Ferhan Şensoy’un Şahları da Vururlar oyunu, Ortaoyuncular’ın 40. yılı için özel olarak yeniden sahnelendi.
Genel Yayın Yönetmenimiz Ali Özsoy, oyunda rol alan Ortaoyuncular ile Ferhan Şensoy ve Şahları da Vurular eseri üzerine röporta yaptı.
Elif Durdu Şensoy
Türk Solu: Türk edebiyatı ve tiyatrosu Ferhan Şensoy gibi dev bir ismi kaybetti. Ancak onun hayal ettiği ve istediği gibi Ortaoyuncular devam ediyor. “Şahları da Vururlar” oyununu bunca yıl sonra, Ferhan Şensoy’un maddi yokluğu, manevi varlığı eşliğinde sahnelemek nasıl bir duygu?
Elif Durdu Şensoy: Ortaoyuncular bizim en kıymetli hazinemiz, Ferhan’ın bize bıraktığı çok önemli bir miras. Bunun sorumluluğunu her an hissediyoruz. Ortaoyuncular’ın kendisinden sonra da devam etmesi Ferhan’ın en büyük arzusuydu. Bu arzuyu paylaşmakla beraber, ekip olarak toparlanmamız biraz vakit aldı. Hiçbirimiz için kolay değildi; sadece Ferhan’ı değil, Levent Ünsal’ı, Rasim Öztekin’i de kaybetmiştik. Onlarsız devam etmenin zor olacağını biliyorduk. Provalar duygusal açıdan çok yoğun geçti. Bu süreçte ekip olarak hiç ayrılmadık; acımızı, yasımızı birlikte yaşadık. Birbirimizden aldığımız güç bizi ayakta tuttu. İzleyicimizin desteğini de göz ardı etmemek gerek; hep yanımızda oldular. Şahları da Vururlar, 20. gösterimini tamamladı. Bize düşen, bu büyük mirası layığıyla taşıyabilmek. Her akşam aynı heyecanla perde açıyoruz. Yine de Ferhansız sahneye çıkmak hayatın çok tuhaf bir şakası gibi geliyor bana.
Türk Solu: Ferhan Şensoy bir söyleşisinde “Şahları da Vururlar” için “yüzyıl sonra bile klasiğim olarak okunabilir, ancak İran’da Şah’tan sonra, çok daha gerici ve baskıcı bir rejim kurulduğu için, politik bir tercih olarak oyunu sahneye koymuyorum,” demişti. Bugün ise İran’da halk yeniden faşist diktatörlüğe karşı ayağa kalktı. Ferhan Şensoy’un 2019 yılında tekrar oyunu sahnelemeye karar vermesini yine bir politik öngörü ve tercihe bağlayabilir miyiz?
Elif Durdu Şensoy: Ortaoyuncular’ın 40. yılı için özel bir oyun sahnelemek istiyorduk. Şahları da Vururlar, tiyatromuzun kuruluş oyunu. Çok merak uyandıran bir oyun olmasına rağmen günümüzün şartlarında politik açıdan yanlış anlaşılmaya açık bir tekstti. Şah rejimini yıkmak için Humeyni’yle iş birliği yapan sosyalistler idam edilmiş, “devrim” hiç arzu edilmeyen bir yere gitmişti. İran karanlığa bürünmüşken ve yıllardır dünyayı Orta Çağ perdesinin ardından izlerken Şahları da Vururlar’ı tekrar sahnelemek doğru muydu? Uzun uzun tartışıldı bu konular. Ferhan’ı ikna eden biraz da ekibin ısrarı oldu sanırım. Bazı sahneleri atmaya karar verdi, bazılarında revizyona gitti. İşin sonunda herkesten daha fazla savunur oldu oyunu. Tüm bunlar 2019 sonbaharında oldu. İran’da isyan başlayacağına dair bir veri yoktu. Mahsa Amani öldürülmemiş, ülke ayaklanmamıştı. Sanatçı öngörüsü diyorum ben buna. Yıllarca oynamayı reddettiği bir oyunu böyle bir zaman diliminde sahnelemeye karar vermek, sadece ekibin ısrarıyla açıklanamaz. Ferhan zamanın sınırlarını delik deşik eden, gelecekten gelen bir adam sanki!
