarlığı bu kadar hızlı “neticelendirmesi” şaşırtıcı oldu. Bu arada hem Kuran yakma, yaktırma utançlarının sıklığı arttı, hem de Türkiye açısından onur kırıcı haberler ayyuka çıktı.
ABD ve İsveç’ten Rahip Brunson Taktiği
Seçimden sonra “eli güçlenen” Tayyip’in, “Eyyy İsveç” pazarlığını iyice kızıştırması bekleniyordu. Tam tersi oldu. Hemen hemen hiçbir şey karşılığında birden bire Türkiye geri adım attı.
Yaşananlar Trump döneminde yaşanan Rahip Brunson gerilimini çağrıştırıyor. Hatırlanacağı gibi S-400 kriziyle başlayan süreçte, Türkiye kendi parası ile satın aldığı ve hatta Türkiye’deki fabrikada pek çok parçasını ürettiği F-35’lerinden mahrum bırakılmıştı.
AKP, Rahip Brunson üzerinden bir “Eyyy Amerika” pazarlığı başlatmıştı ki; Trump utanç verici ve hakaret dolu bir tweet ile AKP liderini tehdit etti.
Daha sonra ABD’de AKP ileri gelenlerinin malvarlığıyla ilgili yaptırım kararı gündeme gelince, anında Rahip Brunson ABD’ye gönderildi. Yine “bu fakir, bu kul” vs. gibi cümleler kurulmuştu o sıralarda da.
Trump, gerilim bitince, AKP liderini övmüş, “iyi pazarlıkçı” demişti. Peki, iyi pazarlık neydi?
Türkiye S-400’leri kutusundan bile çıkaramadı. F-35’lerinden oldu hatta hazır F-35’lerimiz Yunanistan’a verildi. Ayrıca Türkiye’ye F-16 satışı da yasaklandı. Daha da ötesi, F-16’ların yedek parçalarının temini bile yasaklandı.
Sorsan pazarlık yapılmış. Bunlar güpegündüz Türkiye’ye yaptırımdı. Ancak AKP liderinin ailesine yaptırım değil tabii! İyi pazarlık dediği bu olmalı Trump’ın.
Geçen sene İsveç’te Kuran yakma eylemi gerçekleşince, AKP tarafından Finlandiya ile İsveç’in NATO üyeliği başvurularının birbirinden ayrılmasında da benzer bir süreç başlamış. Bunu Reuters’ın 26 Haziran’daki haberinden öğreniyoruz.
İsveçli teknoloji şirketi Dignita, tam da bu krizin ortasında, ne hikmetse, Türkiye’de yatırım yapmaya karar veriyor. Türkiye’deki 10 milyon arabaya alkolmetre monte edecekler. Arabaya binen içkiliyse, araba çalışmayacak!
Vay be biz de İsveç’i din düşmanı sanırdık. İşte Batı’nın “ahlaksızlığını” değil “teknolojisini” almak tam da böyle bir şey olmalı. Ancak Reuters’a göre küçük bir sorun çıkmış. AKP liderinin oğlu bu yatırım için “danışmanlık hizmeti” verirken biraz abartmış.
Nihayet Dignita, projeden vazgeçmiş. ABD ve İsveç’te de bu konuda bir yolsuzluk soruşturması açılmış! Litvanya’daki NATO zirvesinden hemen önce, rastlantıya bakın ki, bu dosyanın haberi de Reuters’a sızmış.
Al sana “at pazarlığı”! Brunson taktiği devrede…
“Hey Corc Versene Borç”
Reuters’in haberi tahmin edileceği üzere, Türkiye’de mahkeme kararıyla yasaklandı. Habere yer veren 93 siteye erişim yasağı getirildi.
Bilal Erdoğan’ın avukatları sert bir dille iddiaları yalanladı. Eğer babası da Litvanya’da “Eyyy İsveç” demeye devam etseydi, daha da güçlü bir şekilde iddialar yalanlanmış olacaktı. Biz de Türk milleti olarak gurur duyacaktık. İftiracılar susturulduğu için…
10 milyon arabaya, tahminen birkaç bin dolarlık alkolmetre kiti taktığınızı düşünsenize. 10 milyar dolarları aşan bir ekonomi! Araç sahiplerinden alınacak yeni bir vergi adeta. İsveç ve AKP’nin ortak NATO vergisi! Kazan – kazan!
