AKP 2014’ten beri hilesiz seçim kazandı mı?
Tarihimizin en önemli seçimine yaklaşıyoruz. AKP de kendi tarihinin en kritik seçimine giriyor. Son 3 yıldır, Korona olsun, ekonomik kriz olsun, deprem olsun, AKP ciddi oy kaybına uğradı ve muhalefet de 20 yıldır bir seçim kazanmaya hiç bu kadar yakın olmadı. Ancak yine de, her şeye rağmen, muhalif kesimden kimse “Bu seçimi kesin alırız.” diyemiyor. Bunun en önemli nedeni seçim güvenliği endişeleri.
Net bir şekilde ortaya koymak gerekiyor ki, 2014’ten bu yana AKP hiçbir seçimi “hilesiz-hurdasız” kazanmadı. Referandumdaki “mühürsüz oy skandalı”nı bir hatırlayalım. Ya da seçim geceleri bir anda kesilen elektrikleri… “Trafoya giren kedileri”… Anadolu Ajansı’yla yapılan manipülasyonları… Parmak boyasının ortadan kaldırılmasını… Normalde %10 olan yedek oy pusulası oranının bir anda %30’lara çıkartılmasını…
Sadece oy almak değil oyları korumak da şart. Ancak maalesef, muhalefet partileri bu konuda muhalif seçmen kadar hazırlıklı ve duyarlı değil. Her şeyden önce, durumun vahametinin farkında değil. Belki de seçim güvenliğinde asıl sorumluluk muhalefet partilerine düştüğü için, bu konudaki eksikliklerini itiraf etmek istemiyorlar.
Tarihimizin en önemli seçiminde muhalefet partilerinin en önemli gündeminin seçim güvenliği olması gerekiyor.
Öyleyse, AKP’nin bu seçimdeki olası “hile”lerinin üzerinde durmak ve bunlara göre önlem almak gerekiyor.
Deprem bölgesinde seçim güvenliği nasıl sağlanacak?
6 Şubat Depreminin ardından AKP’nin büyük oy kaybına uğradığı düşünülüyordu. Hatta seçimlerin erteleneceği konuşulmaya başlanmıştı. Ancak durum hiç de öyle olmadı. Bırakın ertelemeyi, AKP seçimleri erkene almayı tercih etti. Bunun belki de en önemli nedeni depremin AKP’ye yeni “hile” fırsatları sunmasıydı.
Deprem bölgesinde seçim güvenliği en önemli gündem maddelerinden biri olmalı. Her şeyden önce, deprem bölgesi OHAL ile yönetiliyor. 10 milyonu aşkın nüfusun, 5 milyonu aşkın seçmenin bulunduğu bir bölgede OHAL altında seçime girilmesi, elbette seçim güvenliği açısından büyük sıkıntılar barındırıyor. OHAL var iken, muhalefet partilerin sandık görevlileri acaba görevlerini yapabilecekler mi? OHAL yönetimi ve kolluk kuvvetleri engeller çıkaracak mı? Sandıkların ve oy çuvallarının güvenliği nasıl sağlanacak? Muhalefet, deprem bölgesinden veri akışı sağlayabilecek mi?
İkincisi, deprem bölgesinde seçmen kayıtlarında ciddi sıkıntılar yaşanıyor. “Resmi” ölüm rakamlarının gerçek ölümlerin çok çok altında olduğu çoğu kişi tarafından kabul edilen bir gerçek. “Resmi” kayıp sayısı 50 bin civarında. Ancak gerçek rakamın 200 binleri aştığı hesaplanıyor. Öyleyse “resmen” ölü kabul edilmeyen seçmenlerin oyları manipüle edilebilir. “Resmen” ölü gözükmeyen ancak gerçekte hayatını yitirmiş seçmenler adına toplu “AKP” oyları sonuçlara eklenebilir.
Üçüncüsü, deprem bölgesinde pek çok seçmen oy kullanma hakkını yitirdi. Malum, on binlerce depremzede, yerini yurdunu terk etti, başka şehirlere göç edip sığınmak durumunda kaldı. YSK kararıyla taşınmak zorunda kalmış bu vatandaşlarımız başvuru halinde bulundukları yerde oy kullanma hakkına sahip oldular. Çoğu depremzede bu durumdan habersizdi ve başvuru tarihlerini kaçıran çok sayıda insanımız oldu. Yaşadığı kayıplar ve içinde bulunduğu zor koşullar nedeniyle oy kullanmayı, bulunduğu yerde seçmen olarak kaydolmayı “önemsemeyen” de çok oldu elbette. Ancak bu konuda da maalesef muhalefet tarafından ciddi bir çalışma yapılmadı. Yine de olumlu bir gelişme var. Muhalefet partileri, kaydını bulunduğu bölgelere almayan depremzedelerin oy kullanacağı sandıklara “taşıma usulü”yle götürüleceğini açıkladı. Bu ne kadar mümkün olacaktır bilemiyoruz ancak yine de sorunun tamamını çözmese bile önemli bir gelişme. Muhalefet bu konunun üzerine titizlikle eğilmeli ve bir oyun bile önemli olduğunun bilincinde davranmalıdır. Kaydını yeni ikametlerine almayan depremzedelerin oy kullanması sağlanmalı, oy kullanamayanların yerine “hayalet seçmenler” tarafından AKP’ye oy verilmesinin de önüne geçilmelidir.
