Tayyip Erdoğan’ın 3 kişiyi öldürdüğü gerekçesiyle “müebbet hapse mahkum” olan Hizbullahçı teröristi, “kocadığı” gerekçesiyle, “yetkisini kullanarak” serbest bırakması, aynı yetkiyi Apo için de kullanır mı sorusunu akla getiriyor.
Nitekim iktidarın yeni ortağı DSP Genel Başkanı Önder Aksakal’ın katıldığı programda bu gerçeği dile getirmesi, iktidarın şimdilik böyle bir gündemi olmasa bile, gelecekte böyle bir adım atma ihtimali olduğunu gösteren çarpıcı bir açıklama.
28 Şubat ve Balyoz davalarından dolayı tutuklu bulunan subaylar hapishanede göz göre göre ölüme terk edilirken, Erdoğan’ın “insaf” tercihini Hizbullahçı bir teröristten yana kullanması, elbette bir tesadüf değil.
Diğer taraftan AKP’nin muhalefete “Apo’yu bırakacaklar, teröristlerle pazarlık yapıp Kürdistan’ı kuracaklar” diyerek saldırdığı bir dönemde, Erdoğan’ın tercihi Türkiye’nin siyasi geleceğine dair önemli bir ipucu veriyor.
Açık ve net olarak ortaya koymak gerekiyor: Türkiye’de Apo’yu serbest bırakabilecek ve Kürdistan’ın kurulmasını tartışmaya açabilecek tek lider Erdoğan.
Bu derece cüretkar bir adım atabilmek, devletin varlığının ve yetkilerinin tamamen yok edildiği bir siyasi ortam gerektiriyor ki, bunu yaratabilecek tek kişi yine Erdoğan.
“Çözüm sürecinde” bunu gördük. Teröristlerin Habur sınır kapısında karşılanması, Peşmergenin Türk topraklarından geçirilmesi, Osman Öcalan’ın TRT’ye çıkarılması gibi akıl almaz şeyler AKP eliyle gerçekleşmedi mi?
Kürt bölücülüğü, geçmişte İslamcıların düştüğü “kanlı mı olacak kansız mı olacak” aceleciliğine girişmemiş olsaydı 2015 Haziran’ı sonrasında süreç farklı işleyebilir, iki Kürt İslamcı parti AKP ve HDP açısından “kazan-kazan” durumu oluşabilir ve Türkiye çok daha kötü bir noktaya gidebilirdi.
Ancak Kürt bölücülüğünün güçlü olduğu her yerde görüldüğü gibi burada da bir “fraksiyon kavgası” başladı ve iki taraf da istediğini tam olarak elde edemeden süreç bitti.
Geçmişte böyle bir kavganın yaşanması, gelecekte bir yakınlaşmanın olmayacağı anlamına gelmiyor. Belirttiğim gibi Kürt bölücülüğüne istediğini verebilecek tek şey, güçlü bir Erdoğan iktidarı.
Muhalefetin içinde de Apo’nun serbest bırakılmasını ya da Kürdistan’ın pazarlık konusu yapılabileceğini düşünenler olabilir.
Ancak Kılıçdaroğlu’nun kazandığı bir ülkede Öcalan serbest bırakılamaz ve bu Kürtçülerin isteğiyle bile pazarlık konusu edilemez.
Bu talebi kabul ettirmek ancak bir diktatörlük kurarak mümkün olabilir ki, Kılıçdaroğlu bir diktatörlüğü “istese bile” kuramaz.
Belki tuhaf gelecek ama Türkiye için en büyük garanti; yeni bir devlet düzeninin tesis edilecek olması ve yeni seçilecek kişinin de Erdoğan kadar “güçlü olmayacak” olması.
Ancak mevcut durumun devamı, iktidarın her seçimden önce yaptığı gibi, Öcalan’ı bir siyasi aktör olarak kullanması ve onu güçlü tutması anlamına geliyor.
Apo’yla görüşen iktidarın muhalefeti Apo üzerinden suçlaması tam bir utanmazlık. Her gün farklı bir AKP’li yetkilinin “Apo’yla görüşme yapılmadığına” dair açıklama yapmasının inandırıcılığı yok; onların bundan haberi olmayabilir. Peki Erdoğan’ın bu konudaki sessizliği ilginç değil mi?
Her seçimden önce Apo’yla görüşen bir iktidar, bu seçimden önce neden görüşmesin? Erdoğan, Demirtaş’ın önce Apo’ya hesap vereceğini söylemiyor mu?
Türkiye 14 Mayıs’ta siyasi gücün dağılıp dağılmayacağına karar verecek. Erdoğan’ın yeniden kazanmasının anlamı gücün tek elde tutulmaya devam edilecek olması; Türkiye’nin kaderinin Erdoğan’ın kaderine bağımlı hale getirilmesidir.
Bugün HDP’yle kavga eden Erdoğan, yarın HDP’yle barışmak için “kocadığı” gerekçesiyle yetkilerini kullanıp Apo’yu da serbest bırakabilir. Hizbullahçı teröristle Apo arasında sadece ölçek farkı var.
İHA’lara, SİHA’lara, Altay tankına, Kaan uçağına aldanıp AKP’nin “milli söylemlerine” sempatiyle bakanları uyaralım.
Apo’nun hapiste çürümesine değil, terörist başının “umut hakkına” oy vermiş olacaksınız!