Ancak Dignita’ya sunulan “danışmalık hizmetlerinin” aşırı pahalı olmasından mı, yoksa “at pazarlığının” aşırı uzamasından mı bilinmez, Dignita bu işten 2022 Aralık ayında vazgeçmiş. Ve bu sefer Brunson taktiği öne çıkmış, yeni bir yolsuzluk soruşturması devreye sokulmuş.
Belli ki Tayyip Erdoğan “zararın neresinden dönsek kârdır” diyerek, Litvanya’ya tamamen Batıcı bir rolle gitmeye karar verdi. Hakan Fidan da iyi çalıştı Allah için. Litvanya’da tek bir pürüz çıkmadı. Hatta Biden ile Tayyip sonunda kamuya açık bir şekilde bir araya geldi. Hatta Biden, Erdoğan’ı öven bir Twitter paylaşımı dahi yaptı: “Dün Türkiye, İsveç’in NATO’ya kabulü konusunda tarihi bir anlaşmaya vardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, cesaretiniz, liderliğiniz ve diplomasiniz için teşekkür ederiz.”
AKP lideri “battı balık yan gider” diyor. “Eyyy Corç” yerine “Heyyy Corç versene borç” türküsünü tutturuyor. Madem Rusya’yı ve Putin’i öfkelendireceğiz, bari yerel seçimlere kadar Batı’dan para bulalım diyor.
Tüm bu gelişmelerle eş zamanlı olarak İngiltere’den getirilen Mehmet Şimşek’e, ABD’den getirilen Hafize Gaye Erkan’a Türkiye’nin ekonomisinin teslim edilmesi ve hazineye ek kaynak için vergi oranlarının fahiş düzeylerde arttırılması rastlantı değildir. Batı’nın tutarlı olduğu bir konu varsa, bir ülkeye kredi vereceği zaman, kaynak ve geri ödeme koşullarını garantiye almasıdır. Biden da, tıpkı Trump gibi Tayyip’i övdüğüne göre, istedikleri her şeyi aldılar. Artık Mehmet Şimşek kasanın başında olduğuna göre, kim bilir kredi de verebilirler.
Olan Kuran-ı Kerim’e ve kutsallarımıza oldu
Önce 26 Haziran’da sızdırılan yolsuzluk soruşturması haberi, ardından İsveç’te yine Kuran-ı Kerim yakılması ve ardından bunca taviz…
Resmen hakaret edildi Türkiye’ye. Son Kuran yakma kışkırtması için hiç “üzgünüz” falan da demedi bu sefer İsveç. Litvanya’ya emin gelmişlerdi.
Peki, son yıllarda “Batı düşmanlığı” artistliği yapan Ak-troller ne diyor bu rezalete.
Dünya liderleri Tayyip Erdoğan ile Biden çok güzel görüşme yapmış… Hep gülmüşler, şakalar yapmışlar, bisküviler ikram etmişler birbirilerine. Biden, Temsilciler Meclisi ve Senato’yu ikna edecekmiş. 40 adet F-16 verilecekmiş Türkiye’ye, 80 adet de modernizasyon kiti…
Hem ayrıca Emine Hanım da İsveç Başbakanının eşinden söz almış. Kuran’a saygısızlık yapılmasından İsveç “First Lady”si de çok rahatsızmış!
İyi de madem, onca kepazelikten sonra dönüp dolaşıp, geleceğiniz yer, “F-16 yedek parçalarını kaptık” diye sevinç naraları atmaktı, onları “eski Türkiye” hiçbir rezilliğe ve hakarete maruz kalmadan alıyordu.
Bu mu sizin “haysiyetli siyasetiniz”? Olan Kuran-ı Kerim’e oldu. Kim bilir kaç kere yakıldı bu süreçte?
Kuran yakma eylemlerinin arkasında Rusya ve İran gizli servislerinin olduğu yönünde iddialar var. Hatta MİT’in dahi pazarlık kızıştırmak için bu işte parmağı olabileceğini ileri sürenler var. Hepsi doğru olabilir. İsveç’in umurunda mı sanki Kuran, Tevrat?! Yakabilirler de yakmayabilirler de. Bu işi bu noktaya getiren AKP! Kuran-ı Kerim’i bile “at pazarlıklarına” dâhil eden bizzat kendileri. Bir de alkolmetre pazarlığı falan devreye girmiş!
Edep yahu edep! İşbirlikçiliğin bile bir edebi olur. Bu İslamcıların Batıcısı da Doğucusu da amma edepsiz!
“Yeni Türkiye İslam âleminin, tüm mazlumların hamisi”ymiş!
Allah bunların “hamiliğine” kalmış İslam dünyasına yardımcı olsun.