Hanri Benazus’u kaybettik. Yaşı en büyük ama kendisi en genç olanlarımızdandı. Bir ömrü, yürekten bağlı olduğu Atatürk ve Atatürkçülük yolunda yaşamıştı.
Atatürkçü fikir çerçevesinde onlarca kitap yazmıştı. Tek isteği halkı aydınlatmaktı. Türkiye’nin Atatürk ve Cumhuriyet yolunda ilerlemesini istiyordu. Bu amaçla yazdı, konuşma yaptı, en büyük Atatürk fotoğraf arşivini oluşturdu…
Hanri Bey’i önce basında kendisiyle ilgili çıkan haberlerden, sonra da okuduğum kitaplarından tanıdım.
Şahsen tanışmam ise eserlerinin önemli bir kısmının İleri Yayınları’ndan çıkması dolayısıyla olmuştu. Tanıdığım en Atatürkçü ve evet, en Türk kişilerden biriydi bu ihtiyar delikanlı.
İmza günlerinde dikkatimi çekmişti. İsmini farklı bulup aslının ne olduğunu soranlara sadece Türk olduğunu söylerdi. Bunu söylerken bunun sorulmasından hoşlanmadığını da anlardınız. Çünkü onun isminin ne olduğundan, ailesinden gelen dininden ve kökeninden öte tek bir millî kimliği vardı.
O da elbette Türklüktü…
Bugün bile çoğu insanımızın başaramadığı bir şeydir sadece Türk olmak. Elbette hepimizin etnik, dinsel ve mezhepsel farklılıkları olabilir. Ama Türklük, yani çağdaş Türk ulusunun bir ferdi olmak, bunların tümünü aşmıştır.
Atatürk’ün laiklik ve milliyetçilik anlayışları tam da burada buluşur. Oradan da yurttaşların millî Türk Cumhuriyeti’ne varır. İşte Hanri Bey, bu yolu çoktan kat etmişti.
Ve bu katışıksız Türklük noktasına varışına, doğrudan Atatürk ile daha çocukken karşılaşması ve konuşması yol açmıştı. Atatürk, o küçük çocuğa adını sormuş ama “Neden Ahmet, Mehmet değil de Hanri?” dememişti. Yani o güne dek herkesin yaptığını ve ondan sonra da yapacağını yapmamıştı.
Yıllar sonra Hanri Bey, Türklük bilincine bu tavır sayesinde bir daha kaybetmemek üzere ulaştığını defalarca anlattı.
Türk’tü.
Sadece Türk’üm demişti ve sadece Türk olarak yaşamıştı.
Atatürk’ün “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözünün anlamı ve insan olarak vücut bulmuş haliydi.
Büyük Atatürkçü Hanri Benazus’a Tanrı’dan rahmet, sevenlerine sabır diliyorum. Ruhu şâd olsun.