Bir kadın önce tehdit edilir. Kadın, tehditlere boyun eğmez, şikayetçi olur ama şikayeti dikkate alınmaz. Evi bir grup erkek tarafından basılır, yine şikayetçi olur. Yetkili merciler çözüm üretmemeye devam eder. Tehditlerin önü arkası kesilmez. Kadın, bu tehditlere rağmen kararlıdır. Erkek egemen sisteme boyun eğmez. En sonunda kurşunların hedefi olur.
Ülkemizde kadın cinayetleri haberlerinin seyri genelde bu şekildedir. Şikayetler sonuçsuz kalır ama kadın dernekleri, feminist gruplar ve kişiler, konunun peşini bırakmaz. Kadının yanında yer alarak sesini duyurmasına yardımcı olur. Ama bu kadın Meral Akşener olunca iş değişiyor. Feminist gruplar, kadınlar kafalarını kuma gömmeyi tercih ediyorlar. Siyasi kimliğinden bağımsız olarak bir Türk kadınına sahip çıkmak bizlere düşer. Merak Akşener’i yeterince “kadın” olarak görmek istemeyenlerin fikirleri belki değişir.
Kadın kimliğine yapılan saldırı
Meral Akşener’e yapılan saldırılar İyi Parti’yi kurma sürecinde başladı. İlk başta Cumhur İttifakı’nın küçük ortağı MHP’liler bu saldırıyı başlattı. Daha sonra büyük patron görevi devraldı. Zihniyetleri aynı olduğu için farklı değerlendirmiyoruz. Bir kadının siyasete girip, işin başına geçmesi en büyük korkuları olduğu için bu saldırılar devam ediyor.
Meral Akşener’i protesto eden ülkücüler, ilk başta ona etek ve ayakkabı attılar. Etek ve topuklu ayakkabı giymeyi “aşağılayıcı” olarak gördükleri için bu dahiyane fikirle tehditlere başladılar. Daha sonra bir gece vakti Meral Akşener’in evini bastılar. Baskı gördüğü için evini terk eden kadınlara, eski kocalarının yaptığı baskınlara benzer bir yöntemdi.
Ülkücüler yetmeyince AKP ekibi devreye girdi. İki parti de kadın düşmanı olduğu için kadının namusuna söz söyleyerek ilerlemeyi tercih ettiler. 2017 yılında TBMM Başkanı olan İsmail Kahraman “Meral Kılıçdaroğlu” diyerek bunu yaptı. O dönem Meclis’te yer alan kadın milletvekillerinden hiçbiri bu konu hakkında konuşmadı. Meral Akşener, tuvalet parası olduğunu belirterek, 1TL’lik tazminat davası açtı.
Bu tehditlerin kâr etmediğini görünce, devreye Recep Tayyip Erdoğan girdi. Meral Akşener, Rize’de yaptığı esnaf ziyareti sırasında büyük bir protestoyla karşılaştı. Protesto değil de buna linç desek daha doğru olur. Rize’nin kendi memleketi olduğunu hatırlatan Tayyip Erdoğan, “bunlar daha iyi günleriniz” diyerek tehditlerine devam etti.
Bu tehditlere cezaevi göndermesiyle devam etti:
“Birileri şu an cezaevinde süre dolduruyor, aynı yola sen de düşebilirsin. Hanımefendinin kaçacak deliği de yok. Çünkü o milletvekili de değil. Onunla hemen hesaplaşacağız. Onun hesabı ağır olacak,” dedi.
Meral Akşener, mitinge valiziyle çıkarak, cezaevinden korkmadığını gösterdi.
Geçen hafta Tayyip Erdoğan tehditlerine yeni bir boyut kazandırdı: “Bizim adımıza dikkat et. Benim adım Tayyip; soyadım da Erdoğan. Konuştuğun zaman buna göre konuş. Beni kendinle uğraştırma,” diyerek, Meral Akşener’i hedef gösterdi. Açıklamadan iki gün sonra İYİ Parti İstanbul İl Başkanlığı kurşunlandı.
Kimsenin ifadesine inanmadığı bir kişi gözaltına alınıp, serbest bırakıldı. Kurşunlama basit bir asayiş olayı gibi gösterilmek istendi. Tayyip Erdoğan, olayın failini bulduklarını söyleyerek, Meral Akşener’den özür dilemesini istedi. Bu tavır da kadın katillerinin sergilediği tutumla aynıydı.
