Hamas’ın 7 Ekim provokasyonu ve sonrası
Hamas, 7 Ekim’de beklenmedik bir şekilde İsrail’e saldırdı. Saldırı, doğrudan İsrailli sivilleri katletmeye ve rehin almaya yönelik, son derece planlı ve geniş kapsamlı bir terör eyleminden başka bir şey değildi. Saldırının boyutlarını anladığım anda ilk yaptığım yorum; Hamas’ın bu saldırısının ardından İsrail’in müthiş sert ve acımasız bir karşılık vereceğiydi.
İlk şokun ardından İsrail, Hamas saldırısını püskürttü. Sırada İsrail’in Gazze’yi yerle bir etmesi ve buradaki halkın katledilmesi vardı. Bu dediklerimiz de kısa zaman içinde aynen doğrulandı. Ama asıl mesele bu da değildi. Ortada önemli bir soru vardı: Bütün bunların olacağını bilen Hamas, neden saldırmıştı?
Burada herkesin bildiği o formül devreye giriyor: Bu saldırı en çok kimin işine yaradıysa arkasında da o vardı. Şimdi olayın gelişimine ve sonuçlarına da bakarak bir değerlendirme yaptığımız zaman, bu net provokasyonun arkasında bir Rusya-AKP ortak tezgâhı olduğunu görmek kolaylaşıyor. Dünyanın, özellikle de Batı Bloku’nun gözlerinin Rusya-Ukrayna Savaşı’ndan İsrail-Hamas kavgasına çevrilmesi bu işin Rusya açısından temel getirisidir. AKP açısındansa Türkiye’deki Şeriatçı ve Hamasçı histeri kadar büyük bir getiri olamazdı ve bu durum, Şeriatçı saldırganlığın 31 Mart 1909’dan bugüne hiç olmadığı kadar pervasızlaşmasına yol verdi. Kurulan büyük bir uluslararası tezgahtı.
Hamas, elbette ne yaptığını biliyordu. Tabii Hamas’a bunu yaptıranlar da öyle. Şimdi Türkiye’de yaratılmış bulunan Hamasçı atmosfer, 7 Ekim 2023 Hamas provokasyonunun asıl amacıydı. İşin kötüsü, bu Hamasçılık deliliği, sadece İslamcıları değil MHP’lilerden sosyalist solculara, Kürtçülerden CHP’ye ve Atatürkçü bilinen gazetelere, televizyon kanallarına kadar çok geniş bir yelpazeyi de etkisi altına almış durumda. Herhalde AKP, 40 yıl uğraşsa bu kadar geniş kesimleri bir araya toplamayı ve aslında kendi çatısı altında birleştirmeyi başka bir yöntemle başaramazdı!
Sözcü, Cumhuriyet, Fox TV cevap versin: Türkiye’yi de Hamas mı yönetsin?
İslamcıların Hamasçılığı beklenen bir şeydir. Bunun mekanizması da basit ve anlaşılır. Aslında milliyetçilikten ziyade İslamcı, ümmetçi olan MHP’lilerin de öyle. Yıllardır Filistin nostaljisi yaşayan sosyalistlerin de gerçekte Filistinli sol örgütleri yok etmiş olan Hamas’ı desteklemeleri bile yine de şaşırtıcı değil. PKK ve uzantılarının Hamasçılığı da doğal. Çünkü Hamas da onların bu sempatisine doğrudan karşılık veren başka bir terör örgütü.
Garip olan şu: Kendini bu dalgaya kaptıranlar arasında, Şeriatçı bir terör örgütü olduğu yadsınamayacak olan Hamas’ı canhıraş desteklemekte diğerleriyle yarışan Atatürkçülük iddiasındaki kuruluşlar da var. Konu Hamas olduğu zaman, Sözcü ve Cumhuriyet gazetelerinin Yeni Şafak ve Akit’ten; Fox TV’nin A Haber’den bir farkı kalmıyor.
Cevap versinler: Madem Hamas bu kadar iyi, bu kadar güzel bir yapı; Türkiye’yi de Hamas mı yönetsin? İstediğiniz bu mu? Yoksa, AKP’nin yarattığı, Hamas hakkında olumsuz tek kelime etmekten korkulan şu ortamda susmak ve hatta bunun ötesine geçip Hamasçılık yapmak işinize mi geliyor?
Bunun da ötesinde burada yapılan Hamasçılığın, Filistin halkına bir faydası olmadığı gibi zararı var! Siz buradan Hamas’a ve aslında AKP’ye destek olduğunuz sürece Hamas, Filistin’de hâkim güç olmaya devam edecek ve bunun Filistin’deki sonucu sadece daha çok Filistinli çocuğun ölmesi olacaktır. Emin olun ki İsrail’in bu dünyadaki en çok memnun olduğu şey Hamas’ın varlığıdır.