Türk Solu: Oyunun sadece antiemperyalist değil, aynı zamanda antifaşist bir mesajı var. Oyunda İran halkı, son bir şans için kendisiyle tavlaya tutuşan Şah Rıza Pehlevi’ye, “sana lazım yedi yedi, o da daha icat edilmedi” diyor. Cumhuriyet’in 100. yılında Türkiye’de de benzer bir çatışmanın, saray-halk saflaşmasının içindeyiz diyebilir miyiz? Birileri tarihin ve genç kuşakların hükmüne karşı hâlâ “yedi yedi” beklentisi içinde sanki.
Elif Durdu Şensoy: Şahları Da Vururlar bir dönem oyunu… Ancak “saraylar” yıkılmadıkça her daim güncelliğini koruyacak bir oyun. Şah Rıza prototipini faşizmin hüküm sürdüğü her yerde görüyoruz. Her diktatör kendi piyonlarını yaratıyor; işin en acıklı kısmı bu bence. “Piyonlar olmasalar, Şahlar mat olurlar!” diyor Ferhan, Şahları da Vururlar’da. Ne var ki sadece diktatörler değil, sırtını diktatöre dayayıp yol alanlar da “yedi yedi” bekliyorlar bu günlerde. Başka çareleri kalmadı sanki.
Türk Solu: Bugün İran’daki yeni isyan dalgası İranlı kadınların yaktığı kıvılcımla alevlendi. Muhalif bir kadın yazar ve tiyatrocu olarak, İran kadınlarının ve halkının mücadelesi üzerine düşüncelerinizi alabilir miyiz?
Elif Durdu Şensoy: Bu soruyu yanıtlamak gerçekten zor. Ne desem İranlı kadınların hakkını layıkıyla veremeyeceğimi düşünüyorum. Memleketlerini yaşanılabilir bir mekâna dönüştürme savaşı veriyorlar.
Yaşam, özünde çok değerli; hayatı sevmediğimiz anlarda bile ona tutunmak için uğraş içindeyiz. Nefes almaya çalışıyoruz çünkü dünyada kalmak için sebeplerimiz var. İşime gidiyorum, sokaklarda dolaşıyorum, ne istersem onu giyiyorum, seyahat etmek için bir erkeğin iznine ihtiyacım yok! Özgürlük -görece özgürlük tabii- bizim elimize sunuldu. Oy hakkı için sokaklarda bağırmamıza gerek kalmadı. Saçımızı açmak için bedeller ödemedik. Belki de tüm bunlar için savaş vermediğimiz için hiçbir şeyin kıymetini bilmiyoruz.
Türk Solu: Ferhan Şensoy gibi siz de bir edebiyatçısınız. “Der Flamingo: Bir Güney Cihangir Hikayesi” eseriniz bir günce/roman niteliği taşıyor. Cihangir’in sıkça es geçilen bir yanını ele almışsınız. Bu semt aslında Gezi Direnişinin merkezinde yer alıyordu. Parka polis girdikten sonra dahi haftalarca Cihangir’in dar sokaklarında direniş ve dayanışma devam etti.
Siz sade, mizahi, alçakgönüllü ancak çok güçlü ve etkileyici bir dille direnişten sonraki süreci ele almışsınız. Direnişten hemen sonra Ferhan Şensoy, artık gençlik ve Türkiye için çok daha umutlu olduğunu belirtmişti. Acaba Ortaoyuncular, Cihangir ve Beyoğlu’nun direniş hikâyesini bir oyun olarak sergileyebilir mi ileride?
