Dünya siyasetinde olağanüstü şeyler oluyor. Geçtiğimiz bir ay zarfında bir çok ülkenin politik duruşu hem içeride hem dışarıda dönüştü. Rusya’nın Ukrayna’ya savaş açması birçok uzlaşmazı bir araya getirdi.
Ukrayna’nın tarihî direnişi, Batı’yı Rusya’ya karşı konsolide ederken Doğu’da da manzarayı değiştirdi. Yaptırım korkusu, Çin’i Rusya’yı gözden çıkarıp Ukrayna’ya insani yardım gönderme noktasına getirmeye yetti. (Tayvanlılar yatsın kalksın Ukrayna halkına ve Zelenskiy’e dua etsin.)
Fakat değişimin büyüğü Türkiye siyasetinde yaşanıyor. Erdoğan rejiminin 10 yıldır –özellikle son 5 yıldır– inatla devam ettirdiği siyaset Ukrayna işgali ile birlikte ani bir viraja girdi. Türkiye’yi “şer ekseni” batağına sürüklemek Erdoğan’a içerideki ezici baskıyı kuvvetlendirmenin temel dayanağını da kazandırıyordu.
Bunun doğal sonucu İdlib’de onlarca askerimizi şehit eden Kremlin’in kapılarında dakikalarca bekletilmekti ama Erdoğan bundan gocunmuyordu. MİT’in bile kaydına düşmeyecek bazı özel konuları birlikte kotaracağı Putin’den başka kimi vardı?
Putin Ukrayna’ya saldırarak bir anlamda Tayyip Erdoğan’ı da değerli yalnızlığından kurtardı. (Erdoğan da yatsın kalksın Putin’e dua etsin.) Son bir ayda Ankara’nın nasıl bir diplomasi kavşağı haline geldiğini görüyorsunuz.
En son gelen, portakal bıçaklayarak voodoo laneti gönderdiğimiz Hollanda’nın Başbakanı Rutte oldu. ABD, İsrail, İngiltere, Almanya, Fransa… Batı cephesi tamam.
Orta Doğu’da ise, bir süredir ne bir İhvan kalmıştı, ne Filistin davası…
15 Temmuz’da “FETÖ’nün ortağı” diye yerden yere vurulan, yandaş medyada en ağır hakaretler saydırılan BAE ile yakınlığımız hakikaten de “bae” (İng. tatlışım, bebişim) kıvamında.
Darbeci Sisi artık hiçbir AKP’liyi Flash TV’deki Sisi’den daha fazla irite etmiyor.
Erdoğan daha bu ayın başında, yıllardır “katil terör devleti” diye yaftalayıp ipleri kopardığı İsrail’i bile cumhurbaşkanı düzeyinde ağırladı.
Türkiye’nin dış politikası Lavrov’un ifadesiyle “pragmatik” bir görüntü sunuyor. Yani Erdoğan daha düne kadar en ağır dinî referanslarla lanetlediği, tekfir ve tahkir ettiği kim varsa hepsiyle teker teker sarmaş dolaş oluyor, olmaya da devam edecek.
Bir kişi hariç!
Tayyip Erdoğan Esad’la ısrarla görüşmüyor. Beşar Esad, bugün Erdoğan’ın yeniden sıcak ilişkiler kurduğu kimseden daha günahkar değil. Çok iyi biliyoruz ki, söz konusu çıkarlar olduğunda ilkesellik de Erdoğan’ın umurunda değil.
Mevzu başka.
Ukrayna savaşı öncesi Erdoğan da Esad da Putin, Xi, Maduro gibilerin yer aldığı Batı karşıtı otoriter oligarşiler ligindeydi. Erdoğan, aynı ligdeki komşusu Esad ile görüşmeme inadını istikrarlı biçimde sürdürüyordu.
Bugün Esad’ın yıllar sonra Dubai’ye gidip El Nahyan ile görüştüğüne tanık oluyoruz. Üstelik bu ziyaret BAE dışişleri bakanının birkaç ay önceki Şam ziyaretinin üstüne geldi. Erkan Karaarslan’ın salı günkü yazısında öngördüğü şekliyle Dubai ziyareti Esad’ın Batı’ya açılma adımı ise, Erdoğan ve Esad paralel bir hareketle yine kendilerini aynı cephede bulacaklar demektir.
Ama Erdoğan’ın yine Esad’la bir araya gelmeyeceğini, uzak durmak için elinden geleni yapacağını tahmin edebiliriz.
Sebep Suriyeliler.
İç savaşla geçen 10 yılda görüldü ki, Türkiye’deki sığınmacı Suriyelilerin hiç de entegrasyon gibi bir niyetleri yok. Fakat böyle giderse bir süre sonra köprünün altından çok su akmış olacak ve Suriyeliler Erdoğan’ın tam da gönlünden geçirdiği gibi, ulus devlet demografisinde bir hançer, bir tebaa kompartımanı, bir fiili unsur haline gelecek.
Suriye’nin kuzeyi ise, PYD için değneksiz gezeceği köpeksiz köy olarak kalmaya devam edecek.
Oysa Erdoğan Esad ile görüşürse ve Ankara-Şam ilişkileri yeniden canlanacak olursa, yani Suriyeli meselesi doğal, zahmetsiz ve hoşnutluk içinde çözülebilirse hem Erdoğan kaybeder, hem de Erdoğan’ın asla kalbinden sökülmemiş Kürdistan projesi büyük bir darbe alır.
Suriye’nin kuzeyi, asıl sahipleri olan 5 milyon Suriyeli’nin yokluğunda PYD’ye her türlü etnik temizliği yapma imkanı verdi. Türkmenlerin ve Arapların Suriye PKK’sı tarafından bu kadar kolay soykırıma uğratılmasının esas sebebi, iç savaş dolayısıyla bölgenin boşaltılması olmuştu.
Yani Suriyelilerin Suriye’ye geri dönmesi, damarlarında Türk ulus devletine düşmanlık dolaşan Erdoğan’ı mağdur etmekle kalmaz, emperyalistlerin “Batı Kürdistan” projesini de hepten rafa kaldırır. Bu yüzden Erdoğan Esad’la görüşmez, görüşmek istemez.