Feminist grupların saldırıya tepkisi
Meral Akşener’e yapılan bu saldırılar, yaklaşık 6 yıldır devam ediyor. Son kurşunlama olayı dahil, feminist grupların bu olaylar karşısında aldıkları tavrı bulmaya çalıştım. Ama hiçbir açıklama bulamadım. Bırakın açıklamayı bir tweet bile atmamışlar.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız platformu sözcüsü Fidan Ataselim, bu konuda sessizliğe gömülmüş. İstanbul Sözleşmesi’ni her grup toplantısında gündeme getirirken, bir kadın siyasi lideri görmezden gelmeyi tercih etmiş.
Evrensel yazarı, kadın hakları savunucusu olarak bilinen Ayşen Şahin’i televizyonlarda sık sık görüyoruz. Konu Meral Akşener olunca o da sessizliği tercih etti.
“Kadın kadının yurdudur” sloganını her fırsatta yineleyen bu isimler, kadın tanımını neye göre belirliyor?
“İstanbul Sözleşmesi Yaşatır” sloganlı mor maskeyi, kendisine yapılacak saldırıları göze alarak Meclis’te takan Meral Akşener “kadın” değil mi?
Kendi mahallerinden olmayan kadınları yok sayarak feminist mücadele verilmez.
“Hepimiz birbirimizin kızkardeşiyiz” sloganını hayata geçirmek bu kadar zor olmamalı.
Meral Akşener, kendi tabanına kadın liderliğini kabul ettirdi ama feminist gruplara kabul ettiremedi.
Kadın milletvekilleri Meral Akşener’e sahip çıkmadı
Sessiz kalan kadınlar sadece feminist gruplarla sınırlı değil. Siyasi partilerin kadın milletvekillerinde de aynı sessizlik hâkimdi. Hem muhalefet hem de iktidar partilerin kadın milletvekilleri tepki göstermedi.
Son zamanlarda parlatılan TİP’in kadın milletvekili ve sözcüsü Sera Kadıgil hiçbir açıklama yapmadı. Meclis’te kadınların sayısının artmasından dem vururken, kadın siyasi parti liderine yapılan saldırıya karşı sessiz kaldı. Kadın milletvekili adaylarının diğer partilere göre daha çok olmasıyla övünen Sera Kadıgil’in bu tavrı samimi olmadığının göstergesidir.
HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan da sessiz kalan isimlerden. Eş başkanlıkla kadın siyasi liderlere söz hakkı vermekle övünen HDP, faşist zihniyetini burada da gösterdi. Meral Akşener’e yapılan saldırıyı görmezden gelerek bunu kanıtladılar.
AKP cephesinde de durum farklı değil. İstanbul Sözleşmesi’ni savunmasıyla bilinen AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin ise sadece “Öncelikle amasız fakatsız geçmiş olsun İyi Parti” diyerek bir tweet attı. Ardından Meral Akşener’i “sanrılar üzerine siyaset yapmakla” suçladı.
Kendi tabanı tarafından kadın haklarını savunduğu iddiasıyla linç edilen Özlem Zengin’in tavrının samimi olmadığını da burada bir kere daha gördük.
Tayyip Erdoğan’ın kızlarının yönetiminde yer aldığı KADEM de hiçbir açıklama yapmadı.
6’lı Masa içinde de aynı tavrı görebiliyoruz. 6’lı Masa’da çıkan krizde bir anda Meral Akşener’e saldırdılar. Masanın tutumunu eleştiren bir kadın olduğu için saldırının dozunu kaçırdılar. Ortada toptan değişmesi gereken bir zihniyet var aslında. Tüm siyasi düşüncelerden bağımsız olarak Meral Akşener’e yapılanlar, hiçbir erkek siyasetçiye yapılmadı.
Siyasette kadın olsun
Meral Akşener, kendisine yapılan saldırıların nedenin kadın olmasından kaynaklandığının farkında. İl Başkanlığı’na yapılan saldırıdan sonra bunun vurgusunu yaptı. Kadının her alanda kolay lokma olarak görüldüğünün bilincinde. Bu zorluklara karşı kadınlara çağrı yaptı, maalesef bir kesim görmezden gelmeyi reddetti.
Meclis’te kadınların çoğunluğunu savunanlar, bir kadın siyasi parti liderine sahip çıkmalıdır. Bu, siyasete kadın eli değsin diyenler için bu önemli bir sınavdı ama maalesef geçemediler bu sınavı.