Elif Durdu Şensoy: Gezi Direnişi pek çoğumuzun hayata dair umutlarını yeşertti. Ben bunu bir başlangıç olarak görüyorum. Bundan sonra her romanda Gezi’nin izi sürülecek sanki…
O sıralar Masal Müfettişi’ni oynuyorduk Ses Tiyatrosu’nda. Masalların bile denetlendiği faşizan bir sistemde, söz konusu diktatörün ülkeden kaçmasıyla bitiyordu oyun.
Masal Müfettişi’ni oynamaya başladığımızda ne Gezi Parkı gündemdeydi ne Taksim Kışlası ne ağaçlar… Direnişin oyununu, direnişten önce oynadığımızı söylesem yanlış olmaz. Ferhan’ın sanatçı öngörüsü yine devrede! Belki bir gün Der Flamingo’yu da oyunlaştırırız, kim bilir…
Türk Solu: Bundan 10 yıl sonra Ortaoyuncular’ı nerede hayal ediyorsunuz? “Şahları da Vururlar” 20. kez sahnelendi. Seyirci Ferhan Şensoy’un misyonuna ve Ortaoyuncular’a sahip çıkacağını gösteriyor. Bir dahaki proje ne olabilir?
Elif Durdu Şensoy: Ortaoyuncular, repertuar günlerine dönecek elbette. Buna bütün kalbimle inanıyorum. Ferhan’ın kızları Müjgan Ferhan ve Derya, babalarının mirasını layıkıyla taşımak için insan üstü çaba sarf ediyorlar. Şahları da Vururlar’da çok büyük emekleri var. Bir sonraki oyunda onları da sahnede göreceğiz.
Her gün yeni projeler üreten bir ekibiz. Ferhan’ın tedrisatından geçmiş bir avuç deliyiz! Ferhan’ın yazıp da oynamadığı oyunları var, yarım bıraktığı oyunlar var… Yeni bir şeyle çıkmak istiyoruz izleyicinin karşısına. Güzel olacak çünkü buna gönüllüyüz. Ferhan’ın ektiği tohumlar yeşerecek. Tiyatro bizim ana vatanımız!
Sefa Tantoğlu
Türk Solu: “Şahları da Vururlar”, 1980’de ilk kez sahnelendi. Ferhan Şensoy’un bir tespiti var. “Bu oyun bu benim klasiğimdir. Ama artık sergilemiyorum. Çünkü İran’daki siyasi gelişmeler farklı bir yöne doğru evirildi.”
Oyunda İran halkının Şah’a karşı mücadelesi anlatılıyor. Bu devrim sonradan bir karşıdevrime dönüştü ve molla diktatörlüğü kuruldu. Ancak Şensoy, 2019’da tekrar sahnelenmesine bir karar veriyor. İran ve Türkiye’de yaşanan yeni siyasi gelişmeler sonucunda mı böyle bir karar verdi sizce?
Sefa Tantoğlu: Aslında doğru orantılı diyebiliriz. Tabii ki biz İran’ın şu anki politik gündeminin oluşacağını bilmiyorduk Ortaoyuncular olarak. Projeye başlarken pandemi öncesi süreçteydik. İran’da halk hareketlerinin tekrar canlanması tarihsel olarak zaten daha sonrasına denk geliyor. Aslında bence bizim çok da öngördüğümüz bir şey değildi ama bu denk geliş olayların ve dünya çapında özgürlük mücadelelerinin niteliğinin çok da değişmediğinin bir göstergesi. Oyunun 1980’de yazılıp 2023’te yeniden sergileniyor olması oyunun belgesel politik güldürü özelliği taşımasından da kaynaklanıyor. Siyasi bir güldürü var işin içinde, ironisi var. Bu ironi 40 yıl sonrasında geçerli. Eserin gücünü gösteriyor.
Aradan geçen bunca yıl neticesinde hâlâ hiçbir şeyin değişmemiş olması bizim seyirciye anlatmak istediğimizle çok doğru orantılı.
