AKP’nin düzenlediği sözde Filistin, özde hilafet ve şeriat yürüyüşü, genellikle bir yönüyle değerlendirildi. Yürüyüş tarihi 1 Ocak’a, yılbaşının hemen ertesine getirilmişti. Sadece tatil gününün avantajını değerlendirmiyorlar, akıllarınca yılbaşını kutlayan Türk halkına da sembolik bir gözdağı veriyorlardı. Yani bu etkinlik, her yönüyle Cumhuriyete ve vicdanı Cumhuriyetle yoğrulmuş Türk milletine bir meydan okumaydı.
Fakat işin bir başka yönü var.
Bilmem kaç tane STK diye duyurulan, toplumun kılcal damarlarına nüfuz etmesi için AKP tarafından beslenen ve kontrol edilen gruplar cepte. Bunlar başını kaldıramaz. Reis talimat verir, Mavi Marmara’da katledilen arkadaşlarının kan parasına bile razı olurlar!
Bir de kontrol dışındakiler var. Yılbaşından iki hafta önce Saraçhane’de –yine sözde Filistin için– hilafet yürüyüşü düzenleyen Hizb-ut Tahrir, bunlardan biri.
Siyasal İslamcı AKP, şeriatçılığa öyle bir serbestiyet tanıdı ki Yargıtay kararıyla terör örgütü olduğu tescillenmiş Hizb-ut Tahrir, İstanbul’un orta yerinde “tevhid bayrağı” açıp elini kolunu sallaya sallaya Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak için bağırıp çağırmış.
AKP’nin 1 Ocak’ta düzenlediği yürüyüşün, Allah rızası için aralara serpiştirilmiş birkaç Türk bayrağı dışında farklı içerik barındırdığı söylenemez. Zira Hizb-ut Tahrir’ci güruhun ellerinde bir tane bile Türk bayrağı yoktu.
Esasen başta Erdoğan, AKP ve STK’ları da en az Hizb-ut Tahrir kadar “laiklik, demokrasi, cumhuriyet, milliyetçilik, vatancılık, hürriyetler” düşüncesine karşıdır. AKP’nin iktidarını ilk yıllarından itibaren “kültürel iktidar” olarak işaretlediği mesele bile Hizb-ut Tahrir’in dilinde “kültürel işgal” olarak daha açık ve saldırganca ifade ediliyor, o kadar.
Yani AKP ile Hizb-ut Tahrir arasındaki fark, Habeş kralı Necaşi’nin hicret eden sahabeyi dinledikten sonra asasıyla yere çizdiği çizgi kadar. O da AKP’nin “yerli millî” takiyyesi işte…
Fakat ne Hizb-ut Tahrir’in yürüyüşünde bir tane AKP’li var ne de AKP’nin yürüyüşünde bir tane Hizb-ut Tahrir’ci.
Yine de AKP, terörist Hizb-ut Tahrir’e engel olmuyor. İslamcı, İslamcıyı ısırmıyor anlayacağınız!
AKP Galata Köprüsü’nde şeriat şovunu sergilerken Hizb-ut Tahrir de Türkiye’nin 24 ilinde 50 noktada “işgale karşı direniş” temalı konferanslar düzenlediğini duyuruyordu. Tabi 50 rakamı abartılıdır. Ama burada önemli olan, Türk Cumhuriyetinin işgalci olarak tanımlanması.
1953’te Doğu Kudüs’te kurulan Hizb-ut Tahrir’in zamanla merkezini Londra’ya taşıması ise hiç tesadüf değil. Sonuçta Doğu Kudüs Ürdün kontrolündeydi ve Ürdün, bugün dahi Britanya’nın bir alt krallığı.
Nihayet hilafet arzusunun Türk İstiklal Savaşı’ndan itibaren çok net bir İngiliz planı olduğunu hepimiz biliyoruz. Atatürk’e ve İnönü’ye mektuplar yazıp hilafeti kaldırmama çağrısı yapan Seyit Emir Ali ve Ağa Han’ın (III. Ağa Han) Hilafet Komitesi, Hindistan’daki İngiliz yönetiminin devamı için açıkça çalışıyordu. Bugün o Ağa Han’ın torunu, IV. Ağa Han olarak Britanya Krallığı’nın kanatları altında İsmailî-Nizârî Şiî’lerin ruhani lideri, prensi, soylu hazreti.
Düşünsenize, bu İngiliz kafasıyla hilafetin devam ettiğini… Elde ne bir Türkiye kalırdı ne Hindistan’ın bağımsızlığı ne de başka sömürge isyanları.
Sonuçta AKP’nin yolu da diğer İslamcılarınki gibi İngiliz yolu değil midir? AKP, 36 Osmanlı padişahı içinde sadece II. Abdülhamit’le Vahdettin’i öne çıkarırken bunun tek sebebi, Atatürk’ün bu ikisiyle doğrudan cepheleşmiş olması değil. Hindistan’da İngilizci Ağa Han’ların bindiği hilafet kayığına rüzgârı üfleyen, Abdülhamit’in ta kendisiydi. Vahdettin’in nefesi ise ancak kendisini İngiliz zırhlısına taşımaya yetecekti.
Tahrirciler, iktidardaki İslamcıların ayağına basmayacak kadar akıllı. Ne Furkancılar gibi AKP ile husumete düşüyorlar ne de Fetullahçılar gibi düşmanlığa… Şimdilik haddini bilen uslu rakip olarak kalmayı tercih ediyorlar. Ama Atatürk’e, Türklüğe ve Cumhuriyet’e düşmanlık konusunda AKP ile omuz omuza olduklarını söylemeye gerek bile yok.
Ağır siyasal İslamcı rejimlerin geçerli olduğu ülkelerde doğal olarak pek hareket kabiliyetleri yok. Özgürlüğüne düşman oldukları Batı’da özgürlük ve Batı düşmanlığı yapıyor, Kraliçe’nin –ve şimdi Kral’ın– asayişi altında hilafet çağrısı yapıyorlar. İngiliz aklını tebrik etmek gerek.
Son olarak, İslamcıların 2014’te Boğaziçi Üniversitesi’ne, 2017’de TÜGVA etkinliğinde davet ettiği Hamza Andreas Tzortzis’i hatırlayın. AKP’nin, Atatürk’e hakaret etsin diye çağırdığı bu Yunan asıllı İslamcı provokatörün hem bir İngiliz vatandaşı hem de eski bir Hizb-ut Tahrir üyesi olduğunu belirtmiş olalım.