Suriyeli seçmenler
Bir başka önemli mesele ise Suriyeli göçmenler. Acaba kaç Suriyeli oy kullanacak? CHP’nin seçim güvenliğinden sorumlu isimlerinden Onursal Adıgüzel, yaptığı açıklamada bu rakamın çok da büyük olmadığını, 240 bin civarında olduğunu belirtti. Ancak 240 bin rakamı doğru olsa bile, yine önemli bir orandan bahsediyoruz. Tayyip Erdoğan’ın son 3 seçimi hep %51’le “kılpayı” kazandığını hatırlarsak, sırf bu 240 bin oyla bile çok şeyin değişebileceğini görebiliriz.
Suriyeli seçmenler konusunda artık yapılacak bir şey yok elbette. Suriyelilerin seçmen yapılmasına vaktinde karşı çıkılmalıydı. CHP bu duruma karşı eylemler yapabilir, protestolar düzenleyebilir, muhalif tabanı sokağa dökebilirdi. Bu fırsat kaçtı. Suriyelilerin oy kullanması sessizce kabullenildi. Fakat hâlâ yapılabilecekler var. Biraz önce bahsettiğimiz “resmen” ölü kabul edilmeyen yani seçmen listelerinden çıkarılmamış vatandaşlarımızın yerine Suriyelilerin oy kullanmasının önüne geçilmesi gerekiyor. AKP’nin böyle bir planı olabilir.
Tabii Suriyeli seçmenler konusunda üzerinden atlanan çok önemli bir mesele var. Bir sonraki seçimde (2028 mesela) vatandaşlık hakkı kazanan yeni Suriyelilerle birlikte 240 bin olan Suriyeli seçmen sayısı birkaç milyona ulaşacak. Böyle bir seçimi muhalefetin kazanması elbette imkansız. Hatta şöyle bir tabloyla da karşılaşabiliriz 2020’lerin sonunda: Ülkesine geri dönen Suriyeli seçmenler Şam’da vs. kurulmuş yurtdışı sandıklarda oy kullanabilir! Bu anlamda 2023 seçimleri gerçekten kritik. Yoksa 5-10 milyon Suriyelinin de oy kullanacağı seçimler dönemiyle karşı karşıya kalacağız.
Seçmen sayısındaki anormal artış
Yıllardır yaşanan bir sorun: Türkiye’de seçmen sayısı nüfus artış hızından daha fazla artıyor.
2018 seçimlerinde toplam seçmen sayısı 59.367.469 olarak açıklanmıştı. 2023 seçimleri için bu rakam 64.191.285. Anlayacağınız seçmen sayısında yaklaşık 5 milyonluk bir artış söz konusu.
2018 nüfusumuz 82.003.882’ydi. 2023’te ise bu rakam 85.279.553 olarak açıklandı. Yani yaklaşık 3 milyonluk bir nüfus artışı söz konusu. Nüfusu 3 milyon artan bir ülkenin seçmen sayısı nasıl 5 milyon artar?
Nüfusunuz 3 milyon artmışsa seçmen sayınızın da aşağı yukarı 2.5 milyon artması beklenir. “Resmi” rakamlara göre seçmen sayımız 5 milyon artmışsa, demek ki ortada 2.5 milyona yakın bir “hayalet seçmen” bulunmaktadır. Bu da neredeyse %2’lik bir oy oranına tekabül etmektedir.
Önemli olan, bu konuda muhalefet partilerinin ne yapacağıdır. Öncelikle bu durumun nedeni saptanmalı. “Ölülere” mi oy kullandırılacak? 240 binden çok daha fazla bir “Suriyeli seçmen” mi söz konusu? Denetimin çok daha az olduğu yurtdışı seçmen sayısında mı bir abartı var? (Yurtdışı sandık sayısının bu seçimde Afrika’nın pek çok ülkesi dâhil çok geniş bir çevrenin de eklenerek artması bir tesadüf değil tabii ki.) Muhalefet öncelikle sandık sandık seçmen listeleri üzerinde çalışıp bu garip duruma bir açıklık kavuşturmalı ve bu “%2,5’luk” hileye dur demeli.
En büyük hata seçim güvenliğini küçümsemek
Seçim yaklaştıkça, her seçim öncesinde olduğu gibi, Onursal Adıgüzel seçim güvenliği konusunda “hiç merak etmeyin her şey kontrol altında” tarzında açıklamalarda bulunmaya başladı. Aslında en önemli hata burada. Muhalefetin seçim güvenliğinden sorumlu isimleri “Hiç merak etmeyin” gibi açıklamalar yapıp bu konuda duyarlılığı azaltmamalı, bilakis “Kesinlikle endişe duyun, siz de katkıda bulunun” gibi muhalif tabanı harekete geçirecek kampanyalar yapmalıdır. Bunu yapmak yerine CHP’li yetkililer, maalesef, “her şey kontrol altında” açıklamalarında bulunuyor. Her seçimden sonra da bu tartışma yaşanıyor.