Türk Solu: Ayrıca Cumhuriyetin 100. yılındayız. Bugün dahi Türkiye’de Cumhuriyet hedef alınıyor. Adeta bir şah rejimi yaşıyoruz biz de, bir saray cumhuriyet tartışması hâlâ var. Ferhan Şensoy’un kararı belki de bu yüzden bilinçli bir karardı.
Sefa Tantoğlu: Buradaki Ortaoyuncular, benim de büyüklerim, ustalarım. Zaten Ferhan Hocamızın hep öngörüsünden bahsederler. Ferhan Hoca’nın bu öngörüsü şeytan tüyü gibi. Maalesef ki bizim ülkemizde de gündem o anlamda değişmiyor.
Türk Solu: Ferhan Şensoy’un oynadığı rolde oynadınız. Ömer Hayyam rolünde. Zor bir sınav olmalı. Nasıl hazırladınız kendinizi? Ferhan Şensoy gibi oynamalıyım diye mi düşündünüz? Bir Keloğlan tiplemesi gibiydi oyunculuğunuz. Sıradan bir halk kahramanını çok iyi sahnelediniz.
Sefa Tantoğlu: Şimdi bu saray ve maiyetinin dışında böyle saf pür bir Hayyam’ı anlatabilirsem hikaye daha çarpıcı olur diye inandım. Ferhan Hoca’nın üslubunun zaten yansıtabildiysek ne mutlu bize ama onu taklit etmek bir başarı getirmezdi. Oyuncu olarak beni de tatmin etmezdi. Bu yüzden ustamın da bence istediği, ondan öğrendiğim şeyleri kendi üslubumla sahneye yansıtmam olurdu. Ferhan Şensoy, hep diyorum bir tane. O taklit edilemez. Taklitleri kötü taklitler olur. O yüzden ömrü vefa etseydi ve hani bu rolü o yaşarken bana vermiş olsaydı, izlediğimde eğer ki gurur duyuyorsa ne mutlu bana. Ama şu anda da umuyorum gurur duyuyordur. Yani ben de onun bıraktığı yerden devam ettirebiliyorsam ne mutlu bana gerçekten.
İlksen Ökte
Türk Solu: İlksen Hanım, siz oyunda “sözcüment”tiniz. Ferhan Şensoy’un edebi sesi, hikâye anlatıcı olarak rol aldınız. Son günlerde İran’daki kadınların başlattığı bir mücadele var. Oyunun metninde de bundan dolayı bazı değişiklikler var. Bu oyunu aynı zamanda İran kadınlarının özgürlük mücadelesine destek mesajı olarak algılayabilir miyiz?
İlksen Ökte: Biz oyuna hazırlanıyorken hep Ferhan Hoca da şu anda yaşasaydı mutlaka şu anda gündemdeki İran’ın durumunu mutlaka bir gönderme yapardı, güncelleme yapardı oyunla ilgili derdik. Biz de öyle bir dokunuş yaptık aslında sonuna. Şarkıda da hatta öyle bir şey eklendi. “Bak kıza, bak kıza” kısmı aslında İranlı kadınlara bir gönderme. Genel anlamda tabii ki büyük bir yara olduğu için oraya gönderme yaparak biz de final yaptık şarkıdaki dokunuşta.
Serap Günaydın
Türk Solu: “Şahları da Vururlar” oyunu İran’daki Şah dönemindeki dikta rejimini ve rejimin yıkılmasıyla ilgili tarihsel süreci ele alıyor. Şimdi ise İran halkı molla diktasına karşı mücadele ediyor. Sahnelenen oyunu bugünkü direnişe bir gönderme olarak da yorumlayabilir miyiz?
Serap Günaydın: İran’da yaşananlar tabii herkesi rahatsız ediyor. Ancak ben Ferhan Bey’in bu oyununu bir dönem oyunu olarak değerlendiriyorum. Yine de oyuna küçük güncel, Türkiye ve İran ile ilgili göndermeler ekledik ama bence güncel bir oyun olarak değerlendirmemek lazım bu oyunu. Döneminin oyunu. Her daim de öyle kalacak. Sonuçta hiçbir devrim eskimiyor. Her devrim her zaman taze. Yeniliklere bir şekilde de yol açıyor. İran öyle bir konumda ki her daim değişim ve devrim sürecektir. Ama bazen mollalar gelir iktidara, bazen şahlar gelir, bazen başkaları gelir. Ferhan’ın evet öngörüsü bugünleri görmesi başka bir doğru.