Hamas ve İsrail: Aynı madalyonun iki yüzü
Filistin meselesi, gerçekte dünyanın on yıllardır meşgul olduğu ama kimsenin çözmek istemediği bir konu çünkü bu meselenin böylece sürüp gitmesi, irili ufaklı birçok aktörün işine geliyor. Bu noktada Hamas ile İsrail’in aynı madalyonun iki yüzü olduğunu görmezsek olan biteni anlayamayız. Bu iki odak, gerçekte birbirlerinin varlığından besleniyor ve birbirlerine muhtaçlar. Bu vahşi çatışmanın sürmesiyle Hamas Doğu dünyasının, İsrail ise Batı dünyasının ilgi ve desteğini alıyor. Her ikisi de bu sayede ayakta kalıyor ve varlığını sürdürüyor.
Hamas, ideolojisiyle ve eylem yöntemleriyle katıksız bir terör örgütüdür. Filistin halkının temsilcisi filan değil, aksine İsrail kadar bu halkın katilidir. İsrail, bugün Gazze’de yaşlı, kadın, çocuk demeden katliam yapabiliyorsa bunun temel dayanağı Hamas’tır. Yani İsrail’e karşı çıkmak isteyenlerin ilk yapması gereken Hamas’a karşı çıkmaktır. Hamas yok edilmeden ne katliamlar biter ne de İsrail yok edilebilir.
Sanki Filistin halkı sadece İsrail’in elinde esirmiş de Hamas çok iyi bir rejim kurmuş gibi davranmak da ayrı bir ikiyüzlülüktür. Hamas, tüm Filistin’de duruma egemen olsa, İsrail’le birbirlerine hiç dokunmasalar bile, bu defa da Filistin halkı Hamas’ın Orta Çağ Şeriatçı diktatörlüğü altında inim inim inleyecektir. Filistin halkına reva gördüğünüz buysa, diyecek bir şey yok tabii.
Deniz Gezmiş, Mahir Çayan bugün yaşasa Hamas’a karşı savaşırdı!
Ama işin daha da trajikomik yanı bugün Hamasçılığın şampiyonluğunu yapanların tümünün de zamanında IŞİD düşmanı olmasıdır. Bizim sosyalist ya da “Atatürkçü” Hamas savunucuları, bu iki Şeriatçı terör örgütü arasında ne gibi farklar tespit edip bu noktaya ulaştıklarını bir zahmet açıklasınlar!
Gelelim solun, “Deniz Gezmiş de Filistin’de savaştı” söylemine…
Evet, Deniz Gezmiş Türkiye’de İsrail’e karşı çıkmanın çok tehlikeli olduğu bir dönemde Filistin’e gitti ve savaştı. Mahir Çayan, İsrail’e karşı dünyada kimsenin cesaret edemediği bir eylemi yaptı. Bugünse Türkiye’de onların Filistin halkı için yaptıklarını suiistimal edenler, arkalarına Hamas’ın esas yönlendiricisi ve hamisi AKP’yi alarak Filistin’i savunduklarını iddia ediyorlar. Ne güzel değil mi? AKP iktidarının Hamas aleyhine konuşmayı bile tabu haline getirdiği bu ortamda bizim solcular da iktidarla birlikte Hamasçılık yapmanın konforunu yaşıyorlar.
Peki, bugün Denizlerin geçmişteki cesaretini gösterip AKP’ye rağmen Şeriatçı terör örgütü Hamas’a karşı çıkabilecek olan var mı aranızda? Eminim ki bugün Denizler, Mahirler yaşasaydı Filistin halkını Hamas’tan kurtarmak için oraya gider savaşırlardı. Onların devrimci geçmişini bugün sömüren sol ise aslında Hamas’ı değil doğrudan doğruya AKP’yi savunduklarının, yükselen Şeriatçı histeriye arka çıktıklarının çok iyi farkında olmalarına rağmen bu tavrı sürdürüyorlar. Hem AKP diktasının kanatları altında yaşa, Hamas’a bile terörist demeyi kendine yasakla hem de senden devrimcisi olmasın! Yok öyle yağma!
Hamas, PKK’yı savunan bir örgüttür!