Hatırlanacaktır, 2018 seçimlerinden sonra Muharrem İnce, CHP’nin 13 bin 645 sandıkta bulunmadığını açıklamıştı. CHP’li yetkililer ise bu rakamın 13 bin değil bin 645 olduğunu söyleyerek kendini savunmuştu. Barış Yarkadaş ise CHP’nin 50 bin sandıktan bilgi alamadığını, 20 bininde ise hiç müşahidinin bulunmadığını açıklamıştı. Acaba hangi rakam doğru?..
Onursal Adıgüzel, CHP’nin 250 bine yakın sandık görevlisiyle sahada olacağını açıkladı. Seçimlerde toplam sandık sayısı 190 bin civarında olacak. Acaba bu 250 bin görevli her sandıkta en az bir kişi olacak şekilde planlanabildi mi, yoksa muhalefetin zaten güçlü olduğu sandıklarda 2-3 kişi görevlendirerek belli bölgeler “feda” mı ediliyor? Bu açıdan sandık görevlilerinin toplam sayısının pek bir anlamı bulunmuyor, önemli olan yaygınlık, her sandıkta bulunabilmek…
Anadolu Ajansı manipülasyonları ne olacak?
Anadolu Ajansı’nın seçimlerdeki rolünü hepimiz biliyoruz. 14 Mayıs akşamı da aynı senaryo yaşanacak. Tayyip Erdoğan’ın oy oranı belki de %80’lerde açıklanmaya başlanacak. Nedeni malum, muhalif sandık görevlilerinin pes edip sandıkları terk etmesini sağlamak.
Bu manipülasyonu engellemenin tek bir yolu var: Alternatif bir sonuç takip sistemi kurmak. Maalesef bu konuda 2018 seçimlerinde ciddi sıkıntılar yaşanmış, CHP’nin öncülük ettiği “Adil Seçim Platformu” seçim gecesi kitlenmiş, hiçbir sonuç açıklanamamıştı.
Alternatif bir sonuç açıklama sistemi kurmak için muhalefetin elinde yeterli imkanlar ve insan gücü elbette bulunmakta. Yeter ki, bu konuda gerekli ilgi ve alaka gösterilsin, ciddiye alınsın.
Seçim güvenliği Kavuncu-İmamoğlu-Kaftancıoğlu ekibine emanet edilmeli
Herkesin bildiği bir gerçek, İstanbul Belediye seçimlerinde Canan Kaftancıoğlu-Buğra Kavuncu ikilisi çok başarılı bir sınav vermişlerdi. CHP de İyi Parti de, o seçimde çok iyi örgütlendi ve sandık güvenliği sağlandı. Hem de iki kere… İmamoğlu’nun başarısındaki en önemli nedenlerden birisi de buydu. Önümüzdeki seçimlerde de bu iki isim mutlaka görevlendirilmeli, hatta seçim güvenliği ikisine emanet edilmelidir.
Ekrem İmamoğlu da “adam kazandı” gibi mesajlar atmak yerine olası hilelere karşı dik duruşuyla, Binali Yıldırım’ın erken zafer konuşmasına direnmesiyle ve muhalefetin sandık görevlilerine verdiği umut ve cesaretle de Kavuncu-Kaftancıoğlu ikilisinin işini kolaylaştırdı. Bu yüzden Ekrem İmamoğlu da önümüzdeki seçimlerde sandık güvenliğiyle mutlaka ilgilenmelidir.
İstanbul’da kendini kanıtlamış, tecrübeli bu üç isim 2023 seçimlerinin de “güvenli” bir şekilde geçmesini sağlayabilecektir.
Seçim güvenliğini endişesi muhalif seçmeni korkutmaz aksine cesaretlendirir
Muhalefet partilerindeki önemli bir hata da seçim güvenliği konusundaki kaygıların paylaşılmasının sanki seçimi kazanacağımız konusunda endişelerimiz, kuşkularımız varmış gibi görünüldüğü düşüncesidir. Halbuki, seçim güvenliği kaygısı yüksek tutulmazsa sandıklarda o güvenlik alınamaz. Seçim güvenliği küçümsenirse hilenin, hurdanın önüne geçilemez. Seçimlerde hile yapılacağı düşüncesi muhalif seçmenin sandığa gitmesini engellemez, aksine sandığa giden muhalif seçmenin oyunun çalınmasını engeller.
Türkiye’de her muhalif seçmen şunun farkında: Seçim güvenliği alınırsa bu seçimi AKP’nin kazanması imkansız. Seçmenin seçim güvenliği konusundaki endişelerini giderin, işte asıl o zaman “zafer”in geleceği görülür ve umutsuzluktan sandığa gitmeyenlerin de sandığa gittiği görülür.
Muhalefetin seçim sloganı “Haydi sandığa!” olmalıdır. Sadece oy kullanmak için değil ama… Oyları da korumak için muhalif seçmen sandığa çağırılmalıdır…