Yeni Zelanda kadın başbakanı her fırsatta örnek gösterildi. Başbakanlığa talip kendi ülkemizde bir kadın siyasi parti lideri var. Onun siyaset yapmasına engel olanlara karşı ses çıkarmak, politikalarını desteklemek veya oy vermek değil.
Bir siyasi parti liderine bunlar yapılırken, sokaktaki kadına neler yapılıyor bir düşünün. Sokaktaki kadını korumak için bütün kadınlar birbirlerine sahip çıkmalıdır. Kadınların sokakta rahatça yürüyebilmesi için kadınlar mecliste yer almalıdır.
Gerici ittifaka karşı kadınlar birleşmeli
Seçimlere kısa bir süre kaldı. Cumhur İttifakı’na Hüda-Par ve Yeniden Refah Partisi katıldı. Orta Çağ zihniyeti siyasete hâkim kılınmaya çalışılıyor. Bu partilerle yapılan ittifak pazarlığında temel mesele kadın haklarıydı.
Yeniden Refah Partisi, Cumhur İttifakı’na katılırken bir takım taleplerle geldi. Bunların temel konusu kadın haklarıydı. Kadınlara sadece evde oturup, çocuk yapma misyonu yükleyen bu zihniyetin sesini bu seçim sürecinde fazlasıyla görüyoruz.
6284 sayılı kanun tartışılmayacak bir kanun. Kanun, kadının boşanması durumunda kazanacağı hakları içeriyor. Çocuğun velayeti, nafaka gibi hakları olmadan kadın boşanabilir diyorlar. Fatih Erbakan kadın cinayetlerini bu kanunun arttırdığını utanmadan savunuyor. Kadın, aile içi şiddeti kabul edip evde oturmak yerine boşanarak, erkeğin kendini öldürmesinin yolunu açıyormuş.
6284 sayılı kanunun kaldırılırsa, Medeni Kanun’un da tartışıldığını görürüz.
Yeniden Refah Partisi’nin sunduğu ve kısmen kabul edilen teklif, kadına zulmü içeriyor. Toplumsal cinsiyet eşitliğini eşcinselliğe bağlamak da dahiyane fikirleri. Toplumsal cinsiyet eşitliği, kadın ve erkeğin toplumun her alanında eşit katılım hakkıdır. Yobaz zihniyet de bunun farkında. Ama biz eşit katılım hakkı istemiyoruz diyemedikleri için eşcinsellik diyerek baskın çıkmaya çalışıyorlar.
HÜDA-PAR daha da korkunç. Tam bir Taliban sisteminin yerleşmesini istiyor. Kadınlar okumasın, sokağa çıkmasın, hiçbir yerde söz hakkı olmasın. Okumayan kadın evde köle olarak kalsın, sadece çocuk doğursun istiyorlar.
Kadını anne olarak bile görmüyorlar, annelik kavramını da bilmedikleri için köle olsun istiyorlar. Bunun için de her türlü baskıyı, cinayet dahil her türlü yöntemi meşru sayıyorlar.
Kadınların son seçimi
14 Mayıs seçimleri kadınlar için var olma seçimi haline dönüştü. Yok olmak istemiyorsak, Cumhur İttifakı’nın dayattığı sisteme karşı durmak gerekiyor. Bu tarihi kavşakta kadınların sandıkta doğru kararı vermesi gerekiyor.
Kadınlar, Cumhuriyet’le birlikte kazandığı haklarından hiçbir şekilde taviz veremez. İranlı kadınların direnişini tüm dünya takip ediyor. İran’a dönüşmemek kadınların elinde. Kadınları yok sayan zihniyet sandığa gömülmelidir. Kadınlar demokrasinin, çağdaşlığın, Cumhuriyet değerlerinin teminatıdır.
14 Mayıs gecesi kadınların gecesi olsun. Meclis’te birikimli, güçlü kadınlar var olsun. Kadınlardaki değişimi bütün partiler görmeli. Hem Millet İttifakı’nın hem Cumhur İttifakı’nın bunu görerek adım atması gerekiyor.
Değişen kadınlar, haklarının farkında ve bırakmamak için her türlü mücadeleyi vermeye hazırlar.
Kadın seçim pazarlıklarının merkezinde değil, hayatın merkezinde olmalıdır. Hangi siyasi görüşten olursa olsun kadın mücadelesini yükselten güçlü kadınların yanında yer alalım. Bu dönemde mahalle ayrımı yapmak, bütün kadınların aleyhine olur.