Geçtiğimiz hafta itibarıyla Finlandiya’nın NATO üyeliği önündeki son engel kalkmış oldu. Katılım protokolü, Macaristan Parlamentosu’ndan sonra TBMM’de de yasalaştı.
Kuşkusuz, güncel anlamıyla bunun Ukrayna Savaşı ile doğrudan alakası var. Ama NATO’ya katılmanın Finlandiya için önemi sadece güncel dünya siyaseti değil. İşin bir de jeopolitiği var ve üstelik bu jeopolitiğin bir de yaşanmışlığı, yani tarihi var.
Polonya, Nazi-Sovyet Paktı’ndaki gizli planlama dâhilinde bir ay içinde tarumar edilince Stalin, gözünü Finlandiya’ya dikmeye başladı. Fakat Rusya, Kış Savaşı’nda tarihinin en sert kayalarından birine çarpacaktır.
Fin halkının kaynakları son derece kısıtlıdır ancak Polonya Yahudilerini Hitler’e peşkeş çekecek kadar ahlaksız bir düşman karşısında Finlandiya’nın topyekûn vatan savunması yapmaktan başka çaresi de yoktur.
Fin Ordusu, Kış Savaşı’nda Baltık’tan Kuzey Denizi’ne 1200 km’lik hattın her noktasında Sovyet savaş makinesine kök söktürmüştü. Stalin o kadar zor durumdadır ki, cephe gerisinde askerleri infaz etmekle görevli meşhur politruklar (siyasi komiser) tayin edilir. Ama kâr etmez.
Stalin, olağanüstü orantısız bir güçle girişip rezil olduğu savaşta 70 bin Fin askerine karşılık 400 bin askeri Karelia, Salla ve Petsamo’ya gömer ve dikkatini Baltıkların işgaline verir.
Stalin, 1941’den itibaren Hitler’e karşı ABD ve İngiltere’den topladığı teçhizat gücünü yeniden Finlandiya’ya diz çöktürmek için kullanır ama Devam Savaşı’nda da sıkı bir direnişle karşılaşır. Finlandiya şartları ağır bir barışa razı olur ama yok olmaktan kurtulmuştur. 3 yılı aşan ikinci perdede Finler 60 bin kayıp verirken 200 bin Sovyet askerini de yerin altına göndermiştir.
Sanıyorum Finlerin bir Mehmet Âkif’i olsaydı herhalde “Allah bir daha bu millete bir Kış Savaşı ve Devam Savaşı yaşatmasın” derdi. NATO üyeliğine Fin halkının verdiği destek, işte bu sebeple %70’lerin üzerinde. Hatta denilebilir ki NATO üyeliği hedefinin gerçekleşmesi, son derece yıpranmış Sanna Marin’e ikinci bir dönemi az kalsın garanti ediyordu. Marin’in partisi, seçimleri kıl payı farklarla üçüncü tamamladı.
Rusya’nın, 1300 km kara sınırını paylaştığı Finlandiya’nın NATO’ya üye olması karşısında verdiği tepki ise, son derece öğreticidir. Bir yıldır NATO üyeliği peşinde koşan Finlandiya ve İsveç, Kremlin’den ve Kremlin medyasının şaklabanlarından gelen tehdit dolu mesajların dışında hiçbir tepkiyle karşılaşmadı. Rus televizyonlarında “Finli kardeşlerimizi özgürleştirmenin zamanı geldi” cümleleri havada uçuyor. Bu kadar…
Türkiye’de Rus muhiplerinin çokça sattığı Kremlin tezine göre Ukrayna’nın başına gelenler, NATO’ya girme teşebbüsü, pardon, “NATO’nun doğuya genişlemesi” yüzündendi. Oysa tam bir yıldır Rusya, ne Finlandiya ne de İsveç’e saldırabilmiş değil. Bu vakitten sonra da bunun pek mümkün olmadığı ortada ama sorun, Rusya’nın epey düşük olduğu ortaya çıkan ve günden güne düşmekte olan kapasitesi değil her an her şeye yeltenebilecek dengesizlikte olması.
Finlandiya’nın (ve İsveç’in) NATO’ya katılmasının Rusya açısından çok daha ağır jeopolitik sonuçları var. Rusya, Kuzey Denizi’nde tamamen NATO ile sarılmış halde ve Baltık, artık bir NATO denizi. Rusya’nın Moskova’dan başka tek gerçek şehri St. Petersburg ise artık NATO’nun burnunun dibinde.
Özetle, Rusya’nın güvenlik endişeleri meselesi gerçekten NATO’dan ibaret ise Ukrayna’nın muhtemel NATO üyeliği, Finlandiya ve İsveç’in üyeliğinden çok daha az öncelikliydi. Diktatör Putin’in, ülkesi Rusya’dan ayrıldığı nokta tam da burası.
Gerçekte Rusya’yı batağa sürükleyen, yönetici aklın hastalıklı emperyal refleksleri. Kremlin’deki diktatörlük, Çin’in bile NATO’ya üye olmasına tahammül edebilir ama eski bir Sovyet uydusunun, hele hele bir Slav ülkesinin özgür seçimlerle demokratik kararlar almasına ve kendi yolunu çizmesine tahammül edemez.
Rusya’da muhalefetin benzer taleplerle yükselmesi, siyasi cinayetlerle bir yere kadar bastırılabilirdi. Toplumun “Büyük Vatan Savaşı” (siz buna 1984’teki Okyanusya’nın savaşı deyin) psikolojisiyle güdüldüğü bir Rusya’da muhalefetin sonunu getirmek ve Kremlin’deki faşist konseyin bekasını garanti altına almak çok daha olanaklı.
Eski Doğu Bloğu ilhaklarıyla inim inim inlemiş 14 ülke, 90’lardan beri teker teker Rusya’dan kaçıp NATO’ya sığındı. Jeopolitiğin ve değişmez Rus saldırganlığının kaçınılmaz sonucu, Finlandiya’nın da NATO’ya katılmasıydı. Ukrayna savaşı, sadece süreci hızlandırdı hatta Ukrayna’nın önüne geçirdi.