Ama Türkiye’de Hamas’ı savunma gafletine düşen sadece solcular da değil. Türk milliyetçiliği iddiasındaki MHP de en az onlar kadar Hamasçı kesilmiş durumda. Hadi, bu İslamcı ülkücülerin pek laiklik gibi bir derdi olmadığını bildiğimiz için işin bu kısmını bir yana bırakalım. Peki Hamas’ın PKK destekçisi bir örgüt olmasına ne derler acaba? Kaldı ki bu durum, 2012’deki Selahattin Demirtaş ile Hamas lideri İsmail Haniye arasındaki görüşmeden beri herkesin bildiği bir şey…
Gene de hatırlatalım. Haniye, o dönemde Türkiye’ye geldiğinde Selahattin Demirtaş ile görüşmüş, ona “Selahaddin el-Kürdi… Kudüs, yeni Selahaddin’ini bekliyor. Tekrar bir kurtarıcı bekliyor” sözleriyle iltifat etmişti. Demirtaş ona “Biz, Filistin’in özgürlüğünü görmek isteriz” deyince Haniye de bu kez; “Biz de Diyarbakır’ın özgür olmasını görmek isteriz” diye yanıt vermişti.
Şimdi İletişim Başkanlığı’nın liderliğindeki AKP’liler, bu sözleri Hamas adına yalanlamaya kalksalar da o dönem basına yansımış olan bu olay ve Hamas liderinin PKK destekçiliği, Türk milletinin zihninde ve vicdanında kayıtlıdır. Hamas, sadece Şeriatçı değil Türk düşmanı ve PKK yanlısı bir örgüt olarak biz Türklerin gözünde mahkumdur…
Hamas’a karşı çıkmak laik Türkiye’yi savunmaktır
Bugün Türkiye’de doğrudan AKP eliyle yaratılan Şeriatçı, Hamasçı histeri, sokaklarda, kafelerde insanları tehdit edecek düzeye ulaştı. Sanki dünyanın mazlumları ve Filistin halkı, burada kahve içenlere saldırarak kurtarılacak! Böyle bir şeyin olmadığını aslında onlar da çok iyi biliyor. Ve gerçekte bunların Filistin gibi bir dertleri de yok! Bu kitlenin tek meselesi Türkiye’de halkın üzerinde tahakküm kurmak ve laikliği ortadan kaldırmak.
Türkiye’de çok Yahudi bulamadıkları için olsa gerek, İsrail bağlantılı olduğunu iddia ettikleri işletmelere saldırarak işe başladılar. Kaldı ki bu işletmelerin en azından bir kısmının sahiplerinin çok sevdikleri Arap sermayesi olduğu da ortaya çıktı ama elbette gerçekler histeriyi durduramaz.
Ardından kafeleri vs. aşıp buralarda oturan sıradan Türk vatandaşlarına müdahale etmeye, saldırmaya başladılar. Bu tırmanışı Nazilerin Kristallnacht’ına, sokakları terörize eden Kahverengi Gömlekliler’ine de benzetebilirsiniz, İran’da insanlara müdahale eden ahlak polisine de. Hamas’ı savunmak doğrudan doğruya bu tırmanışı savunmaktır.
Şimdi ne diyeceğiz? Hamas özgür olsun diye biz susalım ve bu faşist Şeriatçılara, SA özentilerine, İran Devrim Muhafızı taklitçilerine esir mi olalım? Ama işte bizim Cumhuriyet, Sözcü, Fox TV vs. tam olarak bu teslimiyetin içinde. Hepsi tuhaf bir şekilde Hamasçı olurken bir yandan da bu 31 Mart kitlesine destek oluyorlar!
İşin daha da derinine indiğimiz zaman, sokakları adım adım işgal eden, halkı İsrail, kafe vs. bahaneleriyle sindirmeye kalkan bu kara gücün asıl mücadele ettiği şeyin kendi sakat kafalarında “Sabetayist”, “Yahudi Dönmesi” olarak kodladıkları Atatürk’ün kurduğu laik Cumhuriyet olduğunu görürüz. Aslında İsrail’e karşı değil tam da buna karşı sokağa iniyorlar. Bizim “Atatürkçü” de hâlâ Hamas’a karşı bir cümle yazmaya korkuyor!
Biraz cesur olun, emin olun sonunda daha az şey kaybedersiniz.
Hamas’ı savunmak; Filistin halkını değil AKP’yi savunmaktır. Türkiye’de Şeriatçı bir sokak gücünün yükselmesini desteklemektir. Türk düşmanı ve PKK destekçisi bir örgüte sahip çıkmaktır.
Hamas’a karşı çıkmak; laik Türkiye Cumhuriyeti’ni savunmaktır. Türk milletinin haklarını ve özgürlüğünü savunmaktır.
Saflaşma bu kadar net…
Herkes, bu gerçekleri göz önünde tutarak safını seçmeli.