CHP Kurultayının ilk tur seçimleri sonrası yaşanan bir olay Kemal Kılıçdaroğlu’nun tüm siyasi hayatının özeti gibi…
Kamuoyunca çok fazla tanınmayan ancak Kılıçdaroğlu’nun bulunduğu ittifak görüşmelerinde bizzat bulunacak kadar kendisine yakın olan İmambakır Üküş isimli bir şahıs, onlarca CHP yöneticisinin arasında Kılıçdaroğlu’nun karşısına geçerek, “Seçimden çekilemezsin, izin vermiyorum!” diye bağırıyor.
Birkaç ay öncesinde muhalefetin Cumhurbaşkanı adayı olarak Türkiye’yi yönetmeye talip olan Kılıçdaroğlu ise sessizce dinlemekle yetiniyor.
İnsan doğal olarak düşünüyor; Kılıçdaroğlu’na kurultaydan çekilmemesini emredenler, 13 senelik genel başkanlığı süresince Kılıçdaroğlu’na kaç defa emretti ve neleri yaptırdı?
“Görünmeyen el”in kendisini bu kadar açık biçimde deşifre etmesi, Kılıçdaroğlu’nun siyasi zavallılığını ortaya koymuştur.
On saniyelik bu görüntü sadece Kılıçdaroğlu’nun yetersizliğini göstermiyor. Çok daha önemlisi kazanılacak bir Cumhurbaşkanlığı seçiminin nasıl “bilerek ve isteyerek” Erdoğan’a kazandırıldığını da ispatlıyor.
Kılıçdaroğlu’na destek olan milyonlarca seçmen, aslında O’na değil, onun aday olmasını “emreden” ve kimler olduğu bilinmeyen belirsiz bir ekibe oy veren bir duruma düşürülmüştür.
Muhalif kitlelerin aldatıldığı; oy verdikleri adayın aslında sıradan bir “piyon” olduğu görülmüştür.
Ancak piyon olması Kılıçdaroğlu’nu suçsuz ve masum yapmıyor.
Kılıçdaroğlu, kendi iradesiyle böylesi bir yönelime girmiştir. CHP’yi kimsizlikleştiren helalleşme yolculuğunda Kılıçdaroğlu aslında kendisini bulmuş, kurultay konuşmasına Selahattin Demirtaş’ı selamlayarak başlayacak kadar da zıvanadan çıkmıştır.
Seçimi kazanarak yeni genel başkan olan Özgür Özel’in de aynı selamı vermesi, CHP’nin tarihsel geçmişinden tamamen koptuğunu; rakiplerin Kürtçülükte birleştiklerini gösteren çarpıcı bir olaydır.
Kılıçdaroğlu tarihe sadece seçim yenilgileriyle değil, CHP’nin yok edilen kimliğiyle geçecektir.
AKP iktidarı orduyu ve Türk devletini nasıl tasfiye ettiyse, Kılıçdaroğlu aracılığıyla CHP’yi de tasfiye etmiştir.
Kılıçdaroğlu adaylığını dayatarak kazanılacak bir Cumhurbaşkanlığı seçimini Erdoğan’a teslim etmekle kalmamış, 2019 seçimlerinde kurulan ulusalcı ittifakı dağıtmayı da başarmıştır(!)
Atatürkçülüğün ve Türk milliyetçiliğinin güç kazandığı bir dönemde toplumsal muhalefeti siyasetsizliğe sürüklemiş ve CHP’ye bağladığı medya aracılığıyla bu siyasetsizliği kitlelere kabul ettirmiştir.
CHP medyasının kurulması ve parayla yaptırılan haberler kirli ilişkilerin daha da büyümesine sebep olmuş; siyaset yerini ekiplerin kendi içindeki kavgalarına bırakmıştır.
İktidarın topluma dayattığı “tarikatlar ve cemaatler” toplumsal bir gerçeklik olarak kabul görmeye başlamış, muhalefet Cumhuriyet düşmanlığının bir parçası haline getirilmiştir.
Atatürkçülerin sesi kısılmış; etnikçilerin, Kürtçülerin ve eski AKP’lilerin önü açılmıştır.
Birileri emretmiş, Kılıçdaroğlu da gereğini yerine getirmiştir. Bundan sonra da görüntüdeki o aciz görüntüsüyle tarihe geçecektir.
Güle güle, iyi hatırlanmayacaksın Kılıçdaroğlu!