Bu oyunu uzun yıllar tekrar sahnelememesi, dönem oyunu olduğu için ilgiyi görmeyeceğini düşündüğü içindi. Ama bizim de biraz ısrarımız oldu. Çok istiyorduk biz de. Dışarıdan da, yani seyircilerimizden de, çok talep vardı. Çok görmek istiyordu bu oyunu herkes. Çünkü uzun süredir pek çok seyirciye ulaşamamış bir oyundu bu. Daha doğrusu yaşı yetişmeyenlere… Ortaoyuncular izleyicisi zaten kuşaklar boyudur. Öyle insanlar geliyor ki baba, oğul, torun aynı anda. Bu oyunu tekrar sergilediğimizde bugünkü gündem yoktu. Oyunu biz çalıştıktan sonra İran’da tekrar halk hareketleri başladı. Oldu. Evet, iyi de bir şey oldu o anlamda. Bizim oyunumuz da kadınların mücadelesine bir gönderme oldu.
Orkun Akyıldız
Türk Solu: Siz Ortaoyuncular arasında genç kuşaktansınız. Nöbetçi Tiyatro’dan yetişme. Nöbetçi Tiyatro da Ferhan Şensoy’un adeta bir tiyatro akademisi gibi düşündüğü ve kurduğu bir yerdi.
Orkun Akyıldız: Ben yaş olarak bu tiyatrodaki evet en genç oyuncuyum. Doksan ikiliyim yani. Otuz yaşındayım. Ama 2010’dan beri burada profesyonel olarak oynuyorum. On iki sene oldu. On sekiz yaşındayken başladım. On iki senedir devam ediyorum.
Ortaoyuncular geleneğini ayakta tuttuğumuz gibi Nöbetçi Tiyatro da devam edecek. Tabii bu, sadece benim tek başıma verebileceğim bir karar değil. Hepimizin gönlünden geçen bu. Ama ne zaman, ne şekilde kimler önderliğinde nasıl olacak bu daha belli değil. Ancak illaki devam edecektir.
“Şahları da Vururlar”ı yeniden sahneleme kararı alındıktan sonra araya pandemi girdi. Daha sonra Ferhan Bey vefat etti. O zaman Ortaoyuncular ayakta kalmak için kendi aralarında bir toplantı yaptı. Ne yapalım? Nasıl devam edebilir?
Buradaki en genç oyuncu benim. Ama on iki senedir buna rağmen buradayım. Buradaki diğer insanlar yirmi, yirmi beş, otuz, otuz beş, kırk senedir zaten birlikteler. Dolayısıyla buradaki oyuncuların bir araya gelip konuşması şirketteki bir toplantı gibi olmuyor. Tam bir mücadele arkadaşlığı gibi oluyor. Pandemi sürecinde yaşanılan talihsizlikler sonucu herkes bu konuda zaten fikir beyan ediyor, çözüm arıyordu. Hepimiz kafa patlattık, ne yapabiliriz, ne edebiliriz dedik.
Tabii şey çok zor bir süreçti. Ferhan Hoca’mızı da kaybettik. Sonuç olarak herkes bu tiyatronun iyiliğini istiyor. Ama işte çözümlerden aralarında gerçeğe en yatkın olanı, en doğru olanı seçmek lazımdı. Görüyoruz ki sanırım öyle de oldu. Bugün yirminci oyun oldu.
Seyirci yanımızda, beğeniliyor oyun. Çünkü zor bir şey sonuçta. Kırk yıl önce oynanmıştı ve yine seyirci tabii ki de bizim yanımızda ama sadece bizim yanımızda da değil yani. Ferhan Hoca’yı da destekliyor. Onun kırk sene önce bile olsa söylemiş olduğu sözlerin arkasında hâlâ ona destek vermek için. Aslında o gün bugün hâlâ o sahnede olmasa bile onun esprilerini duymak için yine buraya geliyorlar. Onun tiyatrosunu görmek için geliyorlar. Biz bu mirası bir şekilde, bir noktasından sahipleniyoruz. Ve tabii ki de devam ettirmek için elimizden geleni yapıyoruz
Sadece şöyle bir şey var. Rahatlamak çok tehlikeli. Rahatlamak sonucunda “tamam oldu, biz bunu yaptık” demeye de getirir ve o zaman bir anda tepetaklak gitmeye başlarız.
Türk Solu: Evet peki bundan sonra yine Ferhan Şensoy oyunlarıyla mı devam edeceksiniz Ortaoyuncular olarak?
Orkun Akyıldız: Bunun yanıtı da aynı. Tek başına, bir kişinin değil, kolektifin vereceği bir karar. Hepimizin tabii ki de şöyle bir düşüncesi var. Yani bu tiyatronun kurucusu, yazarı, yönetmeni kırk sene boyunca Ferhan Şensoy’du. “Şahları da Vururlar” ise her ne kadar çok popüler ve önde gelen bir oyunu olsa da, seyirciye uzun süredir hiç ulaşmamıştı. Az oynanmış, çok oynanmış ve hatta hiç oynanamamış ama hâlihazırda olan elliden fazla oyunu var. Aslında bu hazine burayı ayakta tutar. Aynen öyle yani. Bir sonraki oyun Ferhan Hoca’nın şu oyunu olur demek çok zor. Ama ben şahsen “Kahraman Bakkal”ı çok isterim.
Türk Solu: “Şahları da Vururlar” kırk üç yıl önce sahnelenmiş politik bir komedi. Kırk yıl sonra dönüp dolaştığımızda İran’da yine devrim rüzgarları var. Bu sefer İran kadını ayağa kalkıyor. Sadece İran’da değil, Türkiye’de de bir özgürlük mücadelesi var. Cumhuriyet’in 100. yılında, Türkiye’de de bir saray ve halk çelişkisi içindeyiz.
Orkun Akyıldız: Neticede tarih tekerrürden ibarettir. İran’ın bugün yaşadığı şey ya da bizim bugün yaşadığımız şeyi tarihte ilk defa biz yaşamıyoruz. İran’daki kadınlar da bunu tarihte ilk defa yaşamıyorlar. Bunlar her daim yaşandı. Zaten bugün bu oyunun bana göre en büyük esprisi bu. Bundan bin yıl önceki ya da beş yüz yıl önceki otokrasi ile yönetilmiş bir imparatorluk olur, ülke olur, ada olur, kasaba olur, hiç önemli değil. Faşist diktatörlükler de olabilir. Hiç fark etmez. Hep aynı şeylerin yaşandığını, aynı tiplerle, hep üç aşağı beş yukarı aynı hikâyelerin yaşandığını görüyoruz. Sonucunda da üç aşağı beş yukarı hep aynı sonla bittiğini de görüyoruz: Nihayetinde şahlar da vuruluyor.
Türk Solu: Şah bir sıçrıyor, iki sıçrıyor, ancak oyundaki gibi “yedi yedi” zarını atamıyor sonunda.
Orkun Akyıldız: İşin kötü tarafı şu ki. Bazen Şah gidiyor, molla geliyor. En sonunda “yedi yedi” zarını atamıyorlar ve devriliyorlar. Ama maalesef ki bu bir döngü. Yani sonunda yani kendi sonlarını hazırlasalar da, İran’da Şah’tan sonra gelen süreçte gördüğümüz gibi, o son sonsuz bir mutluluk çağını başlatmıyor maalesef. Bizim için de şu anlama geliyor. Mücadele bitmiyor. Bitmeyecek.